Birçok devletin baş belası olan ve yıllardır Türkiye’nin canını yakan “terör” için farklı tanımlar yapılabilir. Ancak genel olarak, “terör” hakim devleti yıpratarak kan kaybettirmek, kitleleri rejim ve yöneticilerden ümit kestirerek psikolojik yıkıma götürmek için silahlı mücadele başta olmak üzere her türlü kanunsuz eyleme başvurmanın adıdır.
Birçok devletin baş belası olan ve yıllardır Türkiye’nin canını yakan “terör” için farklı tanımlar yapılabilir. Ancak genel olarak, “terör” hakim devleti yıpratarak kan kaybettirmek, kitleleri rejim ve yöneticilerden ümit kestirerek psikolojik yıkıma götürmek için silahlı mücadele başta olmak üzere her türlü kanunsuz eyleme başvurmanın adıdır.
Ferdi ve toplu suikastlar, bombalama, mayın kullanma, su kaynaklarını tahrip etme, zehirleme, adam kaçırma, kamu malları ve kişisel mallara (binek ve toplu taşıma araçları, dükkanlar, cadde ve sokaklar, evler) yakarak ya da diğer yollarla zarar verme, imha etme hep bu zincirin halkalarıdır. Türkiye’deki terörün başlaması ve gelişmesi dış düşmanlarımızın marifetidir.
Bu sebeple teröre karşı koymanın, onu yok etmenin en önemli şartlarından biri “Dış Politika Stratejisi” tespit etmek ve uygulamaktır. Bu konuda ilk olarak Türkiye’yi yıpratma faaliyeti içinde olan ülkeler gerçekçi bir yaklaşımla belirlenmeli, bilahare bunlardan yakın komşuların niyetleri, yakın ve uzak hedefleri isabetle tayin edilmelidir. İkinci adımda da teröre destek veren yakın, uzak bütün devletlerin zayıf taraflarının tespit edilmesi olmalıdır.
Bu zaafiyetler, iyi değerlendirilerek Türkiye'ye karşı yürütülen faaliyetlerin sona erdirilmesi için koz olarak kullanılabilir, gerektiğinde kullanılmalıdır.
Dış politikayı satranç oyununa benzetenler haklıdır. Kaybettiğiniz her taşın karşılığında karşı taraftan önemli bir taş almazsanız sizin “şah” demeniz imkânsızdır!
Ayrıca, her hamlede daha sonraki bir, iki, üç… hamle planlanmalı, karşı tarafın muhtemel oyunu da bu arada göz önünde tutulmalıdır. Sonrasını düşünmeden yapılan hamleler bazen çok zor durumda bırakır, bazen de daha oyunun başında “mat” eder.
AKP hükümetleri, bugün yaşadığımız sorunları öngörmeden, yıllarca PKK’ya yataklık yapan, her türlü desteği veren Suriye’yi kardeş ilan etti, vizeyi kaldırdı. ABD’nin ve Avrupa’nın “teröre destek veren ülkeler” listesinde yer alan diğer bazı devletler için de aynı uygulamaya gidildi. Kim bilir kaç terörist Türkiye’ye girdi, giriyor. İran kadim dostumuz, Ermenistan spor arkadaşımız oldu. Bunun tersi davranan geçmiş iktidarlar suçlandı.
ABD Suriye’deki yönetimi de kendi çıkarları doğrultusunda hedef alınca can kardeşimiz (!) Suriye bir günde hasmımız oldu. İran dostumuz, kardeşimizdi. Ama asıl hedefi İran olan füze kalkanını Türkiye’ye yerleştirmeyi kabul edince işler karıştı.
İsrail ile öylesine sıcak ilişkiler kuruldu ki sayın Başbakan’a İsrail lobisi “üstün cesaret madalyası” verdi. İkinci madalyadan sonra siyasi irade değişti. Irak’taki yanlışlıklarını unutturmak istercesine Filistin’e, Gazze’ye sarıldı. İsrail ile kayıkçı kavgası başladı. “Sorunsuz Dış Politika” dan; İsrail, Suriye ve İran’la kavgalı politikaya döndük. Bu dönüşümler akıl almaz bir bilgi eksikliğinin, tecrübesizliğin ürünü olabilir. Başka türlü açıklamak zor.
İşin başına dönersek, PKK’nın başlangıç döneminden itibaren Suriye, Suriye kontrolündeki Bekaa Vadisi ve İran’da kamp, örgütevi, eğitim ve lojistik destek imkanı bulduğunu, Irak harekâtından sonra da K.Irak’ın bu konuda başı çektiğini artık bilmeyen kalmadı. Çekiç gücün K.Irak’a yerleşmesine destek veren, K.Irak’a silah dahil her türlü desteği veren geçmiş yöneticileri unutmamak lazım.
Bu gün 12 Eylül’ün hesabı soruluyorsa, terörün güçlenmesinde en büyük rolü oynayan bu yanlış adımları atan geçmiş yöneticiler yaşamıyor dahi olsa gıyaplarında yargılanmalıdır.
Olayları birlikte yaşıyoruz. Dikkatleri dağıtmak ve içerde prestij kazanmak için İsrail ile inandırıcı bulmadığım kavga başladı. Böylece ABD’nin çıkarları doğrultusunda iki Müslüman ülke ile hasım hale gelmenin örtülmesi sağlandı.
Tümüyle yanlış olan ama bunun ötesinde terörle mücadeleye de büyük zarar veren bu istikrarsız, hesapsız dış politika hemen yeniden gözden geçirilmeli, Türkiye’nin bütünlüğünü ve gücünü koruyup pekiştirecek bir strateji izlenmelidir. Tabii ki iç politikadaki uygulamalar ve alınacak iç tedbirler de en az bu kadar önemlidir. Teröre karşı başarılı olmak için silahlı kuvvetlerin prestijinin korunmasına önem verilmelidir. Güvenlik güçlerinin yetkileri yeniden ele alınmalı, iyi işleyen, hızlı karar almaya ve uygulamaya imkân veren bir yapıya geçilmelidir.
Terörle mücadelede başarısı ile öne çıkmış şahsiyetler yıpratılmamalıdır. Her meslek grubundan suç işleyenler olabilir. Suçu işleyen yasanın öngördüğü şekilde hukukun temel ilkelerine zarar vermeden yargılanır ve cezasını çeker. Ancak bu suçlar o meslek grubunun tamamını kapsayacak şekilde kullanılmamalıdır. Bazı askeri şahsiyetler suç işlemiş olabilirler. Bunlar yargılanırken ordunun otoritesini korumaya azami dikkat gösterilmelidir.
Terörle mücadele, tek yönlü tedbirlerle başarılı olamaz. Bu konuda kalıcı bir başarı toplumun bütün kesimlerinin katılımıyla mümkündür. Siyasi otorite kararlı olacak, dış politika hedefleri ve stratejisi buna göre tespit edilecek, silahlı mücadelede siyasi otorite ile güvenlik güçleri tam bir uyum içinde olacaklar.
Gerekli sosyal ve ekonomik tedbirler uygulanacak, kamu görevlilerinin tamamı bilinçlendirilecek, gerekirse terör bölgesindeki kamu görevlilerinin tamamı özel eğitime tabi tutulacak, sanatçılar, aydınlar, akademik çevreler, kısacası vatandaşların tamamı bu mücadelenin içinde ve bilincinde olacak.
Bu konuda en büyük sorumluluklardan biri de medyaya düşüyor. Terör eylemlerinin ana hedefi propaganda yapmak, kendini güçlü gösterirken halkı moral çöküntüsüne uğratmaktır. Medya bu amaca hizmet etmemeli, terör ile ilgili haberleri verirken bu hususa özel dikkat göstermelidir. Reyting kaygısı bu amacın önüne geçmemelidir.
Aklımızı başımıza alalım, kendi tecrübelerimizden, başkalarının tecrübelerinden faydalanmayı bilelim. Birlik ve beraberlik içinde tek yumruk olalım. Bu toprağı vatan kılanların ruh mimarları yolu çizmiş: “Bir olalım, diri olalım, iri olalım.”
Şu anda millet için, devlet için teröre karşı mücadele eden güvenlik güçlerimize, askerlerimize zafer dualarımızı sunuyoruz.
Yüce ruhlu şehitlerimiz bizim gafletimizi, cehaletimizi affetsin! Yaradanın cennetiyle, cemaliyle nur olsunlar.
Bir başka makalemde çareleri, tedbirleri detaylı olarak yazacağım İnşallah. Ancak hemen şunu söyleyeyim. Bu devletin temelleri sağlamdır. Harcı Allah sevgisi, tuğlası insan muhabbetidir. Sabır, birlik ve yorulmayan gayretle Türkiye bu terör belasının hakkından gelecektir.
Gönlümüz yaralı, içimiz ateş dolu ama yarınlar bizimdir. Bizim olacaktır...
Ekim 2011