Başbakan’ın, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oy istemek için Avrupa ülkelerine gitmesi çok ibretli tablolar sergiledi. Bu iktidarın, geçmiş cumhuriyet hükümetlerinin dış politika anlayışlarını yerle bir eden tavrının ülkemize getirdiği yalnızlık, karamsarlık, başarısızlık çizgisinde bu seyahatin çok önemli ibret dersleri verdiğine inanıyorum.

Biz, millet olarak aşırı derecede hoşgörü sahibiyiz. Çanakkale’de Türk siperlerine ateş yağdıran yaralı İngiliz askerini kendisi de yaralı olan Mehmetçik omuzlar ve sağlık çadırının yoluna düşer. Karşılaştığı komutanı: “Sen de yaralısın, niye onu yürütmüyorsun?” der. “Komutanım ben de yaralıyım ama o bizim misafirimiz” diye cevap verir. Bu akıl almaz hoşgörü ve insan sevgisi bize daima çok pahalıya mal olmuştur. 1897 Türk-Yunan harbinden bir sahneyi gösteren İtalyan ressamı Zonaro’nun büyük boy meşhur bir tablosu vardır. Bu savaşta süngü hücumuna kalkan bir Türk birliği resmedilmiştir.

Komutanlar yalın kılıç, Mehmetçiklere cesaret vermekte ve tablonun sağ tarafında ölü Yunan askerleri yerde yatmaktadır.

Bilindiği gibi Yunanistan özellikle İngilizlerin gayretleri sonucu bağımsız bir devlet olmuş ve kuruluşundan bugüne topraklarını Türkiye’nin aleyhine olarak yüzde 350 genişletmiştir. 1897 yılında Yunanlıların azgınlığı iyice artmıştı. Megalo İdea hedeflerinde yer alan, Girit’in alınması için; yangınlar çıkartmak başta olmak üzere her türlü karışıklığı tezgâhladılar. Müslümanları katlettiler, hükümet konağına taarruz ettiler, bir donanma ile asker çıkararak adayı almak istediler. Nihayet devlet harp açtı. Askerimiz Yunan hududunu geçerek, üç haftada en son savunma hatları olan Dömeke’ye kadar bütün toprakları aldı.

Yunanistan’ın hamisi olan devletlerin gayretleriyle işgal ettiğimiz toprakları iade ettik. İşte bu muhteşem Dömeke zaferini anlatan tabloda yerde yatan Yunan askerleri, Venizelos Türkiye’yi ziyaret ettiği vakit görmesin, gururu incinmesin diye tablodan silinmiştir. Türkiye’nin bu ve daha nice insani davranışlarına rağmen Yunanlılardan gördüğü sadece zulüm, işkence, anne karnındaki çocukların süngülenmesi, kadınların meme uçlarından tespih yapılması gibi şerefsiz davranışlar olmuştur. İkinci Cihan Harbi sırasında onlar açlıktan kırılırken gönderdiğimiz şilepler dolusu yiyeceği, giyeceği hesaba katmıyoruz... Türkiye Venizelos’un milli gururunu incitmemek için muhteşem bir tablodaki ölü Yunan askerlerini silmeyi göze alabilmiştir. Ama Yunanistan ne yapmıştır? Tarihi Türk eserlerine yapılan saygısızlıklar, Kıbrıs’taki cinayetler hafızalardadır.

Başbakan’ın Avusturya’da karşılaştığı tutum hicap vericidir. Ancak  yakın geçmişte yabancı düşmanı bir politika izleyen Avusturya Hükümeti’ne karşı şahsiyetli bir açıklamayla eleştiride bulunan Viyana Büyükelçimiz K. Ecvet Tezcan’ın “şahsi görüşleridir” denerek yalnız bırakılması hatırlardadır. Bu tavır Avusturya’nın bugünkü siyasetine güç vermiştir. Sayın Tezcan, Avusturya’da yaşayan Türkleri koruyan açıklamalar yapmıştı. Avusturyalı makamlar isimlerinin açıklanmasını istemeyen gazeteci, diplomat ve siyasi parti temsilcisi olarak: “Büyükelçi Tezcan’ın uyum politikasına ilişkin eleştirileri haklıdır.

Avusturyalı yöneticiler kendi kamuoylarını yatıştırmak amacıyla resmi açıklamalarında bunu dile getirmekten kaçınmışlardır” diyerek gerçeği ifade etmişlerdi. Dışişleri Bakanımız da bu tenkitler Büyükelçinin şahsi görüşleridir demek yerine, tenkitler doğrudur, yerindedir, bizim de görüşlerimizdir deseydi, Türk tezinin haklılığını zirveye oturturdu. Ama ne yazık ki bu yürekli devlet tavrı benimsenmedi ve Büyükelçi sözüm ona daha üst bir göreve tayin edilerek Viyanalılar tatmin edilmiş oldu. Başbakan’ın son gezisinde devletimize vurulmak istenen darbeler, Avusturyalı bakanların şımarık ve ölçüsüz konuşmaları, böylece mevzi kazanmış oldu... Aman Avusturyalılar kırılmasın, kırılan bizim elçimiz olsun anlayışı neticede çok pahalıya mal olmuştur. Başbakan’ı davet edenler önce konferans yeri bulmakta büyük sıkıntı çektiler. Başbakan, Viyana’daki Kürt dernekleri, Ermeni kuruluşları ve bazı Avusturyalılar tarafından şiddetli tepki gösterilerek karşılandı. Aleyhinde olan Türk topluluğu kendisini dinleyenin en az üç misli kalabalıktı.

Üzülerek görüyoruz ki bütün yaşanan tecrübeler devlet hayatımızla ilgili olarak ciddi değerlendirme yapmak yerine günübirlik heyecanlarla geçiştiriliyor. Kaybeden hep devletimiz oluyor. Devletin tarih boyunca yaşanan tecrübelerle tespit edilmiş hedefleri, uyanık bir dikkatle devamlı takip olunmalıdır. Unutmayalım hedefi olmayan gemiye hiçbir rüzgâr yardım edemez.