Sevgili okuyucularım,
Öyle günlere kaldık ki, kimse durduğu yerden, zeminden emin değil. Bu nasıl bir hal..?
İnternette okudum Uğur Dündar, bir mesaj yayınlamış, "sandığa gitmeyen bir daha Atatürk'ü ağzına almasın" demiş... Yine bir tanına ve sevilen Atatürkçü olan yazar Nihat Genç ona ".. cevabımdır" diye bir yazı döşenmiş. Bir sürü hususiyle bilindik sebep ve hamasetler peşpeşe düzmüş. Sanki, Ekmeleddin bey değil de daha çağdaş (?), daha sola yakın, muhalif ve diğerleriyle uzlaşabilecekleri milliyetçi (!) bir aday gösterilseydi seçilme garantisi varmış da bu 'garanti' tepilmiş, itilmiş gibi, kendine has zehabi fantezilerini sıralamış.
Bu keyfiyetle, zaten kıt ve yetersiz kemiyet sahibi cenah adeta saplantılarıyla, fantezileriyle amel edeceklerini bir tehdit edasıyla söyleyip birbirlerini hırpalarken, diğer taraftan, kerametleri kendileriyle müsemma, esasen her devrin adamları, "eski ülkücü" (!) namıyla maruf olanlar da "CHP-MHP nasıl olur !!!, 5000 şehitin kemikleri sızlatılmasın..!", vs. komik, yersiz ve epeydir duymaya alışık olduğumuz sözde sitemlerini söylüyorlar.
Bir kısmı da 30 Mart seçimlerinde kemiyet olarak hiçbirşey olmadıklarını anladığımız 'pensilvanya' paranoyasını söylüyor habire, usanmadan.
Yani tam bir curcuna, at izi it izine karışmış; inadına, atın önüne et, itin önüne ot konulduğunu kimse farketmiyor. Durum bu kadar da ciddi yani.
Böyle bir, keşmekeş ve algı polemikleriyle, günlük hayatın içinde sarmal olan ve adeta dimağları felç edilen insanlarımızla da konuştuğumuzda, Türkiyenin muhtemel ıolanlar içinde müstakbel olarak gösterilen 'Usta' lakablı, boyu ile aklı müsemma olduğu söylenen (?!) 'Uzun Adam' ile ilgili: " ne edelim kardeşim, bu durumda Ülkeyi sıfır terör olayından, komşu ülkelerle çoğu ile ağır aksak da olsa şahsiyetli bir dış reel politikten bu günkü İŞİD gibi küresel tetikçilerin şefatına düçar bir reel politiğe, çevresinde dünün postal yalayıcısı Barzani'den başka dostu kalmayan ülke durumuna düşüren, Bebek katilinin geceler boyu bilmemne korkusuyla duvarlarla konuşmaktan alıp, koskoca Türkiye Cumhuriyetine -yol haritası- vaz eden, mahkûmluktan, "hizmete hazırım, anam Türk" diyen bir meczupu, mamur ve mağrur bir adam yerine koyan; Türk Milletinin ekmeğini yiyip, üstüne birde onun iffetine söğen, Türk olmanın ayıp sayıldığı: İstiklal Marşı'na saygısızlık eden üst düzey bürokratlar, Bayrak Şiirini Milli Eğitim müfredatı ve ders kitaplarından kaldıran, Ne mutlu Türküm diyene tabelalarını indirten, TC'yi gördüğü zaman torbadaki yılanlarını gören, fakat sıkıştığı zaman daha evvel açıkladığı "ben Gürcü'yüm, emine hanım arap" sözünü yok farzedip, kendisini dinleyenlerin zekâsı ve hafızasıyla alay eder gibi, dün inkâr ettiğini bu gün unutup, peltek, peltek söylediği: "ben babama ve dedeme sordum, ben Türk'üm" diyebilen yalancı, iki yüzlü bir paranoyağı mı destekleyelim, ne edelim?", diyen bizim zaviyemizdeki arkadaşlarımızın bu söz ve bühtanları adeta suya yazılan bir yazı gibi kimsenin "guşuna menkuş olmuyor".
Ülkemizin ve Milletimizin böyle bir komik, trajik ve vahim bir manzara ve tablo ile karşı ne yapabiliriz, nerede hata yaptık gibi soruları sormuyoruz bile. Nasıl bir mühendislik çalışması ile hiçbir fiziki ameliye geçirmeden, bize ne yapmışlar ki, bunca olumsuzlukları idrak etmemize mani olmuşlar, herbirimizi uyurgezer yapmışlar. Bunu bize yapanlar hangi yüksek menfaatlarını düşünerek, hangi saik ve sebeplerle bu kadar uzun ve zor, zahmetli bir şeyi başarabilmişler. Hayır bunu sadece alışılagelmiş hamasi "kuyruk acısı" , 'Türk'ün Türkten başka dostu yoktur' gibi kadim varsayımlar ve argümanlarla izah edemeyiz. İzah edemediğimiz gibi çözüm de değil, bühtantan, sızlanmadan ileriye gitmez, gitmiyor da...
Tarihi seyri içinde yer eden, saygın ve büyük bir milletin yok edilmesi paranoyasını (.......) bir kenara koyarak, sızlanmalarımızı bitirip; -her sabah yeniden kurulan- dünyayı, jeopolitik, küresel reel politik, yakın ve uzak hedefleri olan genişlemeci empeyalist seyir vs. gibi, diplomasi de temel ve biricik, geçerli, evrensel olarak hukuki prensipleri vaz edilmiş, epeyden beri beceremediğimizden ihmâl ettiğimiz: 'mütekabiliyet', esasında değerlendirmeler yapamamaktan ve dünyayı okuyamamaktan müştekiyiz. Bu yeni dünyayı tenezzül ve merak edip öğrenmeliyiz. Acizane düşüncem budur.
Son söz olarak:
Elân ülkeyi yöneten muhteremin, dün NTV de yaptığı mülakatta "ben Türk'üm..!" sözünü duyduğum zaman inanın hiç şaşırmadım, çok beklemediğim bir söz değildi ki beni etkilesin. Yalnız aklıma gelen şu oldu: 1999 da paketlenen bebek katiline "memleketine hoş geldin" sözüne "hizmete hazırım, benim anam Türk'tür" diyen zavallı ile bir illiyed kurdum; üzüldüm.
Bu millet bu zillete layık mı, yoksa bir cezası mı var diye içimden geçirmeden edemedim.
Hoşçakalın değerli dostlarım.