Adı Butros, ünlü yazar Amin Maalouf’un dedesi… Yaman bir adam, hakkında yazı yazılacak kadar ilginç bir hayatı var. 

Butros Maalouf’un kardeşi Cebrail’in Küba’da başı derde girer, hapse düşer, yardım ister kardeşinden. Butros bir gemiye biner, yurdu Lübnan’dan düşer yola, 40 gün 40 gece yol alır ve bu sürede İspanyolca’yı konuşacak derecede öğrenir, Küba’da kardeşini savunur ve kurtarır.

Butros, dinsel öğretim görmüş ama kilise ile arası hiç iyi değil. İyi bir şair, torunu Amin, izini sürerken şiirlerine de rastlamış. İşte onlardan örnek dizeler:

Memeleri fildişi narlar sanki
Işık selleri içinde
Bir alacakaranlık kızıllığı saçıyor
Örtündükten sonra bile göğsü

Bir Osmanlı vatandaşı Butros Maalouf, Osmanlı’ya bağlı da, hatta Abdülhamit’i öven yazıları da var. Fakat kolağası Enver ve Niyazi Makedonya dağlarına hürriyet aşkına çıkınca, o da heyecan duyuyor bundan, ülkesi için umutlanıyor, onları öven yazılar kaleme alıyor.

Bütün bu farklı arayışlar, hatta zikzaklar, onun doğu ülkelerinde gördüğü gerilik ve batı karşısındaki güçsüzlüklerinden duyduğu rahatsızlıktan kaynaklanıyor. Bakınız neler yazmış bu bağlamda:

“Anlamak istersen Doğu ülkelerinde neyin yolunda gitmediğini, neden bunca itilip kakıldığını bu halkların, sayısız erdemleri olduğunu ama yalnızca tek bir hastalığa, bilgisizlik hastalığına tutulduklarını göreceksin. Bilgi Doğu’da doğdu, sonra gitti Batı’ya, artık yakınlarının arasına dönmesinin zamanıdır.”

Sonra bakıyor ki, hürriyetin ilanı da derde deva değil, kesiyor umudunu İttihat ve Terakki’den ve de Enver Paşa’dan. Artık tek umudu vardır, o da Mustafa Kemal, onun yaptıklarıyla coşuyor, öyle coşuyor ki, doğacak çocuğuna “Kamal” adını koymaya ant içiyor. Ancak çocuk kız olunca, bu isteği sonuçsuz kalıyor.

Peki neden Atatürk için yanıp tutuşuyordu? Çünkü Atatürk, batı emperyalizmine kafa tutmuş ve yenmişti, Çünkü Atatürk, Batı’nın uygarlığı ve düşünceleri ile barışıktı, onlardan yararlanarak devrimler yapıyordu; tutarlı ve laikti…

Bütün bu yazdıklarımın ayrıntılarını öğrenmek isteseniz, Amin Maalouf’un “Yolların Başlangıcı” adlı kitabını okuyacaksınız. Kitabı dilimize Samih Rıfat ve Aykut Derman çevirmişler, Yapı Kredi Yayınlarınca yayımlanmış.

Öğretmenlerin Hatıralarında Tırkaz Köyü

Yazar dostum Hasan Kallimci, yaşamında yazılmadık bir şey bırakmamak kararında. Şimdi de 1967 yılında öğretmen olarak ilk görev yaptığı Tırkaz Köyü’nü, okulunu ve öğretmenlerini yazmış ve kitap haline getirmiş.

Sarayköy Belediyesi Kültür Yayını olarak çıkan bu kitabın adı: “Öğretmenlerin Hatıralarında Tırkaz Köyü”. Evet isimden de anlaşılacağı gibi dostumuz, yalnızca kendi anılarını değil, diğer öğretmenlerin anılarını derleyip kitabına almış.

Bu kitaptan ilginç bölümleri az ve öz olarak sunalım ilginize, bilginize:

-Bu köyde o zaman kumar yaygın bir illetmiş ve kumarcılar kimi isterse o muhtar seçilmekteymiş.
-Düğünlerde mermiler atılırmış bolca, ancak her merminin fiyatı 3 lira imiş ve bu mermileri keyif için havaya sıkan köylü, kıt kanaat geçinmekte imiş.
-Tırkaz köyünün kuruluşu en az bin yıl öncelere dayanmakta.
-Okul bahçesin otuz zeytin ağacı dikmiş Kallimci dostumuz.
-Köyde tiyatro ve futbol maçları… Öğretmenlerin bu işteki öncü rolleri…