Mahmut Baycan’ın Kora Yayınları arasından çıkan yeni öykü kitabı “Zilli Saat”, son okuduklarımdan. “Okuduklarım” hep olur, ayda 2000 sayfa okuyorum yıllardır. Çoğu okuduklarım belleğimden silinir gider kısa zamanda. Zaman içinde belleğim de ustalaştı, deneyim kazandı, çok gerekmeyen okumaları silip atıyor. Nasıl olsa her okuduğum kitaba değgin notlar ak kâğıtlara alınmıştır ve de o kitabın ilk sayfasına konulmuştur, çok gerekirse bakılacaktır.
Evet Mahmut Baycan diyordum, “Zilli Saat” diyordum… 9 öykü var bu kitabın içinde ve 118 sayfa.
Kitapta en çok beğendiğim öyküden başlayayım. Bu öykü “Yılkı Atı Doru” adını taşıyor. Abbas Sayar’ın ünlü romanı “Yılkı Atı”ndan daha çok sarıp etkiledi beni. Daha çarpıcı ve yalın betimlemeleri var, sıkmayan akıcı, ilgi çeken betimlemeler bunlar, Yılkı Atı’nı ve yaşadığı coğrafyayı öyle ustaca resmediyor ki yazıyla… O coğrafya Ardahan ve ben oraları biliyorum. Anlatım ve kurgu Abbas Sayar’ınkinden daha sürükleyici. Verilmek istenen iletiler öyküye iyi bir işçilikle yedirilmiş. Yedi sayfalık öyküyü duraksız, ilgiyle, övgüyle okudum.
Mezbaha öyküsündeki betimlemelere de bayıldım, tiplemelere de… Aslında Baycan’ın bu kitaptaki tüm tiplemeleri iz bırakan insan manzaraları oluşturuyorlar. Mezbaha öyküsünde yazar yöresi Ardahan’ın ekmek kavgaları ve davalarını, kaçırmayan, dikkatli bir gözle ve güçlü bir bellekle ayrıntılıyor, sergiliyor. Bu sergileme, ülkenin ve o yörenin yaşama tarihinden önemli ve değerli enstantaneler.
Öykünün birinde bir Deli Kemal var. O Deli Kemal bana hiç yabancı gelmedi. Eşimin Posoflu yerdeşi Deli Kemal vardı, Sarıkamış’ta tanıdım ben onu. Hep büroma gelirdi dirgenleri, çakmakları ile ve “İşin oliyer Ağabegi” deyip tarifeli ücretini alıp giderdi. Deli Kemal’i ben de öyküledim “Gelin Bizi Ayırt Edin Ulan” adlı gülmece öykü kitabımdaki “Kemal Aksesuvarlı Deli” öykümde onu anlatırım. Aynı Deli Kemal’dan söz ediyorsak, Kemal iki edebi ürüne geçmiş olacak.
Foto Cemal adlı öyküde gülmece de karışıyor işin içine, yöre insanının geçim uğruna ürettiği “yaratıcı drama” türünden “yaratıcı aldatmacalar” açığa vuruluyor. Gelgelelim ava gideni avlamasını bilenler de çıkıyor.
Kitaba adını veren “Zilli Saat” adlı öyküde, yokluklara karşın o günkü teknoloji harikası ile oluşturulan bir çocuk sevinci ve aile övüncü anlatılmakta. Ancak o sevinç ve övünç bir kazaya uğruyor, sonu hüsranla bitiyor. Hüsran anıları yok edemiyor ama onların derin izleri öyküde kadar gidiyor işte. Bu öyküde bir tekerleme var, babanın oğula bellettiği. Hiç duymamışım o yöreleri bilmiş olmama karşın. Onu paylaşmalıyım sizlerle:
Kuru kuru kurbağa
Evet Mahmut Baycan diyordum, “Zilli Saat” diyordum… 9 öykü var bu kitabın içinde ve 118 sayfa.
Kitapta en çok beğendiğim öyküden başlayayım. Bu öykü “Yılkı Atı Doru” adını taşıyor. Abbas Sayar’ın ünlü romanı “Yılkı Atı”ndan daha çok sarıp etkiledi beni. Daha çarpıcı ve yalın betimlemeleri var, sıkmayan akıcı, ilgi çeken betimlemeler bunlar, Yılkı Atı’nı ve yaşadığı coğrafyayı öyle ustaca resmediyor ki yazıyla… O coğrafya Ardahan ve ben oraları biliyorum. Anlatım ve kurgu Abbas Sayar’ınkinden daha sürükleyici. Verilmek istenen iletiler öyküye iyi bir işçilikle yedirilmiş. Yedi sayfalık öyküyü duraksız, ilgiyle, övgüyle okudum.
Mezbaha öyküsündeki betimlemelere de bayıldım, tiplemelere de… Aslında Baycan’ın bu kitaptaki tüm tiplemeleri iz bırakan insan manzaraları oluşturuyorlar. Mezbaha öyküsünde yazar yöresi Ardahan’ın ekmek kavgaları ve davalarını, kaçırmayan, dikkatli bir gözle ve güçlü bir bellekle ayrıntılıyor, sergiliyor. Bu sergileme, ülkenin ve o yörenin yaşama tarihinden önemli ve değerli enstantaneler.
Öykünün birinde bir Deli Kemal var. O Deli Kemal bana hiç yabancı gelmedi. Eşimin Posoflu yerdeşi Deli Kemal vardı, Sarıkamış’ta tanıdım ben onu. Hep büroma gelirdi dirgenleri, çakmakları ile ve “İşin oliyer Ağabegi” deyip tarifeli ücretini alıp giderdi. Deli Kemal’i ben de öyküledim “Gelin Bizi Ayırt Edin Ulan” adlı gülmece öykü kitabımdaki “Kemal Aksesuvarlı Deli” öykümde onu anlatırım. Aynı Deli Kemal’dan söz ediyorsak, Kemal iki edebi ürüne geçmiş olacak.
Foto Cemal adlı öyküde gülmece de karışıyor işin içine, yöre insanının geçim uğruna ürettiği “yaratıcı drama” türünden “yaratıcı aldatmacalar” açığa vuruluyor. Gelgelelim ava gideni avlamasını bilenler de çıkıyor.
Kitaba adını veren “Zilli Saat” adlı öyküde, yokluklara karşın o günkü teknoloji harikası ile oluşturulan bir çocuk sevinci ve aile övüncü anlatılmakta. Ancak o sevinç ve övünç bir kazaya uğruyor, sonu hüsranla bitiyor. Hüsran anıları yok edemiyor ama onların derin izleri öyküde kadar gidiyor işte. Bu öyküde bir tekerleme var, babanın oğula bellettiği. Hiç duymamışım o yöreleri bilmiş olmama karşın. Onu paylaşmalıyım sizlerle:
Kuru kuru kurbağa
Yügürdü çüçe bağa
Çüçe bağdan kurt çıktı
Dırıkladı ocağa
Ocaktan yumak çıktı
Yumağı verdim tata
Tat bene darı verdi
Darıyı verdim kuşa
Kuş bene kanat verdi
Kanatlandım uçmaya
Hac kapısın açmaya
Hac kapısı kitlidir
Kilit deve boynunda
Deve boynu sert eser
İçinde meymun gezer
Meymunun balaları
Beni gördü ağladı
Tumanına gığladı
Götüne süpürge bağladı
“Milli Yaşar” ve “Para” adlı öyküler de yine yazarın yöresinden olaylar ve insanları getiriyor zaman tünelinden çıkararak. Sinemaların Anadolu için o yıllarda nasıl bir işleve sahip olduğu, hangi olay örgü ve kurgularının oralarda oluştuğu, hangi tip ve karakterleri doğurduğu, toplumsal etkilenmeler ve etkileşimlerin nice olduğu Milli Yaşar adlı öykünün satır aralarında da var, sözlerin içinde de… Para ise sevinç, hınç, dönüş, düzenbazlık, düş kırıklığı, hayıflanmalar ve çıkarcılık demek. Bir çocuk tüm bunları bir günde yoğun olarak yaşarsa ne olur? Elbette çok etkileniyor ama çocuk işte, yatağa giriyor ve uyuyor sonunda. Uyuyor ya, “uyusun da büyüsün” ninnilerin aksine, o uyumadan büyüyor o yoğun yaşadıklarıyla.
Ardahan ve tabii ki Türkiye, Ümit Kaftancıoğlu’na denk bir yazar ve öykücü kazandı bence… Kutlarım Mahmut Baycan kardeşimi..
“Milli Yaşar” ve “Para” adlı öyküler de yine yazarın yöresinden olaylar ve insanları getiriyor zaman tünelinden çıkararak. Sinemaların Anadolu için o yıllarda nasıl bir işleve sahip olduğu, hangi olay örgü ve kurgularının oralarda oluştuğu, hangi tip ve karakterleri doğurduğu, toplumsal etkilenmeler ve etkileşimlerin nice olduğu Milli Yaşar adlı öykünün satır aralarında da var, sözlerin içinde de… Para ise sevinç, hınç, dönüş, düzenbazlık, düş kırıklığı, hayıflanmalar ve çıkarcılık demek. Bir çocuk tüm bunları bir günde yoğun olarak yaşarsa ne olur? Elbette çok etkileniyor ama çocuk işte, yatağa giriyor ve uyuyor sonunda. Uyuyor ya, “uyusun da büyüsün” ninnilerin aksine, o uyumadan büyüyor o yoğun yaşadıklarıyla.
Ardahan ve tabii ki Türkiye, Ümit Kaftancıoğlu’na denk bir yazar ve öykücü kazandı bence… Kutlarım Mahmut Baycan kardeşimi..