İsrail Hükümetinin Başbakanı B. Netenyahu ve yardımcısı A. Lieberman Siyonistlerin aşırılarından… Siyonizm ise BM’ce insanlık düşmanı ırkçılık olarak belirlenmiş bir sapkın akım… Sapkın akım bağlıları Gazze halkına da kıyar; onlara yardıma giden gemidekilere de… Öyle oldu…
İsrail Hükümetinin Başbakanı B. Netenyahu ve yardımcısı A. Lieberman Siyonistlerin aşırılarından… Siyonizm ise BM’ce insanlık düşmanı ırkçılık olarak belirlenmiş bir sapkın akım… Sapkın akım bağlıları Gazze halkına da kıyar; onlara yardıma giden gemidekilere de… Öyle oldu…
1492 yılında İspanyadaki Museviler Hıristiyan olmak veya ölmek seçeneklerine zorlandıklarında onları kurtaran Osmanlılar olmuştu. Hem de gemiler göndererek Osmanlı Mülküne taşınmış ve yerleştirilmişlerdi. O Musevilerin torunları bugün de Türkiye’de yaşarlar İspanya’dan getirdikleri İspanyolcayı da koruyarak…
Bunlar tarih olaylarıdır, birbiriyle karşılaştırılmaları da olmaz… Ve de olmamalıdır.
Beş yüz yıl önce kurtarılanlar mazlum Musevilerdi… Şimdi Mavi Marmara’ya saldıranlar ise ırkçı terörist zalim Siyonistlerdir.
Yani Musevi başkadır, Siyonist başka… Bütün Museviler Siyonist olmadığı gibi, bütün Siyonistler de Musevi değildir.
“Nasıl yani?” diyenlere diyorum ki; kendisini Yahudi ırkından sayan ama Museviliğe inanmayan Siyonistler olduğu gibi, Yahudi soyundan gelmediğine üzülen Hıristiyan Siyonistler de var… Hıristiyan Siyonistlerin ABD’deki güçleri de o ülkedeki Yahudi Siyonistlerde daha önemli…
Yine belirtelim ki Siyonizm karşıtı olmak Musevi düşmanı olmaya yol açmamalı ama Antisiyonizmi antisemitizm diye suçlamanın da bir Siyonist taktik olduğu bilinmeli.
Mavi Marmara’da insani yardım amacıyla bulunanlara karşı yapılanlar insanlığa ve insana karşı işlenmiş bir suçtur. Türkiye Cumhuriyeti bayrağı taşıyan bir gemiye saldırı ise aynen İskenderun’a roket atmak gibidir: Birincide saldırgan kimliğini gizlememiş ikincide başkalarının arkasına sığınmış olsa da…
İskenderun’a yapılan saldırının arkasında da Siyonist Rejim’in olduğu bir görüştür. İspatı gerekir. Ama Mavi Marmara’ya saldırıda her şey açıktır. Öyleyse bu konu “şiddetle veya hiddetle veya nefretle kınamak” ile geçiştirilemez.
Milletlerarası mahkemelerde davalar açıp tazminatlar alarak da konu çözülmüş olmaz. BM kınama kararları alınsa da bir işe yaramaz. Bütün bunlar yapılmalıdır elbette… Ama asıl yapılması gereken iş Siyonist Rejim’in canını acıtmak olmalıdır. Ne yapalım? Savaş mı açalım? Hayır savaş açmayalım…
Yapılacak iş ivedilikle savunma sanayimizden İsrail’e yaptığımız kaynak aktarımını hemen bir gün bile geciktirmeden durdurmak ve anlaşmaları iptal etmektir.
Ve bu acıklı kıssadan bir hisse çıkararak savunma sanayimizi en yüksek oranlarda iç tedarike yönlendirmektir. Yüzde yüzü hedefleyen en yüksek oranlarda demek istiyorum.
Ne olurmuş? Siyonist lobiler milletlerarası ortamlarda ve başkalarının Meclislerinde soykırım savı soytarılıklarında bizi desteklemekten vaz mı geçerlermiş… Korkuya bak korkuya… Daha ne kadar bu küçük korkular yüzünden büyük korkulara yol açacak olaylar yaşayacağız?
Bu işin bir de içe yönelik çözümlemeleri gerek… Ve sorulan sorulara doğru karşılıklar vermek gerek…
Neden bu yardım gemileri “saldım denize, emanettir size” denilerek Siyonist saldırılara açık olarak gönderilmiştir. “Efendim demokratik ülkede…” diye başlamayın… Bu işin demokrasi ile ne ilgisi var…
Demokrasi ile doğrudan ilgili olan tepkilere de bir sorum var: Neden? “tam susturmaklı, kan kusturmaklı” yazılar yazıp kameraların karşısında tutarsınız? Neden yapamayacağınız işleri söylersiniz? Neden en haklı olduğunuz davaları bile yanlış söylemlerle lekelersiniz? Neden?
Ve son söz: Antisiyonist olmak insan olmanın gereğidir. Musevileri veya başka bir halka düşmanlık ise ne insanlıkla ne İslamlıkla ne de Türklükle bağdaşır.
Haziran / 2010