Uzak gözlüğünü takar, deri koltuğuna yaslanır, gözlerini kısar ve çok uzaklara dalardı… İşte o anlarda gürültü yapmamam gerektiğini hisseder, usulca masanın kenarında bekleşirdim… Bu uzun sessizliğin bozulması ve benim yeniden özgürlüğüme kavuşmam için gözlük değişimi şarttı!

Uzak gözlüğünü takar, deri koltuğuna yaslanır, gözlerini kısar ve çok uzaklara dalardı… İşte o anlarda gürültü yapmamam gerektiğini hisseder, usulca masanın kenarında bekleşirdim… Bu uzun sessizliğin bozulması ve benim yeniden özgürlüğüme kavuşmam için gözlük değişimi şarttı!

Bende tam o anı yakalayamazdım ama birden oluverirdi işte… İhtiyar, düşündüklerinden veya uzakta gördüklerinden olsa gerek hayrete kapılmışçasına birden doğrulur, yakın gözlüğünü takar takmaz Erica marka daktilosuna girişirdi…

Ben de kütüphaneden kaptığım Türk veya ecnebi yazarların kitaplarından birini -ayrım yapmazdım- araba gibi masanın üzerinde sürmeye başlardım…

Akıllı, güçlü ve sevdalı insanların Bayburt’ta daha çok olduğu günlerdi…

Ben çocuktum. Ve boyum rahmetli dedemin yazıhanesindeki masayla denkti…

***

İşte o günlerde tanıdım Ülkü amcayı. Geniş çerçeveli ve kalın camlı gözlüklerinin yakını veya uzağı var mıydı hatırlamıyorum ama ak düşmüş saçlarından alnına düşen kısmında hafif dedemden izler bulurdum… 

Bir zaman sonra koca koca adamların onun için “Sayın Milletvekilim, Sayın Bakanım” dediklerine şahit olsam da, umurumda değildi, “amca” bana daha sıcaktı. Zafer, Sakıp, Yakup, Ülkü, Ahmet, Mehmet diye başlar, nefesim kesilene kadar sayabilirdim Bayburtlu amcalarımı…

Kaderin cilvesi işte! İhtiyar, Erica marka daktilosuna veda ettiğinde orada ben vardım… Ardından “amcaların sonbaharı” gelmiş gibi, ardı arkası kesilmeyen yaprak dökümü başlasa da, umutsuzluğa/güçsüzlüğe kapılmadım…

Ne yazılması gerekiyorsa onu yazdım!

***

Tıpkı eğitim, spor, kültür, ekonomi, şehir ve politikada olduğu gibi sağlık sektörüne dair bir “ayıbı” yazmakta, ayıp değildi benim için!

Sağlık konusunda Türkiye’nin en ihmal edilmiş memleketlerinden biri olduğumuzu söylemek, utanılacak bir şey değildi!

“Saat 15.30
/ Yetiş Ey Dadaşdiye diye 2011’e geldiğimiz şu günlerde, ancak ve ancak MR denen cihaz Bayburt'a geliyorsa, yine senin/benim/bizim amcalarımızın ayıbı bu…

Önceki gün “bu bize yakışıyor mu?”, dün “neden yok?”, bugün “nihayet” diye yazmak ayıpsa, o ayıp benim!

Amcalarımın ayıbı, benim ayıbımdır!

Aralık / 2010
 


Kod Adı HESPES
/
Bir şeyi hesaplarken işine gelmezse, hesap makinesinde aynı işlemi 20 kere tekrarlayarak, hesap makinesinden fikrini değiştirmesini bekleyen zavallı insanlar vardır! Böyle insanlara argo tabirle Türkiye çapında “denyo”, bölgemizde “hanzo”, yöremizde ise daha kibar bir dille “zırto” denir!

Pek kıymetli “zırto”ların dikkatine: Gençosman Hidro Elektrik Santrali Projesi, tıpkı Belediye Başkanı H.Ali Polat’ın da dediği gibi, faaliyete geçtiği andan itibaren,
hediye ediliş hikayesi ile birlikte Bayburt ve Bayburt Belediyesi tarihine geçecek en önemli projelerden biri olacaktır. İnanıyorum ki, emek veren ve verecek olanlar, proje Bayburt’a kazandırmaya başladığı andan itibaren her zaman takdirle ve saygıyla anılacaktır.

Gençosman HES; (Sayın “zırto”lar, buraya lütfen dikkat!) 3-4 yıl içerisinde tüm finans ve yapım işlemleri tamamlandıktan ve 5 yılda kendisini amorti ettikten sonra Bayburt Belediyesi’ne tarihinde görmediği kadar müthiş bir gelir kaynağı sağlayacaktır. Bunun da gerçekleşebilmesi için en yakın tarih 2020’dir.

Bunu anlatıyoruz! Bir de, projenin önündeki handikap ve risklere dikkat çekiyoruz ve Sayın Başkan’a, yeni kurulan şirketin dağılımını kamuoyu ile paylaşmasında yarar olduğunu söylüyoruz. Hepsi bu!

Bu bilgileri aktarmak; projeyi karalamak veya küçük görmek değil, aksine projenin zorluğundan ve nihai sonuca ulaşmak için gerekli zaman ve de meşakkate dikkat çekmek içindir...

“Bel altından vuruyorsun” diyorsun ya; “belinin altı” sandığın yer aslında senin kulağın.. Kulağına diyorum ki, sevgili hemşerim, doğrudur, bu proje gerçekleşince gerçekten “müthiş” olacak ama her ağzını açtığında bu proje ile ağzını tıkarlarsa sakın kanma, HES Projesi “cebimde” de, “yetmez” de, daha fazlasını iste.

Sadece bugünküleri değil, yıllardır yenilen tüm haklarını iste… Bugünü es geçme, hemen olabilecek olanı iste, diğerlerinde olupta sende olmayanı, hakkın olan ama sana layık görülmeyen yüzlerce projeyi iste! Dün de istemeliydin, bugün de istemelisin, yarın da! Koltuktaki değişse de, koltuktaki koltuktan devrilse de, gelecek olan her kimse, ondan da iste!

Ah bir “istemeyi” istemek bilsen! Aslında sana çok inanıyorum; ortada adam kalmasa, boş koltuktan da istersin ya! Ama gel gör ki senin “istediğin” çok başka, bizim ki daha “başka”…

Gerçi, sende haklısın Sayın “Zırto”; senin de işin kolay değil!

“Pek Kıymetli Zırto” olmak kolay olsaydı, bende olurdum. Ama bak, daha kolayını seçtim, gazeteci oldum!

Mutlu bayramlar.