Merhabalar… 2007 yılından itibaren Bayburt Rehberlik Araştırma Merkezi’nde Rehberlik Uzmanı olarak görev yapıyorum. Gerek öncesi, gerekse bu 3 yıllık deneyimlerimden yola çıkarak, Bayburt Postası okurlarına belirli aralıklarla Çocuk Eğitimi ve Çocuk Davranış Problemleri ile ilgili bilgiler aktaracağım.

Selahattin BavikMerhabalar… 2007 yılından itibaren Bayburt Rehberlik Araştırma Merkezi’nde Rehberlik Uzmanı olarak görev yapıyorum. Gerek öncesi, gerekse bu 3 yıllık deneyimlerimden yola çıkarak, Bayburt Postası okurlarına belirli aralıklarla Çocuk Eğitimi ve Çocuk Davranış Problemleri ile ilgili bilgiler aktaracağım.

2007 yılında Bayburt Rehberlik Araştırma Merkezi’ne atandığımda, arşivlerde yıllardır yapılan “Problem Tarama Envanteri” dikkatimi çekti. Okullarda yapılan bu envanterin üç yıllık bir karşılaştırmasını yaptım.

Şöyle bir sonuç çıktı:

% 48    Çabuk heyecanlanıyorum,
% 36    Ailemin baskısı altındaydım,
% 35    Üniversite sınavını kazanamama korkusu içindeyim
% 33    Spor tesisleri ve faaliyetleri yeterli,
% 33    Okulumuz temiz değil…

Bu sonuçlardan gördüm ki öğrencilerde aile baskısı ve ona bağlı olarak çabuk heyecanlanma ve üniversite sınavını kazanamama korkusu var. Dolayısıyla öğrenciler  bir takım ailesel sıkıntı yaşıyorlar. O zaman ilk olarak ailenin çocuk için ne demek olduğu ve çocuğu nasıl etkilediği sorusuyla başlamalıyız…  
 
Kıymetli anne ve babalar; her çocuk doğarken fıtratında geliştirilmeye elverişli ruhî ve kalbî birçok kabiliyeti beraberinde getirir. Bu haliyle o, her şey olmaya hazır bir potansiyeldir. Bu yönüyle davranışçı yaklaşım öncülerinden bir psikolog derki bana bir çocuk verin onu hırsız yapayım, yalancı, dolandırıcı yapayım, iyi bir bürokrat yapayım!

Yani bir insanın her şey ya da hiçbir şey olmaması çocukluk döneminde ve anne-babanın durumunda yatar. Bunun kanıtı nedir?

1- Siz bir kitabı sabah dinç bir şekilde uyandıktan sonra okuyun, bir de akşam yorgun şekilde eve geldiğinizde okuyun. Hangisinde daha çok anlarsınız? Tabii ki sabah okuduğunuzu daha iyi anlarsınız. Çünkü dinçsiniz, zihniniz boş.

Bunun gibi çocukluk yılları da insanın sabah hallerini temsil eder. Bu dönemde zihin boş bir tahta gibidir ve neyi görür, neyi öğrenirse onu kaydeder… Dolayısıyla çocukluk döneminde öğrenme, kaydetme üst düzeydedir. Mesela dört yaşındaki bir çocuk dokuz yaşındakine göre, dokuz yaşındaki bir çocuk on dört yaşındaki bir çocuğa göre daha çabuk yabancı dil öğrenebilir. Çünkü zihin boş, yorgun değil ve her gördüğünü alıyor… İşte böyle bir dönemde her gördüğünü kaydeden bir çocuğun ebeveynin davranışlarından ciddi oranda etkilenmemesi mümkün değil!

2- İnsanoğlunun gözlem yapma ve taklit eğilimlerinin en çok olduğu dönem yine çocukluk dönemidir. Çünkü çocuk ana rahminden bilmediği bir yere geldi… Geldiği bu yerde ne yapacağına dair hiç bir şey bilmiyor… Yapma kabiliyeti var ama nasıl yapacağını bilmiyor… Dolayısıyla yapacağı şey gözlem yapmak ve taklit etmek!

Mesela çocukta problem çözme kabiliyeti var ama nasıl çözüldüğünü bilmiyor… Gözlem yapıyor; babası problemleri bağırarak, döverek çözüyorsa o da bağırarak problem çözmeyi öğrenir. Kavga etmeyi, saldırganlığı öğrenir… Dikkat ettiniz mi babalar siz tıraş olurken çocuğunuz gelir sizi seyreder… Gözlem yapıyor çünkü…

Ve çocuk evde neyi gözlemlerse onu taklit eder. Demek istediğimi anaokulunda evcilik oynayan çocukları uzaktan seyrederken anlayabilirsiniz. Bu oyunu kız çocuğu evde annesi kendisine nasıl davranıyorsa öyle oynar ve erkek çocukta babayı taklit eder… Bunu evde gözlemlemek de mümkün, kız çocuğunuza aldığınız bebekle konuşmasını dinleyin sizin gibi konuştuğunu fark edeceksiniz…

Bir bayan öğretim görevlisi şöyle bir anısını anlatır… Kızım görev yaptığım üniversitenin yan tarafındaki ilköğretim okulunda 1. sınıfa gidiyordu. Öğlen aralarında okuldan çıkar yanıma gelirdi, yemeği beraber yerdik. Bir gün ben dersteyken çıkageldi. Dersleri erken bitmiş. Kızım geldiğinde ben de öğrencilerime sosyo-dramayı anlatıyordum. Öğrencilerim ısrarla benden kızımla bir drama yapmamızı istedi. Kabul ettim ve yapacağımız dramaya göre rolleri değiştirerek kızım ben olacak, ben de kızımı oynayacaktım… Derken ilkin beni oynayacak olan kızım söz aldı…

“Kızım elini burnundan çek, kızım televizyonu yakından izleme, kızım tabağını bitir, kızım yatağını topla, kızım çantanı hazırla…”

Kızım adeta nefes almadan konuşuyordu! Ben daha fazla dayanamayıp oyunu bıraktım ve kızıma dedim ki: Kızım ben sana evde böyle mi davranıyorum. O da dedi ki: Evet daha söyleyecektim ama aklıma gelmiyor…

Görüldüğü gibi çocuklar çok iyi gözlemcidirler, bir kamera gibi sizden gördüklerini kayıt yaparlar ve taklit ederler. Sizden gördüklerini taklit ederler. Mesela elleri arkasında yürüyen çocuklar görürsünüz, babası gibi saç tarayan, annesi gibi makyaj yapan çocuklar vardır…

3- Anne ve baba çocuklarının bilinçaltı oluşmasında etkilidirler. Nedir bu bilinçaltı. Bunu evinizdekilere benzetebilirsiniz. Orası karanlık, rutubetlidir ve evinizin fazlalık eşyalarını koyduğunuz yerdir. İnsan beynindeki bilinçaltı da özellikle çocukluk döneminde yaşanan birtakım travmatik olayların -ölüm, taşınma, ayrılık- unutmak istediğiniz olayların, anne-baba zorlamaları, baskılar bilinçaltına depolanır ve kapısı kilitlenir. Ancak onlar burada rahat durmazlar ve sizin hayata bakışınızı; sinirli misiniz, sakin misiniz, medeni cesaretli misiniz değil misiniz bunları etkiler…

Bilinçaltının daha iyi anlaşılması için şu olaya bakalım:

Ali lise üçüncü sınıf öğrencisidir. Bir gün derste matematik öğretmeni Arzu hanım tahtaya soruyu yazar ve çözmelerini bekler. Öğretmen hanım Ali’nin yanından geçerken, Ali hiç neden yokken öğretmenine bir yumruk vurur ve öğretmen aldığı darbenin etkisiyle yere yığılır. Arkadaşları Ali’ye “ne yaptın” diye çıkışırken yan taraftan gürültüyü duyan öğretmenler sınıfa gelir. Arzu hanımı yerden kaldırır ve Ali’yi müdür beyin odasına götürürler. Oda da Ali ile yalnız kalan Müdür: Oğlum öğretmenini neden dövdün? Diye sorar. Ali, bilmiyorum der… Müdür sorusunu tekrarlar, Ali aynı cevabı verir… Hakikaten Ali, neden dövdüğünü bilmemektedir!

Bunun üzerine müdür sopayla Ali’yi bir güzel döver ve okulun rehberlik servisine götürüp kapıdan içeri itekleyerek rehber öğretmene “al şunu adam et” diye de emreder…

Odada Ali ile yalnız kalan rehber öğretmen Ali’ye öğretmenini neden dövdüğünü sormaz. Başka konulardan -futboldan- bahsederek Ali’nin gönlünü kazanmaya çalışır. Rehber öğretmen haftalar süren konuşmalardan sonra Ali’nin ağzından kaçırdığı bir şeylerden şüphelenerek Ali’ye ailesiyle beraber çekildiği bir fotoğraflarının olup olmadığını sorar. Ali fotoğrafı getirir. Rehber öğretmen fotoğraftaki resim karşısında şaşırmaz. Fotoğrafta Ali’nin annesi ile dövdüğü matematik öğretmeni birbirlerine çok benzemektedirler, ancak farklı insanlardı. Ve Ali de rehber öğretmenle konuşmalarında şunu anlatmıştır. Annesi, Ali dört yaşlarında iken komşu ile babayı aldatmıştır. Baba anneyi komşuyla yakalamıştır, bir fırsatını bulup her ikisi de olay yerinden kaçmayı başarmışlardır ve Ali de bu olayı görmüştür. Sonuçta Ali yıllar evvel kaçan anneye kin beslemiş ve bu kinini de bilinçaltına atıp olayı unutmak istemiştir. Ancak bu bastırılan anı bilinçaltında rahat durmamış ve Ali matematik öğretmenini annesi zannederek ona yumruğu indirmiştir!

Evet, sevgili anne ve babalar; bizim çocuklarımıza uyguladığımız terbiye yöntemleri çocuklarımızın bilinçaltına işlenerek ilerde onların hayatlarını etkilemektedir. Babam, klasik doğu erkeği terbiyesi ile yetiştirdi beni... Bana olan sevgisini hiç belli etmedi. Okuldan taktirler, teşekkürlerle dönerdim ama hiçbir zaman bana “aferin oğlum” dediğini hatırlamıyorum. Beni içten içe severdi ancak bu sevgisini dışa vurmazdı. Ve maalesef böyle bir babanın eğitimi altında büyüyen kendime bakıyorum, ben de başkalarına olan sevgimi belli etmiyorum. Eşim bu halimden çok muzdarip, yakınlarım çok muzdarip, çabalıyorum belli etmek için ama yapmacık oluyor. Üerime çıkmaz bir leke gibi yapışmış durumda. Çıkmayacakta, çünkü babam bunu bilinçaltıma kazımış!

Mayıs / 2010