GAZIK DAĞINDAKİ O KARLI GECEYİ HATIRLAR MISIN DİYE SORUNCA ATATÜRK?

“Generallerin çoğunluğu oluşturduğu bir zafer töreni sonrasında harp hatırlarından başka ne konuşulur? Kaldı ki, o devirlerde Atatürk ordu erkânıyla iç politika konularından söz etmeyi hem yersiz hem de gereksiz bulur hem de bu konunun onları hiç ilgilendirmediğini bilirdi. Onun için ilk kadehler içildikten sonra:

‘Hatırlar mısın?’ dedi İsmet Paşa’ya, ‘Altıncı kolordu kumandanı olarak vazifem başına giderken Gazık Dağındaki şark cephesi karargâhında sana uğradığım o karlı geceyi? Sırtında kaputunla bir masanın başına oturmuş, bir gaz lambası ışığında, önüne serdiğin haritayı inceliyordun. ‘Vaziyeti nasıl görüyorsun?’ diye sormuştum. ‘Kötü çok kötü’ demiştin. ‘Düşmanın tipiden yararlanarak gün ağarmadan bir baskın yapması beklenebilir.’ Ben ‘Şu halde ne duruyorsun, bir an önce geri çekilme emri versene’ deyince, sen buna karşılık, durumu grup kumandanlığına bildirdiğini, henüz cevap alamadığını, kendiliğinden karar veremeyeceğini söylemiştin. Ben de ‘Emir mi bekliyorsun?’ demiştim. ‘O emri altıncı kolordu kumandanı yetkime dayanarak ve bütün sorumluluğu üzerime alarak sana ben veriyorum.’

İsmet Paşa ağlayışlı bir sesle:

‘Nasıl hatırlamam, nasıl unutabilirim o geceyi’ dedi. ‘Sen benim imdadıma hızır gibi yetişmiştin. Nitekim senin emrini yerine getirdikten birkaç saat sonra düşman kuvvetleri mevzilerimizi işgal etmişti. Biraz daha bekleseydim korktuğum felakete uğramaktan beni hiçbir mucize kurtaramayacaktı. Hem o gece sen yalnız felaketi önlemekle kalmamışsındır. Bana askeri kariyerimde yüksek vazifelere yol açmışsındır. O geceye kadar ben neydim, bir masa zabiti? Beni, elimden tutarak en karanlık anlarımda önümde bir yıldız gibi parlayarak o durumumdan bugünkü durumuma getiren sensin! Her şeyimi sana borçluyum’ dedi.(1)  

ESİR OLMAYI ŞİDDETLE REDDETTİ VE BAŞARDI 

“Kumandan muharebeyi, harp meydanında değil, kafasında kaybederse, bu yenilgi, tam yenilgi olur” İsmet İnönü

“Nihayet Eylül 1918’de Suriye’de, düşmanın son taarruzu çattı. Bu sırada Mustafa Kemal tekrar VII. Ordu Kumandanı bulunuyordu.

Bu taarruz sırasında cephe denizden sahile doğru VIII. VII. ve IV. Ordular tarafından savunuluyordu. Fakat 19 Eylül’de VIII. Ordu cephesi yarıldı. Bunun üzerine VII. Ordu da çekilmek zorunda kaldı. 21 Eylül’de ricat emri verildi. VIII. VII. Ordu hemen kâmilen erimişti. VII. Ordunun kuzeye çekiliş yolu da kesilmişti. İşte bu safhada Mustafa Kemal, ordusunu Şeria Nehrinden doğuya geçirerek nehrin doğusunda Aclun Dağlarına almak kararını verdi ve bunu güçlükle başardı. Fakat ricat çetin ve kayıplı oldu. Birlikler arasında irtibat kaybedildi. İngilizlerin saldırısı, Arapların kanlı ihaneti, yolsuzluk, açlık, ilaçsızlık, hele susuzluk son kerteyi buldu. Bu arada Albay İsmet’le yanındaki III. Kolordu kalıntılarından hiç haber alınamadı. III. Kolordu’nun bazı elemanları arasında ümitsizlik de son haddine vardı. Hatta esir olmayı teklif edenler çıktı. Alt ve üst rütbede bir kısım kolordu mensuplarının teslim olma yolunda bir mazbata hazırladıkları da anlaşıldı. Ama Albay İsmet’in buna verdiği karşılık çok sert oldu. 

Mustafa Kemal’in ordu karargâhı da gene bir aralık hem İsmet Bey’den hem kolordusundan ümidi kesti. O sırada Nablus Mutasarrıfı olan Faik (Öztrak) Bey’den (sonra milletvekili) şöyle bir hatıra naklederler.

‘Havran ovasında bir köye kulübesi. Mustafa Kemal Paşa, başı iki yumruğu arasında sıkışık, saatlerdir düşünüyor. Karşısında Faik Bey, bu sessiz facianın tek seyircisidir. Zaman zaman göz göze geliyorlar:
-Paşam hiç ümit yok mu?
-Bütün şartlar öyle.

Ve sonra ordu kumandanı, İsmet Bey’e üstün bağlılığını açığa vuran çok dokunaklı sözler konuşur. Ama Albay İsmet de kolordusunun kalıntılarını esaretten kurtarmış ve nihayet ordusuna katılmıştır. Eğer İsmet Bey, düşmana esir düşseydi, hayatının akışında sanıyorum ki çok şey değişirdi. Esaret, askerin artık sonu demektir.”(2) 

BÜYÜK KUMANDANLIK VE KURMAYLIK, ATATÜRK’ÜN VERDİĞİ SİCİL VE MADALYALARI

“Bir gün Atatürk’le konuşuyordum. Kendisine dert yandım: ‘Bazen muharebede bunalıyorum. O zaman canımdan beziyorum; ölmek istiyorum. Her yere atılıyorum, her şeyi zorluyorum, ölümü arıyorum. Ne dersin?’ dedim. Atatürk bana ‘Bu senin söylediğin büyük kumandanlık hasletidir. Bütün büyük kumandanlar ümitsizlik anında ölüme koşmuşlar ve ancak o zaman ümitsizlik anını zafere dönüştürmüşlerdir’ dedi.

Bizim Çakmak bu anlarda ne yapardı bilir misiniz? Odasına kapanır, Kur’an okurdu.”(3) 


Kaynak: İsmet İnönü Hatıralar-Bilgi Yayınevi

Demokrat Parti devrinde “Asker kaçağı” dediler İsmet Paşa’ya… Hem paşa hem asker kaçağı, nasıl oluyorsa… Gelgelelim, cahil oy çoğunluğu inandı bu suçlamaya. Sonra halk uyanınca, bu kez de “İyi asker değildir, kahraman değildir” karalamaları başladı. 

Bu suçlamalar karşı, önce Atatürk’ün İnönü’ye verdiği askeri sicili aldık yukarıya. Şimdi de İnönü’ye verilen madalyaları sıralıyoruz, bunlar yeter adam olana:

İsmet İnönü’nün nişan ve madalyaları
– Gümüş Liyakat Madalyası
– Altın Maarif Madalyası
– Muharebe Gümüş İmtiyaz Madalyası
– Harp Madalyası
– Muharebe Gümüş Liyakat Madalyası
– Muharebe Altın Liyakat Madalyası
– Altın İmtiyaz Madalyası
– İstiklal Madalyası
– 4’üncü Mecidiye Nişanı
– 2’nci Sınıf Demir Haç Nişanı
– 3’üncü Rütbe Avusturya Kruvadövit Nişanı
– Almanya 1’inci Sınıf Demir Haç Nişanı
– Kılıçlı 2’nci Rütbeden Mecidiye Nişanı
– Kılıçlı 2’nci Rütbeden Osmani Nişanı
– Afganistan Elmürali Nişanı(4)

İsmet Paşa’nın kurmaylığı konusunda en değerli bilgileri Cevat Dursunoğlu vermektedir “Millî Mücadelede Erzurum” adlı kitabında.

Kimdir Cevat Dursunoğlu? Almanya’da pedagoji öğrenimi gören bir aydın. Erzurum Kongresi delegesi. 1920 yılında Bakû’da toplanan Doğu Halkları Kurultayının ve Türkiye Komünist Partisi’nin ilk kurultayının katılımcısı. Defalarca Erzurum ve Kars’tan milletvekillikleri yaptı CHP’den. Hasan Âli Yücel’in Millî Eğitim Bakanlığı döneminde etkin görevler ve roller üstlendi.

Evet şimdi bir bakalım neler yazmış Dursunoğlu:

“1916 yılının yaz aylarında üçüncü kolordu erkânı harbiyesinde mülhak olarak (sonradan eklenmiş personel) çalışıyordum. Kolordumuz Muş’un kuzeyindeki yaylada karargâh kurmuştu. Kurmay başkanımız, Kaymakam Egert adlı bir Almandı. Egert savaştan önce Harp Akademisinde hocalık etmişti. Genç kurmaylarımız bu zatın askerliğini çok överlerdi. Geçimsiz fakat çok akıllı ve çalışkandı. Tercümanı başka bir kıtaya verildiğinden ben tercümanlık yapıyordum. O yılın temmuz ayında ikinci ordu kumandanı İzzet Paşa hem cephe durumunu hem de kış hazırlığını görüşmek üzere kor ve tümen komutanlarını, kor kurmay başkanlarını Çapakçur civarında bir toplantıya çağırmıştı. Toplantı birkaç saat sürdü. Biz refakat subayları tabiatıyla bu toplantıya katılamamıştık. Fakat olup bitenleri merak ediyorduk. Karargâha dönüşte Egert’ten ne sonuç aldıklarını uygun bir dille sordum. Kolay kolay kimseyi beğenmeyen Egert:,

-Hazırlığı İsmet Bey yapmıştı. Onun yaptığı hazırlığın mükemmel olacağını zaten tahmin etmiştim, dedi ve biraz sonra kendi kendine konuşurcasına:
-Çok genç olmasına rağmen bugün bile herhangi bir Avrupa ordusunda Kurmay Başkanlığı yapabilecek değerli bir kurmay… sözlerini ekledi.”

1) Yakup Kadri Karaosmanoğlu-Politikada 45 Yıl/İletişim Yayınları
2) Şevket Süreyya Aydemir-İkinci Adam, 1.Cilt
3) Necdet Uğur-İsmet İnönü/YKY
4) https://www.ismetinonu.org.tr/tarihte-bugun-13-ocak/?fbclid=IwAR2ZZmdr4jsP2QCo5iFRXHDBwuigjzYtyW8r05ydbpYKm9VFI748hWYIPIs