23 Kasım 2010’da yani yaklaşık 14 yıl önce Yeniçağ Gazetesindeki köşemde yazmışım aşağıdaki yazıyı. Cumhur Utku’nun “Devrimin Çoban Yıldızı Mustafa Necati” adlı kitabına değgin yazmışım. 14 yıl sonra o “çoban yıldızı” yeniden, daha parlak ve ışıklı olarak doğdu Berfin Yayınları ufuklarından. 

Kitap aynı kitap, gözden geçirilmiş, gerekli ve yeni eklemeler yapılmış daha da ilgi çekici ve doyurucu olmuş.

Peki ben şimdi yine bir yazı mı yazmalıyım çok yararlandığım birçok yazıma ve kitabıma alıntı yaptığım bu kitap hakkında? 

Yeni yazı evet, ama eski yazımı temel alan bir yeni yazı. Çünkü okuyunca siz de göreceksiniz, o eski yazım gerçekten güzel bir yazıdır, kıyamam onu bozmaya.

E hadi okuyalım o zaman, övdüğüm o yazımı:

“Akşam Yıldızı, Tan Yıldızı; Seher Yıldızı, Çoban Yıldızı, Çolpan ya da bilimsel adıyla Venüs Gezegeni...Güneş doğmadan ya da battıktan sonra görürsünüz gökyüzünün bu en parlak cismini.

Mustafa Necati de Türk Devriminin Çoban Yıldızı...

Mustafa Necati dedin mi, bir duracaksın, Mustafa Necati deyip yattın mı rüyanda kim bilir ne olağanüstü işler göreceksin.

Gazeteci evvelemirde. Sonra hukukçu ama öyle sıradan bir hukukçu değil, bu hukukçuluğun başında bir de ‘müdafaa’ var, yani Müdafaayı Hukukçu. Balıkesir ve çevresinde Kuvayı Milliye Müfreze Komutanı. Yaşı derseniz, yirmi beş o zamanlar.

Sonra, Ankara’ya 23 Nisan 1920’de açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Saruhan Milletvekili olarak gidiyor. Sivas ve Samsun yörelerinden sorumlu İstiklal Mahkemesi üyeliğine seçiyor onu, o yüce ve Gâzi Meclis. Gidiyor, Mavri Miracıları, Pontusçuları yargılıyor. Oradaki tespitleri ilginç ve acı: ‘Biz mahkeme üyeleri bütün gün onlar aracılığıyla milli bir inancın nasıl olması gerektiğini gözlemleyebilmiştik.’

Meclise dönüyor bu görevinin ardından, yaman ve gür sesli bir hatiptir. Gâzi Paşa’nın dikkatini çeker ta ilk günden. Ödüncü ve bozgunculuğuyla bilinen Erzurum Mebusu Celalettin Arif’ ‘Ödün vermeden uzlaşılmaz ki’ deyince, alır ağzının payını Mustafa Necati’den: ‘Bağımsızlıktan ödün verilir mi Beyefendi. Siz bugün Artin Kemal gibi konuşuyorsunuz.’

Kastamonu İstiklal Mahkemesi Başkanı yaparlar sonra bu sıra dışı adamı. Başkanlık kürsüsünün arkasına astırmak üzere yazdırdığı ‘İstiklal Mahkemesi, mücadelesinde yalnız Allah’tan korkar’ levhasını yanına alarak düşer Kastamonu yollarına. Bu Türklüğün ve bağnazlıktan uzak İslam anlayışının sarmaş dolaş olduğu kentte, güzel anıları olur, kalıcı izler ve menkıbeler bırakır oralarda. Yargılamanın hukuksal olduğu kadar sosyal ve insanî bir yanının da olduğunu kanıtlar. Kastamonu Açıksöz Gazetesi’nde yazar. İsmail Habip Sevük’ü tanır bu vesileyle. Kastamonulu kadınların erkeklerden daha özverili ve savaşçı olduğunu görür oralarda, kayda alır, yazar bunları.

Zafer kazanılır, bitmez Necati’nin görevleri. İmar, İskân ve Mübadele Bakanı yaparlar onu. 1,5 milyon Rum Yunanistan’a gidecek, 500 bin Türk Yunanistan’dan gelip buraya yerleştirilecek. Dahası, Yunan işgalinde yerinden edilenler de yerlerine yurtlarına dönecekler.  Bu ağır yükün altından çıkıyor ak yüzüyle.

Hilafet kaldırılmış, laik hukuka dönülecek, Adalet Bakanı oluyor bu çetin dönemde.

Ve Millî Eğitim Bakanlığı...Yeni Türk Alfabesi onun döneminde başarıldı, öğretmenlik mesleği onun döneminde ulaştı saygınlığının doruğuna. Öğretmenlerin can dostu, dert ortaklarıydı.

Millet Mekteplerinin açılacağı gün, 35 yaşında sonsuzluğa göçtü bu büyük Türk Devrimcisi. Ağladı büyük Atatürk bu büyük kayba. İsmet İnönü, mezarı başında ‘Onunla ilgili anılar, ülkücülerin, ulusçuların ve cumhuriyetçilerin belleklerinde kutsal duygularla yaşayacaktır’ dedi.

Cumhur Utku, Türk devriminin bu Çoban Yıldızı’nın yaşamını romanlaştırmış. Cumhuriyet, en iyi, araştırmacı-edebiyatla korunur. Bunu savundum da yazdım da. Bundan dolayı Cumhur Bey’in bu değerli kitabını çok önemsiyorum. Cumhur Bey’in iyi bir kalemi, akıcı bir üslubu olduğunu da söylemeliyim.”

O yazı bu kadar. Ama ben Mustafa Necati bağlamında size ek bilgiler vererek bu kitaba olan ilginizi biraz daha artırmak istiyorum:


Mustafa Necati Bey öğretmen ve öğrencilerle

Biraz söz edelim bu büyük insanın yaptıklarından:

Eğitimin ücretsiz olması yolunda önemli adımlar attı ve orta öğretimi parasızlaştırdı. Okul kitapları bakanlık tarafından basıldı.

Yabancı okulları denetim altına alarak ülkenin bağımsızlığını korudu.

Harf Devrimi de Mustafa Necati Bey’in eğitim bakanı olduğu dönemde gerçekleşti.

Üç yılda 1 milyon kişinin okuryazar olmasını amaçlamış, hedeflediği rakamın 200 bin kişi daha fazlasına erişmiştir.

“Mustafa Necati bakan olduktan sonra ilk iş olarak bir ‘Heyet-i İlmiye’ (Bilim Kurulu) toplamış, bu kurulun bütün toplantılarına kendisi de katılarak geceli gündüzlü çalışmalarla yeni bir Genel Eğitim Kanunu Tasarısı hazırlatmıştır. Bakanlığın tasarı 24-28 Ocak tarihleri arasında Bakanlar Kurulunda görüşülerek onaylanmıştır. 20 Mart 1926 yılında kesinleşen bu yasaya göre, eğitim politikasını oluşturmak için Eğitim Bakanlığı bünyesinde iki bilimsel kurul oluşturulmuştur. Birisi dil ve diğer bilimsel sorunlarla uğraşacak ‘Dil Heyeti’ diğeri ise eğitim-öğretim işleriyle uğraşacak olan ‘Talim Terbiye Dairesi’dir.  Bunun yanı sıra Maarif Eminlikleri de kurulmuştur.

Mustafa Necati’ye göre eğitimin amacı, yeni nesli bedenen ve fikren olduğu kadar seciye ve millî heyecan yönünden de yeni hayata ve demokrasinin gereklerine hazırlamaktır. Türk kültürü bu şekilde içinde bulunduğu uygarlık içinde yüksek bir yer elde edecekti. Bakan olduğu dönemde sık sık görülen öğrenci grevleri ve çeşitli disiplinsizlikler karşısında, okullarda kuvvetli ve bilinçli bir disiplin ve erdemli bir manevî hayatın hâkim olmasını istemiştir. Yeni Türkiye devletine devamlı bir eğitim politikası oluşturmaya çalışmıştır.

Türk millî eğitimini yeni bir yörüngeye getirmeye çalışan Mustafa Necati yazı alanındaki devrim ve dil alanındaki gelişmeler için yaptıklarını özetlerken eğitim politikasının ne yönde gelişeceğini de belirlemiştir. Eğitime, millî eğitime getirdiği gelişmenin batı çizgisinde olduğu, eğitim sisteminde istikrarın önemi ve öğretmenlik mesleğinin genel durumunun yükseltilmesi gibi çalışmaları bunların başındadır. Fakat en önemli çabalarından birisi de laik öğretimin uygulamaya geçmesi için verdiği mücadeledir. İlk ve orta öğretimde karma öğretimi uygulamış ve uygulanması için büyük çabalar göstermiştir. 

Cumhuriyet’in ilân edilmesiyle beraber ülkemizdeki büyük okuma yazma bilmeyen kitlenin cumhuriyet ilkelerine göre nasıl yetiştirileceği en azından nasıl okutulacağı tartışılmaya başlanmıştı. O dönemden itibaren yapılan uygulamalardan biri de ‘Halk Mektepleri’ ya da ‘Halk Dershaneleri’nin kurulması olmuştur. Mustafa Necati’nin oluşturduğu yeni eğitim örgütünde bakanlığa bağlı bir Halk Eğitim Birimi kurulması önemli bir gelişmedir.

Bu dershanelerin kuruluşu 1927 yılı içerisinde tamamlanmıştır. Açıldıktan sonra sayıları oldukça artan bu dershanelerde büyük halk kitlelerinin okuma-yazması gerçekleştirilmiştir. Harf Devriminden sonra ise bu dershanelerin ‘Millet Mektepleri’ adı altında örgütlenmesi ve işlevinin daha ziyade halkta yeni harfleri öğretmek olarak belirlenmesi kesinleşmiştir.,

Mustafa Necati dil devriminin başarıya ulaşması için büyük çabalar göstermiştir. Onun bakanlığı döneminde kurmuş olduğu Dil Komisyonunun çalışmaları devam etmiştir.”(1)

“Mustafa Necati tarafından gerçekleştirilen idarî değişiklikler ve seçilen elemanların kişilikleri sayesinde Eğitim Bakanlığı düzenli çalışan bir makine haline gelmiştir. Bu devrede Eğitim Bakanlığının yüklendiği işlerin içeriği ve genişliği, ilk bakışta insanı hayrete düşürüyor. Bu faaliyet, geri kalmış bir memlekette, cidden iş yapmak isteyen bir eğitim bakanlığının kendi çalışma alanını aşan ne çetin sorunlarla uğraşmak zorunda kaldığının iyi bir örneğini vermektedir. Okul kitaplarını kendi uzmanlarına sadece yazdırmak değil, onların basılmasını da eğitim bakanlığı üzerine almak zorunda kalmıştır. Bunun için devlet matbaasının sermayesi artırılmış, yeni makineler satın alınmıştır. Bu makinelerin dışarıdan satın alınması işiyle de eğitim bakanlığı uğraşmıştır. Memlekette okul levazımatı hazırlayan bir sanayinin kurulmasını bile Eğitim Bakanlığı kendi işleri arasında görmüştür. Bunun için özendirici kararlar almış, sergiler düzenlemiştir. Öğretmenlerin mesleki bilgilerini artırmak, onları yeni eğitim hareketlerinden haberli kılmak için dergiler yayımlamak, bunları öğretmenlere dağıtmak işini de Eğitim Bakanlığı omuzlarına almıştır. Terbiye Dergisi, Maarif Vekaleti Dergisi, haftalık bir Halk Gazetesi bu yayınlar arasında yer alır. (2)  Doğudan ve Batı’dan yapılacak kitap çevirilerini de Eğitim Bakanlığı örgütlemiştir. Bu kitapları çevirenlere, basanlara çeşitli yardımlar yapılmıştır. Güzel sanatların gelişmesi için, önlemler alınması, uzmanlar getirilmesi, Türkçe’nin arıtılması için girişilen çalışmalar da gene Eğitim Bakanlığının işi sayılmıştır.”(3)

1) https://dhgm.meb.gov.tr/yayimlar/dergiler/Milli_Egitim_Dergisi/149/guven.htm 
2) “Okuttuğundan çok okumayan öğretmen çabuk yıpranır, ihtiyarlar ve bezginlik getirir. Araştırmaya, incelemeye düşkün ak saçlı bir öğretmen daima genç ve dinçtir” diyen Mustafa Necati Bey, öğretmenlerin okuyarak kendilerini yenilemelerine işte bu girişimlerle olanak sağlıyordu.
3) İlhan Başgöz-Türkiye’de Eğitim Çıkmazı ve Atatürk/Kültür Bakanlığı Yayını