İnsan onuruna saygı duyan rejim demokrasidir. Bu sebeple demokrasiye  “fazilet rejimi” denir.

Fazilet rejiminin işlemesi, faziletin korunması ancak haysiyetli insanlarla mümkündür. Haysiyetli adam; öncelikle insan olarak yaratılmanın şuurunda ve şükründe olan adamdır.

Haysiyet; şeref, onur, itibar değerleriyle yoğrulmuş bir fazilet iftiharıdır. Bizim tarihimizde haysiyetli adam örnekleri çoktur ancak Fatih’e İstanbul’un fethinde o kadar yardım ettikten sonra çekilip köyüne gidecek kadar vakar ve haysiyet sahibi Akşemseddin bunun eşsiz örneklerindendir. Çağı kapatıp yeniçağı açan hükümdara şöyle seslenir;  “Oğlum, senin bana olan muhabbetini ve itibarını biliyorlar. Benden senin nezdinde haksız bir işi çözmemi isteyebilirler. Olur ki ben de boş bulunur, haksız bir talebin gerçekleşmesine vasıta olurum. Bunun mesuliyetini Allah’ın katında nasıl omuzlarım. Bu sebeple köyüme dönüyorum.” 

Bu iki cümle, bir devletin kaderine yön verecek, haysiyetli insanlar nasıl olmalıdır sorusunun cevabıdır. Haysiyetli insan; her fiilini, her işini Allah’ın gördüğü, her sözünü Allah’ın işittiğini, her tasavvurunu Allah’ın değerlendirdiğini bilen insandır. Onun ölçüsü şaşmaz bir şekilde sözün Allah’a verildiğidir. Haysiyetli adam, kulların beğenmesine muhtaç değildir. Çünkü onun iman ettiği yüce kitapta: “Ey inananlar! Allah’tan sakının! Herkes yarına ne hazırladığına baksın. Allah’tan sakının çünkü Allah işlediklerinizden haberdardır” (Haşr/18) buyrulur.

Tarihimizin önemli şahsiyetlerinden Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, II. Viyana muhasarasında 1683 yılının 12 Eylül günü Kırım Hanı Murad-Giray’la, Budin Beylerbeyi Arnavut Hoca İbrahim Paşa’nın ihanetleri yüzünden Kahlenberg=Alaman Dağı Meydan Muharebesini kaybetmiştir. II. Viyana muhasarası kaldırılmış ve ordunun perişan bir halde ric’ati gerçekleşmiştir.

Darmadağın olan orduyu Yanıkkale konağında toplayan Serdâr-ı-ekrem, muharebe meydanından kaçıp Kahlenberg felaketine sebep olan Budin Valisi Koca İbrahim’i derhal idam ettirmiştir.

İbrahim Paşa, cellâdın baltası boynuna inmeden önce  “Padişahımıza arz edin, benim başımı haksız yere vurduruyor. Ancak içine düştüğümüz bu durumdan devleti kurtaracak olan yegâne şahsiyet Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’dır. Asla azletmesin”  der. Bütün ihanet derecesindeki yanlışlarına rağmen cellâdın boynunu vurmasından önce Merzifonlu’nun meziyetlerinden bahsedip, O’nun devleti kurtaracak tek adam olduğunu ifade ederek söyledikleri; bir haysiyetli davranış örneğidir. Ne yazık ki devlet adamlarının kör ihtirasları devletimize büyük zararlar vermiş, Macaristan elimizden çıkmış ve ağır toprak kayıplarıyla Karlofça barışı imzalanmıştır. (1699)

Bu anlaşmanın üzerinde Türk aydınları çok durmalı ve kaderin bize reva gördüğü bu korkunç mağlubiyetin perde arkasını incelemelidir. 

Haysiyetli adam tipinin en köşeli şahsiyetlerinden birisi de Yarbay Reşat Çiğiltepe’dir. Abide denilmeye layık, bir şerefli insan örneğidir.

Büyük Taarruz’da alınması gereken ikinci önemli hedef Çiğiltepe’dir. Sabah saat 9’da düşmandan temizlenmesi hedef alınmıştır. Taarruz bütün şiddetiyle devam ederken Yarbay Reşat Bey’in telefonu çalar.

M. Kemal Paşa öfkeli bir sesle:
“- Reşat Bey saat 9’u geçiyor, tepe hâlâ alınamadı”.

“- Paşam bütün gücümüzle çarpışıyoruz. Karşımızda üç Yunan tümeni var. Biz bir taburla taarruz ediyoruz”.

Kemal Paşa aynı sert üslupla:
“- Tepe saat 9’da alınacaktı” der ve aynı hışımla telefonu kapatır.

Reşat Bey bu üsluba dayanamaz. Silahını başına dayar ve tetiği çeker.
Kapıdan giren emir subayı; “tepeyi aldık” müjdesini vermek isterken O’nun cesediyle karşılaşır.

Yıllarca bu tepede bir toprak yığını altında yatan Reşat Yarbay’a layık olduğu mezarı hazırlayan arkadaşlarımı saygıyla yâd ediyor, bu hizmeti bize nasip eden Rabbime hamdediyorum.

Türkiye’nin dindar adam yetiştirme modeli israfa uğramıştır. Allah diyen, rüşvet alan, yalan söyleyen, haksız işler yapan insan tipi öncelikle Diyanet İşleri Başkanımızı, Milli Eğitim Bakanımızı bütün İlahiyat Fakülteleri hocalarını ayağa kaldırmalıdır. Çünkü hem Allah diyen, hem de her türlü ahlaksızlığı işleyen insan tipiyle geldiğimiz felaket çizgisi ortadadır...

Türkiye insan yetiştirme modelini; tarihi tecrübelerinin, zamanın taleplerinin ve ülke ihtiyaçlarının ışığında ele almalı, yeniden düzenlemelidir. Bizim insanımıza belli meslek dalında mükemmel eğitim vermenin çarelerini düşündükten sonra insanımızı her dem, her nefes Rabbiyle bir kılan sorumluluk şuurunu nasıl vereceğiz?

Hz. Mevlânâ; “İki şey mühimdir; birincisi okyanus kadar bol HAYSİYET, ikincisi elif gibi dimdik bir ŞAHSİYET”  buyuruyor. İşte düşüneceğimiz budur. Okuma cehaletinden kurtulmuş bu değerlerimizi ruh cehaletine düşmekten nasıl koruyacağız? Kullar, Allah’tan uzaklaştıkları nispette insanlıktan da uzaklaşmış oluyor.

Bugün her zamandan çok haysiyetli insana muhtacız. Ülkeler, kesesini değil şerefini düşünen insanlarla kalkınır ve büyük işler başarır...