(İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helak eder misin Allah’ım!)

Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına 1915 olayları sebebiyle Ermenilere taziyede bulunmak, devletimizin bir politikası olamaz. Konuyu aşağıda listesini vermeye çalıştığım olaylarla birlikte değerlendirmenizi rica ediyorum. Bu konu, klasik particiliğin, partizancılığın ötesindedir.

Burası ortak vatanımızdır. 1915’li yıllarda ninelerimizin, dedelerimizin başına yine böyle önemsemezlik, aldırmazlık sebebiyle facialar gelmişti. Milletimiz o zaman da “Ermeniler bizim kardeşimizdir!” diyordu. Hiç onlardan bu ihaneti ummuyorlardı.

İngiliz muhibbi hain Mustafa Sabri Efendi’yi kahraman olarak kabul edip, Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in şehadetini kabul etmemek bugün bizim en büyük handikapımızdır. Ölçümüzdür.

- Dün “ak” dediğine bugün rahatlıkla “kara” diyebilen,
- Yolsuzlukları, hırsızlıkları ayyuka çıkan,
- Vatanımızı bölünmenin eşiğine getiren,
- Milletin anasına avradına açıkça sövenlerle birlikte hareket eden,
- Ermenilere, Süryanilere, Rumlara, Kürtlere yeni vatan toprakları hediye eden,
- Azınlık Cemaatlerinin her isteğini yerine getiren, İstanbul’un fethinden önceki tapularımızı geri verin diyenlere tapu vermeye kalkan,
- Anadolu’nun her tarafında kiliseler diken,
- Kahramanlarını Ermenilerden, Süryanilerden, Kürtlerden, tarikat mensuplarından seçen,
- “Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin, onlar birbirlerinin dostudurlar” buyurulduğu halde Müslümandan ve Türkten başka herkesi dost edinen,
- Sümela Manastırı’nda 15 Ağustos günlerinde ayin yapılmasına ses çıkarmayan,
- Akdamar Kilisesi’nin devletin kesesinden trilyonlarca lira harcayarak onaran,
- Akdamar Kilisesi’nden, Ermeni katliamları sırasında, Van Gölü’ne atlayarak namuslarını kurtaran, şehit olan analarımızı, bacılarımızı kendi anası ve bacısı olarak görmeyen,
- Bursa’da yeni bir “Metropalit” binası kurarak, Anadolu’nun Hıristiyanlaştırılmasına göz yuman,
- Türk milletinin düşmanları ile gizli anlaşmalar yapan,
- Anayasa’dan Türk, Türk Milleti, Türkiye Cumhuriyeti gibi kelimeleri kaldırmaya kalkan,
- Devletimizin münasip gördüğü yer adlarını değiştirerek, eskiden var olan Ermenice, Kürtçe ve Rumca yer adlarının yeniden geri getirilmesini sağlayan,
- Yer adlarının değiştirilmesine Türk Ordusu’nu bile alet eden,
- Diyarbakır’da yapılan Kürt kongrelerine ses çıkarmayan, hatta bu kongrelere katılan, Kürt delegasyonu ile tokalaşan,
- Türk Ordusu’nu uydurma bahanelerle Silivri’ye mahkûm eden,
- 21. Yüzyıl Haçlı saldırılarını anlayamayan,
- ABD, İngiltere ve İsrail ile ittifak yaparak, bütün İslam âleminin yerle bir edilmesine çanak tutan,
- Türk milletini aldatmak için “Osmanlıyı yeniden geri getireceğiz” propagandası yapan ama Osmanlıya sövenlere, “cinsî sapık” diyenlere (Ayşe Hür) diyenlere ses çıkarmayan,
- Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’i reddedip, İngiliz Muhipleri Cemiyeti Kurucusu Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’yi Müslüman zannedip onun arkasından giden,
- Asala’nın şehit ettiği 36 diplomatımıza rahmet okumayan, onların ailelerinden, milletimizden özür dilemeyen

Mevcut siyasi yapı, bugünkü iktidar, Türk milletinin temsilcisi olamaz.

Ben de bu milletin bir aydını olarak haykırıyorum:

Sayfalarımızda yazılarımızı okuyup, gerçekleri anlamadan, sanki bu yazıları siyaset yapıyormuşuz gibi maksatlı yazdığımızı zannedip, bizi siyasetin basit, mülevves, çamurlu ortamında yüzen bir zavallı yerine koyarak eleştiren ağabeylerimi, kardeşlerimi buradan uyarıyorum.

Yukarıda sıraladığım konuların tümü, ülkemizde milletimizin yani bizim aleyhimize olarak yapılan icraatlardır. Mevcut siyasiler milletimizi basit taşra politikaları ile aldatmaktadır.

İyi biliniz ki siyasetçiler sizin gibi düşünmüyorlar.

Siz, Ermeni özrünü kabul edecek birileri değilsiniz. Bu hezeyana göz yumacak insanlar değilsiniz, çok iyi biliyorum.

Yüzünüze karşı “Allah Allah!” diye haykırıp, gizliden sizin kuyunuzu kazanları anlamanın zamanı geçmiştir.

Bu taşralı düşüncelerinden, klasik taşra politikacılarını takip etmek huylarından vazgeçin.

Biliniz ki, bu ülkede bıçak kemiğe dayanmıştır.

1915’lerde yapılan siyasi, askeri hareketler bugün de aynen yapılmaktadır.

Oy verdiğiniz, size sempatik davranan, gözlerinizin içine baka baka “Ya Allaaah, Bismillah!” diye kurdele kesenlere inanmayın. Onlar “göz boyacıdırlar”.

Ah Rahmetli Durmuş Hocaoğlu, hayatta olsaydın!

Şu ifadeleri dikkatlice okuyun lütfen! En son satır çok önemlidir, dikkat edin. “Ancak, bu da vicdanı olan bir cemiyette bir iş yapabilir.” Rahmetli, acaba bu cümleyi bizim için mi kurmuştu!

Sizleri vicdanlarınızla baş başa bırakıyorum.

Durmuş Hocaoğlu şöyle diyor:

“Bir milletin aydını, cemiyetinin düşünen beyni ve kanayan vicdanıdır.

Düşünen beynidir, çünkü "iktidarın gücü, aklın muhakeme kabiliyetini ifsad eder".

Yani aydın da siyasete girince, her siyasetçi gibi, siyasetin mülevves çamuruna bulaşır ve "gerçeği" söyleme kabiliyetini kaybeder. Hâlbuki aydın, Kant'a göre, "Gerçeğe ihanet edemeyen kişi"dir.

Siyaset ise umumiyetle gerçeğin katili ve hainidir. Ve yine bu sebeple, aydın, ancak siyasette müşavir, yani danışman, hakkın ve hakikatin yolunu gösteren, fikirlerinin kaale alınmadığını görünce de tereddüt etmeden siyasetçiyi terk eden şaşmaz prensip sahibi er kişi olabilir; daha fazlası değil.

Keza “aydın” vicdandır. Vicdan olduğu için de fiziki gücü yoktur.

Fiziki güç siyasettedir, ancak onun da vicdanı yoktur.

Binaenaleyh, “aydın” ancak manevi baskı gücüne sahiptir ve onu kullanmalıdır. Bu onun için bir tercih meselesi değil, mecburi tek istikamettir.

Ancak, bu da vicdanı olan cemiyette bir iş yapabilir.”


*

Not:
Rahmetli, makalesinde “entelektüel” kelimesini kullanmıştır. Ben bu kelime yerine “aydın” kelimesini koydum.