Son yıllarda Batılıların işgal ettiği Afganistan ve Irak’ta yüz binlerce sivil Müslüman öldürüldü. Bu ülkelerin zenginlikleri talan edildi, Irak’ta müzeler bile soyuldu. Bu iki ülke, harabe haline getirildi. Batı medyası bile; Amerikalıların Irak’ta direnişi kırmak için erkeklerinin gözü önünde kadınlarına tecavüzlerini ve Ebu Gureyb’te esir aldıkları Iraklılara yaptıkları sapıklıkları kınamak zorunda kaldı.

Son yıllarda Batılıların işgal ettiği Afganistan ve Irak’ta yüz binlerce sivil Müslüman öldürüldü. Bu ülkelerin zenginlikleri talan edildi, Irak’ta müzeler bile soyuldu. Bu iki ülke, harabe haline getirildi. Batı medyası bile; Amerikalıların Irak’ta direnişi kırmak için erkeklerinin gözü önünde kadınlarına tecavüzlerini ve Ebu Gureyb’te esir aldıkları Iraklılara yaptıkları sapıklıkları kınamak zorunda kaldı.

Sanki bu olanlar şiddet ve terör değilmiş gibi, Batı’da terör, şiddet denince akla hemen Müslümanlar geliyor. Batılılar; alaycı, yukardan bakarak: ’’Bütün Müslümanlara terörist diyemeyiz, amma bütün teröristler Müslüman’’ diyor. Gerçekler başka olsa da, Batı’da İslam’a olan bu hoşgörüsüzlüğün, bu kinin ve düşmanlığın sebepleri nedir?  İşte bu soruların cevabını Batılı, farklı bir ses, Jürgen Todenhöfer isimli bir Alman yazar ve eski politikacı veriyor.

Son eseri ‘’Düşmanımız İslam’da’’   ‘’Feindbild Islam’’(1) Batı’nın İslam’a olan düşmanlığına karşı 10 tez ortaya koyuyor.Todenhöfer, ‘’Batı’nın İslam dünyasına karşı aldığı yanlış kararların, bilgisizlik ve önyargılara dayandığını, 50 yıldan beri gezdiği Müslüman ülkeler hakkında batılı politikacı ve gazetecilerin yaydığı maceracı, akılsız düşüncelerden utandığını ifade ediyor ve ‘’Yalnız bu utanç olsaydı, bununla yaşanabilirdi. Fakat Batılı politikacıların hoşgörüsüzlükleri yüzünden Afganistan’da ve Irak’ta, binlerce genç Amerikalı ve yüz binlerce Müslüman ölüyor ve ölmeye devam ediyor’’ diye ekliyor.

***

Bu yazımda, Jürgen Todenhöfer’in İslam düşmanlığına karşı kaleme aldığı,  tercümesini yaptığım bu eserdeki 10 tezden ilkini dikkatinize ve yorumlarınıza sunuyorum. 

***

1. Batı, İslâm dünyasından daha fazla şiddet yanlısıdır. Sömürgeciliğin başlamasından bu yana milyonlarca sivil Müslüman öldürülmüştür.  Büyük Fransız tarihçi ve politikacı Alexis de Tocqueville,  bireysel özgürlük savaşçısı idi. Ona göre özgürlük, eşitlikten önce geliyordu. Eşitsizlik ise Tanrı’dan geliyordu. O halde, onun çağdaşı olan birçok devlet adamının ırkların eşitliğine inanmamalarına şaşmamalı. Liberal düşünürün; 1835 yılında yayınlanan eseri ‘’Amerika’da Demokrasi’’ye göre ;‘’Müslümanlara bizimle aynıymış gibi muamele etmek için bir sebep yoktu."

Batı, Müslüman dünyasına son iki yüz yılda bu düşüncelerden farklı davranmadı. Sömürge döneminde Arap aileler sırtlan, çakal ve uyuz tilki gibi avlandılar. 19. Yüzyılda sömürgecilerin, getirdiklerini iddia ettikleri medeniyete karşı ayaklananlara tek bir yöntemleri vardı. O da yerle bir etmek, avlamak ve terörize etmekti.(Oliver Le Cour Grandmaison)

Cezayir’de kaçarak mağaralara sığınmış aşiretlerin hemen hemen hepsi imha edildi.(Entfumades) Fransız Albay Lucien–François de Montagnac 1842 yılında Cezayir’den yazdığı mektubunda;’’ Öldürüyoruz, boğuyoruz. Ölenlerin çıkardıkları ses, böğüren, meleyen davarların sesine karışıyor. Kadınlara ne yaptığımızı soruyorsunuz. Birkaçını rehine olarak tutuyoruz. Diğerlerini atlara karşılık değiş tokuş yapıyoruz. Geriye kalanı da davar gibi artırma ile satıyoruz. ‘’Bazan da olumsuz ve can sıkıcı düşüncelerden kurtulmak için başlarını kesiyoruz. Bunlar enginar başı değil, insan başıdır.’’

Yazar, Louis de Baudicour, Cezayir’de katıldığı birçok çarpışmadan birini şöyle anlatıyor; "Bir asker sırf zevk için bir kadının göğsünü kesti. Başka birisi bir kadının bacakları arasından çocuğu aldı ve kafasını duvara vurarak parçaladı. Viktor Hugo, askerlerin ellerindeki tüfek süngüleriyle yakalamak için birbirlerine çocukları fırlattığını yazıyor. Tuza batırılmış kesilmiş kulaklar için 100 Fransız kuruşu, kesik başlar için daha fazla ödül vardı. (Oliver Le Cour Grand maison)

III. Napolyon bunda Tanrı’nın eli olduğuna inanıyor: ‘’Fransa Cezayir’in sahibi ve efendisidir, çünkü Tanrı böyle istedi’’ diyor. Cezayirliler ise farklı düşünüyordu. Özgürlükleri için yüksek bir kan bedeli ödemek zorundaydılar.1954 den 1962’e kadar bağımsızlık savaşı yılları sırasında 8 bin Cezayir köyü Fransız Hava Kuvvetleri tarafından Napalm bombalarıyla yakılıp, yıkıldı. Cezayir Hürriyet Cephesi de buna terörle cevap verdi. Albert Camu’da bunu haklı buldu. Fakat bu terör, sayı bakımından sömürgecilerin uyguladıkları terörle mukayese edilemez.

130 yıl süren Hıristiyan uygarlığını(!) benimsetme sırasında Cezayir kaynaklarına göre 2 milyondan fazla Cezayirli öldürüldü. Fransız kaynaklarına göre ise 1 milyondan fazla Cezayirli ve yüz bin Fransız öldürüldü.

İngiltere’nin sömürgeleştirdiği Iraklılara da bundan daha farklı bir şey yapılmadı. Winston Churchill,1920’de İngiliz hâkimiyetine ayaklananları ‘’Nankörler’’diye suçluyordu.  Kimyevi silahları halkın direniş gücünü kırmak için psikolojik tesiri olsun diye kullanan odur. 2. Dünya Savaşı’nda bombalamanın manevi babası diye meşhur olan ‘’Bombacı Harris’’bir hava saldırısından sonra gururla şunları söyledi:  "Araplar ve Kürtler şimdi gerçek bir bombalamanın ne olduğunu öğrendiler. 45 dakika içinde bütün bir köyü haritadan sildik.

Bombalı saldırılar vergi toplamada da iyi bir yöntem olarak da kullanıyordu. İngiliz Hava Kuvvetleri subayı Lionel Charlton,  1924 yılında görevini yaptıktan sonra bir hastanede sakat bıraktığı kurbanları gördükten üzüntüyle işinden ayrıldı. Fakat ülkesinin 80 yıl sonra Irak’ı tekrar bombalayacağını bilemezdi.

Vaktiyle İtalyan sömürgeciler Libya’da ayaklanan sivil halka fosfor ve hardal gazı kullandı. Aşiret liderleri bir uçağa doldurulup,  aşağı atıldı. Yüz binlerce sivil, çölde toplama kamplarında zorla tutuldu. Bunların yarısı hayatını kaybetti. Libyalı kızlar sömürgeci askerler için seks kölesi yapıldı. İspanyollar Fas’taki ayaklanmada kimyevi silahlar kullandılar. Sonuç korkunçtu.

Avrupalıların Arapları yok etme stratejisi Amerika Kızılderililerine uygulanan modelin aynısıydı. Irkçı üstün uygarlık çılgınlığı sınır tanımıyordu. Kitle psikolojisinin dâhî kurucusu Gustav Le Bon; ‘’eşitlik düşüncesine’’ karşı mücadele ediyor ve insan ırkını 4’e ayırıyordu. Bunlar; Avustralya ve Amerika’nın en eski yerli halkları ‘’en ilkel’’,  zenciler ‘’alçak’’, Çinli ve Araplar ‘’orta’’, Hintavrupalılar ‘’en yüksek ‘’ırk olarak sıralanıyordu.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Batılılar Arapları maymunun bir üstü, insanın bir altı olarak tanımladılar.(Jean Paul Sartre) Bu tanım, ham madde kaynakları ve yollarını güvence altına almak için yapılan sömürge savaşları, Filistin sorunu, Amerika ve İngiltere’nin Irak harekâtı için de geçerlidir. Vatikan bu tanımlamayı ahlaksız bulsa da, Unicef kaynaklarına göre ölen 1,5 milyon Iraklı sivilin 500 bini çocuktu.  Dönemin BM’de ABD elçisi Madeleine Albright’e göre, Saddam Hüseyin’in ortadan kaldırılması, yarım milyon çocuğun ölümüne değerdi.(‘’we think the price is wort it’’)

2003’de patlayan Irak savaşı Müslüman Dünyası’na yapılan korkunç saygısızlığı gösterdi. ABD birlikleri binlerce sivili öldürdü.   Çok sayıda insan da uranyum başlıklı bombalarla kötürüm kaldı.

"Iraq ody Count ‘’ 2009 sonunda 100 bin Iraklı’nın öldürüldüğünden söz ediyor. Bu örgüt, ölüm haberlerini İngilizce yayın yapan iki medya organından alıyor. Iraklı ayaklanmacıların aileleri için oğullarının Irak rejimine mi, yoksa Amerikan işgal güçlerine mi karşı çarpışırken öldüğünü belirtmelerinin bir önemi yok. Bu bütün aileyi tehlikeye sokmak demektir.

Wikileaks 109 bin ölüden bahsediyor. Wikileaks’ın elinde yalnız Amerikan belgeleri var. Hangi sebepten bilmiyoruz, amma Feluca gibi ABD’nin büyük askeri çarpışmaları bu belgelerde yer almıyor. Savaşın ilk yılı olan kanlı 2003 yılı da Wikileaks belgelerinde yer almıyor.

Tıp dergisi ‘’Lancet’’te bağımsız Amerikan ve Iraklı doktorların verdikleri bilgilere göre; 2006 Haziranına kadar 600 bin Iraklı hayatlarını kaybetti. ABD Kongresi’nin görevlendirdiği eski Dış İşleri Bakanı James E.Baker bile 2006 Aralık’ta Irak’taki şiddet olayları hakkında yürüttüğü incelenmede büyük bilgi eksiklikleri olduğunu eleştirdi. 2006 ‘da incelediği 93 şiddet olayının aslında 1100 şiddet dosyası olduğu ortaya çıktı. Bağdat morgu heyet görevlisi; ‘’Morga 50 cenazenin geldiği gün, televizyonlardan bütün Irak’ta 10 kişinin öldüğünü işittim. Bunu bilerek yapıyorlardı.’’diyor.

Bağımsız İngiliz araştırma enstitüsü ORB 2008’de bir milyon insanın öldüğünü ve bir o kadarının da yaralandığını bildiriyor. Bağdat’ta her iki aileden biri aile üyesini kaybetti. ‘’Human Right Watch’’a göre Saddam Hüseyin’ 23 yıllık yönetiminde ise, 290 bin sivilden sorumlu tutulabilir.

Lancet incelemeleri ve ORB analizleri Irak Savaşı’na katılan bütün devletleri rahatsız etti. Bu savaşta ölenlerin gerçek sayılarını hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. Bir korkunç gerçek savaşın yalanlarını kim öğrenmek ister?

İnsanlar,  Saddam Hüseyin döneminden daha kötü durumdalar.(Kofi Annan) ‘’Ne güzel, ülkemiz harabe oldu, yüz binlerce vatandaşımız öldü. Bir milyon insan kaçak, dinlerin bir arada barışı yok oldu. Çocuk ölümünde dünyada birinciyiz. Elektrik, içme suyu ve ilaç yok. İşsizlik ve enflasyon yüzde elli arttı. Daha hala sokağa çıkamıyoruz. Hiçbir Iraklı yukarda sayılanlar için: ‘’Bütün bunlara değer, Saddam gitti.’’ Diyemiyor.

BBC ve ABC’nin yaptığı son anketlerde Şii veya Sünni Iraklıların yüzde sekseninin, Irak’ta kalan 50 bin Amerikan askerinin de hemen çekilmelerini istemeleri sürpriz mi?

Son iki yüz yılda hiçbir İslâm ülkesi bir Batı ülkesine saldırmadı. Saldırganlar hep Avrupalı büyük devletler ve ABD. Yalnız bu dönemde Batılılar Arap ülkelerine 20 savaş ve çıkarma yaptılar. Sömürgeciliğin başlamasından beri milyonlarca sivil öldürüldü. Batılılar 10 karşı 1 ölüm oranı bilançosuna sahipler. Bu tarihi gerçekler karşısında Müslümanların şiddet yanlısı olduğu yalandır. Batı, Müslüman dünyasından çok daha fazla şiddet yanlısı idi ve şimdi de öyledir. Günümüzde şiddet, Müslümanların değil, Batılı ülkelerin sorunudur. Batı, Müslümanları son yüz yıllarda korkunç bir şekilde şiddetle baskı altına almıştır.

Alman tarihçi Alexander Demandt ‘’ Küçük Dünya Tarihi’’ isimli eserinde ‘’Beyaz ırk, görev baskısı, keşif ruhu, macera ve kazanma zevki ile dünyayı ele geçirdi. Savaşçı Viking ruhu, tesirli silahları, teknik üstünlüğü ile başka bir kültürün özellikle de Müslüman medeniyetinin gelişmesine izin vermedi. 

Barış ve özgürlük içinde yaşayabilmek hedefiyle ham madde zengini Müslüman ülkelere her vakit şiddetle dalan Batının, Müslüman dünyasının şiddetinin kurbanı olduğu usta bir propagandadır.

Batılı büyük ruhani liderlerin üzüntülü bir çehreyle ,’’Bir vakitler ekonomi ve kültür de ileri olan Arap Medeniyeti ne zaman geri gelecek? ‘’diye sormaları anlamsızdır.(Hans Magnus Erzenberger) Batı devamlı askeri seferleriyle sanayileşmesini karşıladı. Batı sömürgeleştirdiği ülkeleri harabe halinde bıraktı.

1830 yılında, Cezayir’in sömürgeleşmesinin ilk yıllarında okuma yazma bilenler yüzde kırktı. Bu dönemde Fransa’da okuma yazma bilenlerin oranı da aynı idi. Ülkeye gelen Fransız askerlerin çoğu uygarlaştırmağa geldikleri ülkenin vatandaşları oranı gibi okuma yazma bilmiyordu. Fransızlar 1962 yılında çekilirken Cezayirlilerin okuma yazma oranı yüzde 20’ye düşmüştü. 

Sömürgeleştirilme, dünya ekonomisinin önemli bir döneminde Cezayir’in gelişmesinin 100 yılını çaldı. Toqville, Cezayir’in fethinden sonra şunu tepit etti; ‘’ Bütün ışıklar söndü. Biz Müslüman toplumunu fakir, bilgisiz ve insani olmayan bir duruma getirdik."

Haziran 2012