Yakın geçmişte kaybettiğimiz Cengiz Aytmatov, Kırgız Türk’ü bir büyük yazardır. “Yazardır” diyorum, çünkü kendisinin bedenen aramızdan ayrılması, kaleminin susmuş olduğu anlamına gelmez. Bıraktığı eserler belki daha yüzyıllarca misyonunu yerine getirmeye devam edecektir. Orta Asya Türklüğünün uyanmasına, bilinçlenip benliğine yeniden kavuşmasına büyük katkılar sağlamış olan Türk Dünyasının bu büyük yazarı, aynı zamanda bütün insanlığa mesajlar vermiştir. Eserleri 157 dile çevrilmiş, 60 milyon insana ulaşmıştır. Elbette bu rakamlar artarak devam edecektir.

Yakın geçmişte kaybettiğimiz Cengiz Aytmatov, Kırgız Türk’ü bir büyük yazardır. “Yazardır” diyorum, çünkü kendisinin bedenen aramızdan ayrılması, kaleminin susmuş olduğu anlamına gelmez. Bıraktığı eserler belki daha yüzyıllarca misyonunu yerine getirmeye devam edecektir. Orta Asya Türklüğünün uyanmasına, bilinçlenip benliğine yeniden kavuşmasına büyük katkılar sağlamış olan Türk Dünyasının bu büyük yazarı, aynı zamanda bütün insanlığa mesajlar vermiştir. Eserleri 157 dile çevrilmiş, 60 milyon insana ulaşmıştır. Elbette bu rakamlar artarak devam edecektir.

Cengiz Aytmatov gibi kültür dehaları, durup dururken kendiliğinden ortaya çıkmaz. Onları yetiştiren köklü bir kültür olmasa, o isimler de olmaz. Yani eğer Dede Korkut gibi erenler, Manas gibi Alpler var olmasaydı, Türk Dünyasından Cengiz Aytmatov gibi bir gönül eri yetişemezdi.

Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın deyişiyle, “Milletler, büyük evlatlarının varlığıyla nefes alırlar”. Türk kültürünün anonim bir ürünü olan “Manas Destanı” Kırgız Türklerinin coğrafyasında yaşamış bir şanlı kahramanın hikâyesidir. İçinden yetişip geldiği halk onu efsanelerle destanlarla yaşatıp, bin yıl sonrasına taşımıştır. “Manas Destanı” günümüz dünyasının en uzun destanıdır. Milletlerin varlığının önemli belgelerinden biri de ortaya konulmuş destanlarıdır.

Dede korkut ise Türk milletinin İslamiyet öncesindeki zamanlarından başlayıp, İslamiyet’le şereflenmesi sonralarında da milletinin sesini temsil eden sembol bir Türk kahramanıdır. Bugün elimizde bulunan “Dede Korkut Hikâyeleri” ise milletimizin kültürel dokusunu asırlar öncesinden günümüze yansıtan bir şaheserdir. Manas ve Dede Korkut gibi şahsiyetleri belli bir zaman ve mekânla sınırlamaya kalkışmak doğru değildir. Onlar, bağrından çıktıkları milletin her çağda ve her coğrafyadaki manevi mühürleridir.

Bununla beraber, bu sembol şahsiyetlere sahip çıkma yarışı da vardır ve böyle olması da gerekir. Bayburt’un Dede Korkut’a sahip çıkması ve böyle kutlu bir yarışta yerini almış olması bütün Bayburtluları şereflendiren bir husustur. Hal böyle olunca da Kazakistan’da Azerbaycan’da ve daha başka kadim Türk yurtlarında Dede Korkut’a sahip çıkılması da Türk kültür tarihinin zenginliğinden, yaygınlığından başka bir şey değildir. Azerbaycanlı şair Bahtiyar Vahapzade’nin deyişiyle, milletlerin böylesi evlatları “Bir yerde ölür bin yerde dirilirler…” Bu hal, bir milletin maddi boyutlarından manevi boyutlara ulaşan bir kültür hazinesine sahip oluşunun da göstergesidir.

Tarihimizde “alp”ler yiğitliği ve kahramanlığı, “eren”ler ise maneviyatı ve kültürü temsil ederler. Yani kılıç erleri ve kalem erleri… Bazen bu iki simge aynı kişilikte buluşur ve “alperen” olur. Toprak kılıçla kazanılır, kalemle yani kültürle vatan olur. O bakımdan kültür mücadelesi, savaş alanlarındaki mücadelelerin önüne geçer. İşte Bayburt’taki Dede Korkut’a sahip çıkma duygusu, uzun soluklu kültür mücadelelerinin bir tipik örneği olmaktadır.

Dede korkut Hikâyelerinde, yerine yurduna, ocağına ve atalar mirasına sahip çıkma kültürü, temel öğelerden biridir. Aynı kültür ikliminden yetişen çağdaş Türk yazarı Cengiz Aytmatov’da da aynı mesajın güçlü vurgulamaları vardır.

Aytmatov’un “Gün Uzar Yüzyıl Olur” romanındaki “Mankurt” tiplemesi, soyunu sopunu, imanını, kültürünü ve milliyet duygusunu kaybeden kişi ya da toplumun içine düştüğü zavallılığı simgeler.

Dede Korkutlarını, Manaslarını, Ahmet Yesevilerini, Yahya Kemallerini ve Mustafa Kemallerini bilip özümsemeyen Türk Milleti, millet olmaktan çıkar, zavallı “Mankurt” sürüsüne dönüşür.

Milliyet duygusu ile maneviyat duygusunun birbirinden ayrıştırılması, günümüz Türkiyesi’nin önemli bir sorunu olmaya başlamıştır. O yüzden Dede Korkutları anmaya, anlatmaya ve anlamaya olan ihtiyacımız her zamankinden fazladır.