Genel Başkanlık rüyaları gören üç aday Akşener, Aydın ve Ogan, eğer tüzük kurultayı için yeterli imzayı toplayabilirlerse, Devlet Bahçeli’nin B ve C planları vardır. B planı, kurultay çağrısını reddedip mahkeme yolunu göstermek. İş yargıya giderse, büyük ihtimalle Bahçeli ve MHP Genel Merkezi lehine sonuçlanır. Neden böyle diyorum, çünkü ve ne yazık ki biz de yargı bağımsız değil, egemen güçlerden esen rüzgârlara göre karar veriyor. Bugün o güçler Bahçeli’nin orada durmasını istiyor. Peki hani olur a, mahkeme kurultay çağrısını yasaya ve usule uygun buldu ve kurultay toplandı, ne olur o zaman? İşte o zaman kaybedeceğini görür Bahçeli, fakat partiyi bu üç kişiye asla teslim etmez, çekilir ve yepyeni bir adayı ortaya sürüp onu destekler.

Kim olur bu aday ya da adaylar? En başta Ümit Özdağ ve Süleyman Servet Sazak olur, başka sürpriz isimler de çıkabilir… Elli yıllık geçmişi olan bir siyasal hareketin içinden onlarca çaplı, yetenekli, dürüst lider adayları çıkabilir… Yani MHP, şimdi ortalarda gezinen ve medya tarafından pohpohlanan bu üç adaya muhtaç değildir ve bana göre (eğer MHP’yi biraz tanıyorsam) kazanma şansları yoktur. Bunlar namları yürüsün, gündemde kalsınlar, geleceğe dönük güç pompalasınlar hesabındalar…

Yani Bahçeli’nin lehine çekildiği aday, MHP Genel Başkanlığı koltuğuna oturur

Çünkü birleştirici aday konumuna gelir biranda ve peşinden sürükler herkesi. Yalnız delegeden, partiliden de değil, ülkücünün küskününden de, bezgininden de, kızgınından da destek gelir.

Bu durum Bahçeli’yi de büyütür, aksakal, akil adam, onursal genel başkan, bilge adam olarak yararlanılır kendisinden…

O ki söz buraya geldi, aynı gazetede (Yeniçağ’da) yazarlık yaptığım, dostluğum merhabam da olan Ümit Özdağ ve babası rahmetli Muzaffer Özdağ’a dair tarihsel değeri bulunan bazı anılarımı paylaşayım:

“Onu 1966 yılında Erzurum Halk Eğitim Merkezi’nde ‘Anlaşılamayan Atatürk’ konulu konferansında dinlemiş, hayran olmuştum, ne güzel konuşuyordu, ne kadar bilgiliydi ve ne kadar beyefendiydi. Lise son sınıfta okuyordum o yıl.

Aradan üç yıl geçti, bu üç yıl zarfında ben Muzaffer Özdağ’ı basından hep takip ettim. 1969 seçimleri arifesinde MHP’deki görevlerinden ayrılmasına ve milletvekili adayı olmamasına da çok üzüldüm.

Türkeş ve Dündar Taşer’le ilke ve ideoloji kayrılığı varmış, öyle diyorlardı.

Seçimlerden sonra duyduk ki bir gün, Muzaffer Özdağ, Erzurum’a gelmiş, arkadaşı Yüzbaşı Ercüment Yahşi’nin evinde misafir. Hemen damladık Ercüment Yahşi’nin eşi Leyla Yahşi’nin eczanesine ve rahmetli Özdağ’ı, birkaç gün sonra yapacağımız Ülkü Ocakları’nın gecesine davet etmek istediğimizi söyledik.

Davetimize icabet etmekle kalmadı rahmetli Özdağ, Hemşin Pastanesinde bizimle sohbet etmeyi de kabul etti.

Bu sohbet sırasında biz, ısrarla sözü, Özdağ’ın MHP üstyönetiminden ayrılıp, 1969 seçimlerinde neden aday olmadığına getirmek istiyorduk, rahmetli de direniyordu. Yılma Durak, birara ‘Biz, Türkeş’siz MHP düşünemeyiz... Ama Özdağ’sız MHP de, evladı gurbete gitmiş eve benzer, hüzün ve özlem vardır. Şu gençlerin çoğu size hayrandırlar, onlara anlatacak bir şeyleriniz olmalı, öyle değil mi?' dedi. Rahmetli gülümsedi, direnci kırılmıştı. Başladı anlatmaya.

1969 seçimlerinde MHP adına radyo konuşmalarından birini yapan eski MBK üyesi (Özdağ’ın ihtilal arkadaşı) Ahmet Er, ‘Muhammedî düzen kuracağız’ demişti.

Vakit gazetesi yazarı iken genç bir kıza cinsel istismarda bulunmaktan hüküm giyip hapis yatan ve bir kaç yıl önce de ölen Hüseyin Üzmez ve rahmetli Faruk Akküllah da aynı koşutlukta sözler etmişlerdi.

Bir konferansında ‘En büyük Bozkurt Mustafa Kemal’dir’ diyen Özdağ, bu kafadaki kişilerin parti de üstdüzey yetkili yapılmasını ve bunlara radyo konuşmaları yaptırılmasından rahatsızdı, değerlendirmeleri şöyle idi:

‘Arkadaşlar, bilirmisiniz? Bazı Darendeliler dolaşır Anadolu’yu, kokulu Kur’an-ı Kerim satarlar. MHP, geçtiğimiz seçim, bu Darendelilere benzedi. Bütün bu olacakları daha önceden görüp bunlarla mücadele etmeye çalıştım, uyarılarım sonuç vermeyince de, 1969 seçimlerinde aday olmadım, partideki görevimden ayrıldım.’

Öğreneceğimizi öğrenmiştik. Rahmetli Özdağ’ı misafir edildiği eve bıraktıktan sonra, kendi aramızda tartıştık anlattıklarını, kimimiz hak verdi rahmetli Özdağ’a, kimimiz haksız bulduk. İki gün sonraki gecemizin de onur konuğu oldu, güzel de bir konuşma yapıp duygulandırdı hepimizi. Özdağ, 12 Mart 1971 muhtırasından bir hafta önce, MHP üyeliğinden de istifa edip, parti ile olan ilgisini tümden kesti.

Onu son olarak 1972 yılında DündarTaşer’in cenazesinde gördüm, tek başınaydı, üzgündü.

Ve 2014 yılının sanırım Ekim ayı idi, Yeniçağ’a uğradım, genel yayın yönetmeni Hayri Köklü Beğ’in odasına girdim, Ümit Özdağ da orada… Öğlen saatinde çıkıp yemekhaneye, birlikte yemek yiyoruz, sohbet ediyoruz. Birara şunları diyor: ”Atatürk’ün yaptığı bazı devrimler halka mal olmamıştır, bunların başında Türkçe ezan gelir”

Yazar arkadaşımız Arslan Tekin atılıyor hemen:
- Evet evetaynenöyle!...
Sinirleniyorum:
- Ne öyleymişyahu, ne öyle?
- Yahu dine aykırıbirkere…
- Öyle mi? Ayetmidir, hadismidirezan? Namaza çağrı işte, her dilden okunabilir Kardeşim, Türkçe okunması da en büyük devrimdir, bunu savunmayana da Türk Milliyetçisi denmez bana göre…

Arslan Tekin şaşırıyor bu hiç beklemediği sözlere, susuyor. Ümit Hoca elini omzuma koyarak yanıt veriyor bana:
- Ben de Türkçe ezan konusunda sizinle aynı görüşleri paylaşıyorum ama siz de kabul edin, halk bunu benimsemedi ve sonunda, CHP’lilerin de desteği ile tarihe karıştı işte…

Ne diyeyim, uzatmanın anlamı yok, ben de susuyorum…