“Tarihe tanıklık tarihin özüdür” demiş Hegel. Biz halk olarak bunun ayırdında değiliz yeterince. Anı yazma geleneği daha yeni yeni yerleşmekte bu ülkeye.

Nermin Neftçi… 2003 yılında yitirdiğimiz ünlü bir siyasetçimiz… İsmet İnönü okulunda yani CHP’de başlamış siyasete eşi Salih Neftçi ile. Sonra yazgı onu alıp götürmüş bir yerlere. 1965 seçimlerinde uygulanan “Milli Bakiye” yani değişik illerin oy sayıları toplanarak bir yerden milletvekili olma olanağını veren seçim dizgesi ile hiç gidip görmediği Muş’tan milletvekili seçilmiş. Fakat yaman bir kadın Neftçi, gidiyor Muş’a kendini sevdiriyor, aşiretlerin ve şıhların hüküm sürdüğü o zor coğrafyada büyük bir mücadele veriyor, 1966 Varto depreminde halkın hak sesi oluyor. Ve 1969 seçimlerinde Muşlu onu yine seçiyor.

Ardından TBMM’nin ilk kadın başkanvekili oluyor. Ve Sadi Irmak Hükümetinde Kültür Bakanı.

İnönü-Ecevit çekişmesinde vicdanı onu İnönü’den yana olmaya itiyor, birlikte hareket ettiği Ecevit’ten kopuyor, sonra siyasetten de…

Neftçi o çalkantılı yıllara değgin anılarını yazmış, bu anıları 1997 yılında başında yerdeşimiz Sayın Erol Tuncer’in bulunduğu TESAV yayımlamış kitap olarak. “Demokrasinin Kilit Taşı Anılar” adlı bu kitabın önsözünü de Erol Tuncer yazmış…

391 sayfalık bu kitap siyaset tarihimize ve en köklü partimiz CHP’ye ilişkin ders dolu birçok anıyı içeriyor. Ülkemizde siyaset yapacak olanlar keşke bu tür eserleri okusalar, birikimli olsalar, önlerini görseler. Bir örnek verelim bu bağlamda. İnönü, Ecevit’e karşı kaybediyor, genel başkanlıktan istifa ediyor. O zaman Nermin Neftçi’nin aslen Kerküklü olan eşi Nizamettin Neftçi bir hoyratla durumu özetliyor en çarpıcı biçimde:

Zaman kalır 
Gün geçer zaman kalır 
Yıkılır yüce dağlar 
Tozu her zaman kalır

Ve hoş anekdotlar bu kitaptan, onları da aktaralım, ilgi çekeriz belki, okunur bu tür kitaplar.

O günün Varto İlçe Başkanı Ali Haydar Dikmen anlatıyor: 

Dikmen dere kenarından geçiyor, ayaklarını dereye sallandırmış oturan bir çocuk görüyor. Adı  “İhsano” (yani İhsancık) olan bu çocuğa önce Zazaca soruyor:
-Bu su içilir mi çocuk?
Çocuk hayır anlamında başını arkaya doğru sallar. Dikmen yine sorar:
-Sen Kürt müsün?
Baş yine arkaya doğru sallanır.
-Türk müsün?
Baş yine arkaya…
Dikmen kızar:
-Nesin ulan sen, dilsiz misin?
Çocuğun dili Türkçe olarak çözülmüş işte bu sorudan sonra: 
-Su pohlidir içilmez, ben Muşliyem!
İsmet Paşa’yı oğulları Salih’in nişanına gelir yüzüklerini takar, sonra o meşhur esprilerinden birini patlatır: “Kavgayı kim önce başlatırsa o haklıdır.”
Seçim bölgesi Muş’ta diyorlar ki Nermin Hanım’a:
-Senin efendin ne iş görir?
-Avukattır.
-Vışş… Yanında kim durir şimdi?
-Bacıları…
-Hizmetini onlar yapiiir?
-Evet.
-Ele olmaz Hanım, biz İsmet Paşa’ya bir at hediye edek, senin efendiye de bir kız verek…

Muş gezilerinin birinde “Londere Oluyoruz” başlıklı bir şiir verirler Neftçi’ye, o da rahmetli Hasan Pulur’a yollar, Pulur, bir dörtlüğünü yayınlar köşesinde:

Sağlık ocağımızın saçı var, bacası yok
Ebe merkezden gelmez, bekârdır kocası yok
Gelse bile ocağın, camı yok, sobası yok
Hökümet Estanbol’a asma korpi yapıyo

“Kurt Yumağı” ile bitireyim, Nermin Neftçi’yi saygıyla anayım. “Kurt Yumağı”nı İlyas Seçkin anlatmış Neftçi’ye. Karlı günlerde Ayaş belinden geçen yolcuların karşısına aç kurtlar çıkarmış. Bu kurtların önüne köylüler, keçi kılından bükülmüş yumak atarlarmış, kurt yumağa dokundukça yumak yuvarlanır, o da ardına düşüp gidermiş. Neftçi siyasetteki birçok olay ve olguyu bu “Kurt Yumağı”na benzetiyor.

Haklı öyle değil mi? Yaşamın birçok alanında hepimiz bir Kurt Yumağı’nın ardına düşmüyor muyuz?