Kuran’ın Ra’d (13) Suresi 39. Ayet’in de şöyle deniliyor: “ALLAH dilediğini yok eder; dilediğini bırakır. ANA KİTAP O’NUN KATINDADIR.”

Kuran’da “kitap” sözü bu ayette anlatılan “Kainat Kitabı” anlamında da kullanılır. Çoğunlukla da bildiğimiz anlamda ve Allah’dan gelen ayetlerin toplanmasından oluşan kitaplar anlamında... Yani Kuran, İncil, Tevrat ve Zebur.

Kuran’da “ayet” sözü de hem gönderilen kitaplardaki sözler, hem de kainat kitabının yasaları için kullanılır.

Bakara (2) Suresi 164. Ayet: “Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, yararlı nesnelerle yüklü gemilerin akıp gidişinde, Allah’ın yukardan su indirip yeri canlandırışında, canlıları yeryüzüne yaymış olmasında, rüzgarı değiştirmesinde, gök ile yer arasında hazır bekleyen bulutlarda, AKILLI OLAN TOPLULUK için AYETLER vardır.”

Ra’d (13) Suresi 3. Ayet: “Yeri yayıp döşeyen, dağları, nehirleri yerleştiren, meyveleri çift çift yaratan ALLAH’tır. Bunda DÜŞÜNEN bir topluluk için AYETLER vardır.”

Rum (30) Suresi 21. Ayet: “Size eşler yarattı. Eşler arasına verilen sevgi de ALLAH’ın AYETLERİ’ndendir.”

Nebiler veya Türkçesiyle “ALLAH’ın Elçileri” veya Farsçasıyla “Peygamberler” Allah’tan gelen haberleri yani AYETLERİ, insanlara iletirler. Bu ayetler, insanlara Allah’ın BİR olduğunu, iyiliği ve kötülüğü anlatırlar. Ayetler toplanır “kutsal kitaplar” dediğimiz, kitaplar ortaya çıkar.

Peki!

Ana kitap, yani kainat kitabının yasalarını bize iletenler kimlerdir? Akıllı olan, düşünen, inceleyen, araştıran, bulan, bilginler değil mi? Onlar da, bir anlamda Allah’ın ayetlerini insanlara ileten “HABERCİLER” değil mi?

Acaba Müslümanlığı “Kuran’ı Arapçasından nağme ile okuyup baş sallayıp hüzünlenir gibi yapıp okumaktan ibaret sayan” ve dini kimselere bırakmayanlar bu sözlerinden alınıp beni dinin dışına atarlar mı?

Din onların satılık alanları ise veya tapulu malları ise atarlarsa atsınlar. Ama “artık susmak mümkün değil.” Gerçekler olduğu gibi ortaya konulmalı ve İSLAM DİNİ doğru anlaşılmalı, diyorum.

Mehmet Akif’in “Gelmemiştir hele Kuran bunu hakkıyla bilin; ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için” sözünü beğenmezler. “Doğrudan doğruya Kuran’dan alıp ilhamı; asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı” sözünü ise duymak bile istemezler.

İşte böyle olduğu için de “Müslümanlardan mucit çıkmaz!”

Kimden mi mucit çıkar? Akıllı olan ve düşünen toplumlardan elbette…

Çocuklarımızı anlamadıkları sözleri anlamadan ezberleyerek; çocukluktan çıkanlarımızı da anlamadıkları sözleri anlamadan okuyup, dinleyip, yatıp kalkarak Allah’a yeterince kulluk ettiğini sanan insanlar durumuna düşürürsek; bizden mucit çıkmasını nasıl bekleyebiliriz.

Başımızı ellerimizin arasına alıp, aklımızı da başımıza alıp bu soruların karşılığını yüreklice düşünmezsek; Kainat Kitabının ayetlerini yani yaratılışın yasalarını öğrenip bunlardan yararlananların sömürgesi olmaktan kurtulamayız. Onlar icat yaparlar, biz de satın alıp kullanırız ve böylece çağdaşlaştığımızı zannederiz.

Gelin Atatürk’ün şu sözlerini bir de bu anlamda düşünelim:
“HAYATTA, MANEVİYATTA EN HAKİKİ YOL GÖSTERİCİ BİLİMDİR, FEN’DİR.”