Türk düşünce hayatında milliyetçilik fikrinin, imparatorluktan bugüne kadar ağırlıklı bir yeri olmuştur. Esas itibarıyla milletleşme sürecini imparatorluk bünyesinde yaşayan Anadolu Türklerinin milliyetçiliğinin kültürel bir temele dayanması anlaşılması kolay bir durumdur. Milleti meydana getiren temel unsurların tarih ve din olduğu düşünülürse, kültürün buradaki rolü daha iyi görülecektir. 
Prof. Dr. Erol Güngör, 1970’li yıllarda milliyetçilik üzerinde oluşan belirsizlik algısını, bazı çevrelerin bir nevi ırkçık kokan, manadan yoksun anlayışa dayanan yaklaşımları karşısında, özellikle gençler için yeni bir ışık olmuştu. 


Milletin kültürü 

Erol Hoca, Batılılaşma meselesini ele alıp bunun bir medeniyet değiştirme projesi olduğunu, yanlış olduğu kadar sosyolojik olarak “imkânsız” olduğunu ortaya koymakla işe başlamıştır. Kültürün ithal edilecek bir nesne şeklinde görüldüğü kaba pozitivist anlayışı bir inanç haine getirmiş Batıcıların ne kültür teorisinden ne de kültür ve medeniyet münasebetini ele alan yeni yaklaşımlardan haberleri vardı. Onlar için tek medeniyet vardı ve Batı medeniyetine girmekten başka bir yol bulunmamaktaydı. 

Medeniyete girmenin bir kapıyı açıp içeri dalmak gibi bir şey olarak algılayan Batıcılar, Batı kültürünü de alınacak bir nesneden ibaret görmekteydiler. Batı medeniyetini Batı’nın tarihinin yarattığını, o tarihe sahip olmayanların, o medeniyetle akrabalık kurmasının din değiştirerek bile mümkün olmadığını Batıcılara anlatmak zor değil adeta imkânsızdı. 

Peki, o zaman Batılılaşma çabaları boşuna mıydı, hiçbir netice elde edileme ihtimali yok muydu? Elbette bir netice olacaktır, Batıcılar tıpkı sömürge yönetimlerinin yaptıklarına benzer şeyler yaparak, hatta çoğu kere halktan reaksiyon yükselir endişesiyle onların yapmadıklarını yaparak, kendi halklarına karşı, yerli kültüre karşı saldırıya geçmişlerdir. Yerli kültüre dile, dine, edebiyata, estetiğe, tarihi birikime adeta savaş açmışlardır. 

Erol Güngör Bey önce Batılılaşma meselesiyle hesaplaşmak gerektiğini söyledi ve bunu gerçekleştirdi. Bu millet bir medeniyete sahipti ve bu medeniyetin dayandığı birikimi anlamadan, onun anlam dünyasını kavramadan hiçbir atılım yapmak mümkün değildir. Milliyetçilik “kendi medeniyet değerlerine, onun anlam dünyasına, kültürüne sahip olarak yeni bir meydan okumayı” gerektirmektedir. 

Demokrasi ve milliyetçilik 

Batıcılar kendi kültürlerine karşı misyoner gibi davranırken. Milliyetçiler o kültürün sahibi olan hakla birlikte hareket etmek mecburiyetindedirler. Bunun içindir ki Türkiye’de Batıcılar anti-demokrattırlar ve halka karşı baskıcı bir devlet düzeniyle, zorla  “mecburi kültür değiştirme” işine girişmişlerdir ve bunun içindir ki milliyetçiler halkla beraber olmak, demokrat olmak konumundadırlar. 

Erol Güngör
’ün eleştirel olarak üzerinde durduğu ilk meselelerden biri, Ziya Gökalp’ in“kültür ve medeniyet ayrımı”dır. Yaşadığı dönemin sosyolojisinin pozitivizmi içinden bakan Gökalp’ in bu ayrımı yanlıştır. “Medeniyetler ortaktır, kültürler millidir” tezi, Batı medeniyetinin yükseliş çağında, Batılı olmayan toplumlarda ortaya çıkan psikolojik bir tutumdur. Medeniyet kuran büyük kültürler vardır ve bunlardan biri de bu topraklarda yaşamaktadır. Güngör’e göre medeniyetlerin merkezinde din vardır, bu Batı için de bizim medeniyetimiz için de geçerlidir. Bu sebepledir ki medeniyetlerin dayandığı, felsefeler farklıdır. 

Hocamı onun ölüm yıldönümünde rahmetle anarken, vefatının üzerinden geçen her yıl, O’nun yazdıklarının, kitaplarının önemini artırıyor. Onları yeniden okuyup, tartışmak gerekiyor. Bunu en başta da “Milliyetçiler”in yapması gerekiyor.