Dünyadaki Türk imajının yaratıcısı Avrupa’dır. Geçmişten günümüze gelen bu imaj olumsuzdur. Türklerin 1071 yılında Malazgirt’te Bizans’ı yenip, Anadolu’ya yerleşmeleri, Antakya ve Kudüs’ü almaları üzerine, Papa II. Urban, 1095 yılında Fransa’nın Clermont şehrinde topladığı konsülde, Türklere karşı Haçlı Seferleri kararını "Tanrı böyle istiyor!’’ diyerek aldırmıştır. Haçlı Seferlerinin görünürdeki birinci sebebi; Türklerin bir Avrupa devleti olmasını önlemek ve onların Anadolu’dan atılması idi. İkinci sebep ise; Avrupa’nın 11. yüzyıldaki fakirliği ve dünya ticaret yollarının Müslümanların elinde oluşudur. Avrupa, Haçlı Seferleri ile Türkleri kovmak ve çapul için Anadolu’ya saldırmış, fakat Türkler vatanlarını kanlarıyla sulayarak savunmuşlardır. Türkleri barbar diye suçlayan Avrupalıların aslında Haçlı seferlerinde dinleri adına yaptığı barbarlık ve hatta yamyamlığı kendi tarihçileri ancak günümüzde itiraf ediyor.(3) Buna göre; “Haçlı Seferlerinin temel düşüncesi; Müslümanların öldürülmesi gereken barbar dinsizler olarak damgalanması ve sonuçlarının günümüze kadar sürmesidir.”
Avrupa’nın Türkleri yine tehdit olarak görmesi, Osmanlıların 14.yüzyılda Balkan’da yayılması ile başlar ve İstanbul’un alınışı ile devam eder. Avrupa, 16. yüzyılda Viyana önlerine ulaşan Türkleri ensesinde hisseder. Bu tarihlerden günümüze kadar Avrupa’da bir Türk imajı yaratılır. Bu imaj, Türklerin zalim, gaddar, merhametsiz ve barbar olduğu üzerine kurulur. Bu imajın korku ile halka yayılmasında kilise başrolü oynar. 16. yüzyılın Avrupa asilleri de Osmanlı ülkesindeki hürriyetler nedeniyle ülkelerindeki insanların kendilerine başkaldıracağı ve Osmanlıyı tercih edecekleri korkusu içindedir. Asiller de kilise gibi Türklere karşı mücadelede yerini alır.
1456 yılında Mora’nın Türklerin eline geçmesi üzerine Papa Calıxt III, bütün kiliselerde Türk tehlikesine karşı öğlenleri çan çaldırır. Ardından Türk korkusuyla dualar hazırlanır. 1686 da 89 Alman şehrinde Türklere karşı yapılan 117 değişik dua katalogu vardır.(4) Kiliselerde Türk tehdidini anlatan vaazlar verilir ve anti-Türk propagandası yapan kitapçıklar dağıtılır. Kiliselerdeki Meryem Ana putları da Türk düşmanlığına karşı yerini alır. Günümüzde de örneklerinden birinin Almanya Kirchsahr kenti kilisesinde görülen bu heykel "Türkenmadonna" olarak tanınmaktadır. Meryem Ana hilâl üzerinde dikilmekte; sağ elinde kılıç tutmaktadır. Sol kolu üzerinde çocuk İsa ve onun elinde kesik bir Türk başı vardır. Açıkça Türk düşmanlığı yapan ve bu dini objeden başka Türk’ü aşağılayan bir örnek ise; Münih’te Marienplatz’da sütun üzerinde hilâli ayakları altına almış, Meryem Ana heykelidir. Bilindiği üzere; hilâl Müslüman Türk’ün sembolüdür.
Viyana’da İskoçlar Kilisesinde sunaktaki tablo İsa’nın çarmıha gerilişini tasvir eder ve yanındaki cellâtlar Türk kılığında gösterilmiştir.(5) Hıristiyanlığın düşmanları, birçok tabloda ve yerde Türk olarak görülür. Meşhur Alman ressamı Albrecht Dürer (1471-1528) "Mahşerin atlıları" ve “Onbin Hıristiyanın azabı” isimli eserlerinde, mahşerin ölüm getiren atlılarını ve ilk Hıristiyanları öldüren, işkence eden Romalıları Türk kılığında gösterir.
Katolik kilisesi, özellikle 16. yüzyılda reform hareketleriyle sarsılan otoritesini "baş düşmanı Türk" korkusunu yayarak bütün Hıristiyanları kendi kilisesine bağlamak istiyordu. Luther’de Papa’ya karşı olmasına rağmen o da Katolik kilisesinin taktiğini kullanmış "Zalim ve tehditkâr" Türk imajını işlemiştir. Böylece korkunç Türk imajı insanların şuuraltına yerleştirilmiştir. Bu şuuraltındaki imaj günümüzde yeri geldikçe politik hedef ve çıkarlarla ortaya çıkarılmaktadır. 2016 senesi Mart ayında Avrupa Parlamentosu’nda bir Yunan milletvekili yaratılmış bu Türk imajına uygun olarak; “Türkleri barbar ve vahşi olarak nitelemiş ve vahşi köpeğe benzettiği Türklerin yeryüzünden kaldırılmasını” isteyebilmiştir.
Avrupa’da Türk imajının bir kaynağı da opera ve halk şarkılarıdır. Televizyon ve radyonun olmadığı zamanlarda bu müzik eserleri halka verilmek istenen bilgi ve politik düşüncelerle doludur. Türkleri konu alan operalarda "Saraydan Kız Kaçırma’’ ana konulardan biridir. Sultan (Süleyman) iyi niyetli, asil gösterilmekle beraber diğer bütün Türkler hilekâr, vahşi, fanatik, köle satıcısı, harem muhafızı ve kadınları aşağılayan insanlar olarak tanıtılır.
Diğer bir opera konusu, ’’Beyazıt-Timur’’dur. Timur, Yunan-Hıristiyan(!) bir kral olarak gösterilir. Beyazıt ise Müslüman Türk padişahıdır. Hıristiyan Timur’un Müslüman Beyazıt’ı nasıl yendiği zevkle anlatılır. Tarihi gerçeklere uymayan bu operalarla korkulan düşman Türk’ten Timur eliyle intikam alınır.
Halk şarkılarında ise Türkler vahşi savaşçılar ve düzeni bozanlar olarak oldukça aşağılayıcı anlatılır. Türk’e verilen isim "kan içen köpek’’, "köpek’’, "Türk köpeği’’, "Baş düşman", "Türk dinsizler’’dir. Birçok şarkıda Türklere karşı yapılan mücadeleler vardır. 14. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar yayınlanan bazı şarkılarda Türklerden bahsedilir. Sevilen bazı halk şarkıları da Türk düşmanı güftelerle değiştirilerek kiliselerde okunur. Viyana bozgunundan sonra yazılan şarkılarda Türklerle alay edilir. (6)
Avrupalıların seyahat kitapları da Türk imajı kaynaklarıdır. 16. yy'da Türk ülkesini anlatan Polonyalı teolog Bartholomeus Georgievıchs, 1526'da Mohaç savaşında Türklere esir düşer. 13 yıl süren esirlik anılarında Türk tehlikesini, Türk ordusunu, Türkleri olumsuz bir şekilde Hıristiyanlık gayretiyle anlatır.
Salomon Sweigger’de elçilik heyetinde 1578 de Türk ülkesine gelir. Türk ordu disiplinini beğenmekle beraber kendi peşin hükümlerini anlatır. Türkleri yerden yere vurur.
18. yy'da İngiliz elçisinin eşi Lady Montagu Türkiye ve özellikle Türk kadınlarını mektupları ile İngiltere’deki dostlarına anlatır. Daha sonra "Türkiye’den Mektuplar" adı altında l763 yılında yayınlanır. Lady Montagu’nun anlattığı Türkiye ve Türk resmi peşin hükümlü değildir. Genellikle mektuplarda Türk kadınları ve yaşayışları olumlu anlatılır.
1978’de Almanya’da Berlin’de Baumgartner-Karabak ve Landesberger tarafından yazılan "Satılan Gelinler’’ Türk kadınları hakkında önceden Berlin’de verilmiş peşin hükümlere uygun Türkiye’de hikâyeler uydurulmuştur.
Bu gün de Avrupalılarca yazılan Türkiye’yi, Türkleri anlatan romanların ve seyahat kitaplarının çoğu hâlâ yanlışlarla, peşin hükümlerle doludur. Hangi birini sayalım! Nesiller boyu Almanya’da okunan macera kitapları yazarı Karl May Türkiye ve Türkleri görmeden ciltler dolusu Türkiye ve Türkleri anlatan romanlar yazmıştır. Almanların çoğunun Türkiye hakkındaki bilgileri bu romanlara dayanır. Son yıllarda gözde turizm ülkesi Türkiye’ye gelen Avrupalıların ısrarla Türkiye’de kafalarındaki bazı peşin yargılarını aradıklarını ve bunları sorduklarını Türkiye’de beraber seyahat ettiğim Almanlardan bilirim.
Avrupa’da Türk imajının günümüzde genç nesillere öğretildiği yerler, okullardır. Almanya’da okullarda verilen tarih derslerinde yalnız Alman tarihi öğretilir. Türklerden yalnız İslam, Haçlı Seferleri, İstanbul’un Fethi, Viyana Kuşatması nedeniyle bahsedilir. Bu konular Avrupa’yı tehdit eden Türkler olarak verilir. Türklerden, Türk tarihinden, Türk kültüründen ayrı bir ünitede bahsedilmeden, olumsuz Türk imajı tekrarlanır. Çoğunluğunu Türk çocuklarının oluşturduğu Alman okullarında bile Türk çocuklarının nasıl bir ülke ve medeniyetten geldiği hakkında bir tek konu yoktur. Başka kültür ve dinlere tolerans, onları tanımadan nasıl öğretilecektir?
Avrupa’da insanların 14. asırdan beri şuuraltılarına gönderilen Türk imajı Batı medyasında, sinemada zaman zaman yapılan filmlerle, diğer eserlerle istenildiği zaman yeniden ortaya çıkarılmaktadır.’’Geceyarısı Ekspresi’’, "Arabistanlı Lavrens’’, "Topkapı", "Ararat’’ bunun örnekleridir. Bunların yanında bazı Türk yazar ve sanatçısı da Türk toplumu ve tarihini Batılıların yarattığı Türk imajıyla tanımakta ve eserlerini bu anlayışla ortaya koymaktadır. Orhan Pamuk’un “Kar”, Elif Şafak’ın “Baba ve Piç” ve Fatih Akın’ın son filmi “Kesik, The Cut” böyle örneklerdir.
Bu kısa yazıda geçmişten günümüze Avrupalıların yarattığı Türk imajının bazı kaynakları anlatılmaya çalışılmıştır. Elbette bu alan geniş araştırmaların konusudur.
Geçmişimizi bilmeden, ondan dersler çıkarmadan, ülkemizin çıkarlarına göre dostumuzu, düşmanımızı tanımadan bu günümüzü aydınlatmamız ve yarınımızda hangi hedeflere gideceğimizi bilmememiz mümkün değildir.
18. yy'da İngiliz elçisinin eşi Lady Montagu Türkiye ve özellikle Türk kadınlarını mektupları ile İngiltere’deki dostlarına anlatır. Daha sonra "Türkiye’den Mektuplar" adı altında l763 yılında yayınlanır. Lady Montagu’nun anlattığı Türkiye ve Türk resmi peşin hükümlü değildir. Genellikle mektuplarda Türk kadınları ve yaşayışları olumlu anlatılır.
1978’de Almanya’da Berlin’de Baumgartner-Karabak ve Landesberger tarafından yazılan "Satılan Gelinler’’ Türk kadınları hakkında önceden Berlin’de verilmiş peşin hükümlere uygun Türkiye’de hikâyeler uydurulmuştur.
Bu gün de Avrupalılarca yazılan Türkiye’yi, Türkleri anlatan romanların ve seyahat kitaplarının çoğu hâlâ yanlışlarla, peşin hükümlerle doludur. Hangi birini sayalım! Nesiller boyu Almanya’da okunan macera kitapları yazarı Karl May Türkiye ve Türkleri görmeden ciltler dolusu Türkiye ve Türkleri anlatan romanlar yazmıştır. Almanların çoğunun Türkiye hakkındaki bilgileri bu romanlara dayanır. Son yıllarda gözde turizm ülkesi Türkiye’ye gelen Avrupalıların ısrarla Türkiye’de kafalarındaki bazı peşin yargılarını aradıklarını ve bunları sorduklarını Türkiye’de beraber seyahat ettiğim Almanlardan bilirim.
Avrupa’da Türk imajının günümüzde genç nesillere öğretildiği yerler, okullardır. Almanya’da okullarda verilen tarih derslerinde yalnız Alman tarihi öğretilir. Türklerden yalnız İslam, Haçlı Seferleri, İstanbul’un Fethi, Viyana Kuşatması nedeniyle bahsedilir. Bu konular Avrupa’yı tehdit eden Türkler olarak verilir. Türklerden, Türk tarihinden, Türk kültüründen ayrı bir ünitede bahsedilmeden, olumsuz Türk imajı tekrarlanır. Çoğunluğunu Türk çocuklarının oluşturduğu Alman okullarında bile Türk çocuklarının nasıl bir ülke ve medeniyetten geldiği hakkında bir tek konu yoktur. Başka kültür ve dinlere tolerans, onları tanımadan nasıl öğretilecektir?
Avrupa’da insanların 14. asırdan beri şuuraltılarına gönderilen Türk imajı Batı medyasında, sinemada zaman zaman yapılan filmlerle, diğer eserlerle istenildiği zaman yeniden ortaya çıkarılmaktadır.’’Geceyarısı Ekspresi’’, "Arabistanlı Lavrens’’, "Topkapı", "Ararat’’ bunun örnekleridir. Bunların yanında bazı Türk yazar ve sanatçısı da Türk toplumu ve tarihini Batılıların yarattığı Türk imajıyla tanımakta ve eserlerini bu anlayışla ortaya koymaktadır. Orhan Pamuk’un “Kar”, Elif Şafak’ın “Baba ve Piç” ve Fatih Akın’ın son filmi “Kesik, The Cut” böyle örneklerdir.
Bu kısa yazıda geçmişten günümüze Avrupalıların yarattığı Türk imajının bazı kaynakları anlatılmaya çalışılmıştır. Elbette bu alan geniş araştırmaların konusudur.
Geçmişimizi bilmeden, ondan dersler çıkarmadan, ülkemizin çıkarlarına göre dostumuzu, düşmanımızı tanımadan bu günümüzü aydınlatmamız ve yarınımızda hangi hedeflere gideceğimizi bilmememiz mümkün değildir.
Kaynakça:
1) İlhan Ayverdi, Kubbealtı Misalli Türkçe Sözlük, İstanbul,2006
2) Demet Gürüz, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Faaliyetlerinin İzlenim (İmaj) Yönetimi, İstanbul
3) Peter Milger, Die Kreuzzüge, Krieg im Namen Gottes, Bertelsmann, München, 1988
4) Margret Spohn,Alles Getürkt, Oldenburg ,1993
5) Georg Schreiber, Türklerden Kalan, Milliyet Yayınları,1982
6) Şenol Özyurt, Die Türkenlieder und das Türkenbild in der deutschen Volksüberlüferung, München,1972