Başbakan Davutoğlu’nun çağrısıyla bir araya gelen son “akil insanlar toplantısı” uzun kapsamlı bir çalışma oldu. Toplantıyı bu sürecin içinde bulunmuş, bu konuya kafa yormuş farklı fikirdeki insanlarla görüş alışverişi, “ortak bir akıl” oluşturma çalışması olarak nitelemek mümkündür.
2013 senesinde ilk “akil insanlar” toplantısı yapıldığında, Türkiye’nin “çözüm süreci” adı altında uygulamaya koyduğu projeyle, “toplumsal barışı inşa edebilir mi” sorusu sorulmaktaydı. Dönemin Başbakanı Erdoğan, devletin bu konuda kararlı olduğunu, istihbaratın yaptığı çalışmalarla terör örgütünün de silahlı mücadeleden vazgeçme aşamasına geldiğini, esasen son iki yıllık terörle mücadeleyle bunu kabul etmeye mecbur kaldığını belirten bir değerlendirme yapmıştı. Akil insanlar, halkla bu sürecin kapsamında yapılacak işleri, demokratikleşme yönünde atılacak adımları ve terör örgütünün tasfiye edilmesi sürecinde ortaya çıkacak gelişmeleri, görüşerek-müzakere ederek katkı yapacaktı. Kan duracak, “demokratik entegrasyon” başlayacaktı.
Türkiye’nin yedi bölgesinde heyetlerce yapılan çalışmalarda, iki mesele üzerinde durulmaktaydı. Birincisi, devletin uygulamaya sokacağı demokratikleşme perspektifinin neleri içerdiği, moda tabirle hangi adımların atılacağı; diğeri ise, “örgütün silahlı mücadeleden nasıl vazgeçeceği”, bunun hangi aşamalarda gerçekleşeceği ve nasıl tasfiye edileceğiydi.
Yapılan nedir?
Aradan bir yıl geçtikten sonra, devletin bu konuda bütün samimiyetiyle demokratikleşme sürecine devam etmesi, çeşitli “reform paketleri” ile birçok düzenlemenin yapılmasıyla, başta Güneydoğu’da yaşayan insanlar olmak üzere, Türkiye’nin her bölgesinde geleceğe dair daha iyimser bir hava oluşmuştu. Gerçekten de 2013 yılı “Gezi Olaylarına” kadar Türkiye’de acıların dinmesiyle birlikte, artık bu meselenin biteceğine dair bir kanaat yaygınlaşmaya başlamıştı.
Gezi olayları hariç, ülkede istikrarsızlığa yol açacak herhangi bir şiddet olayının yaşanmaması, bilhassa terör örgütünün bölgede yarattığı baskı ve korkunun sona ermesiyle Güneydoğu’da somut rakamlarla ortaya çıkan bir ekonomik canlanmaya yol açmıştı. Kurulan şirket sayısı artmış, bölgede yapılan devlet yatırımlarının yanında, özel sektörün girişimleri ciddi bir gelişme kaydetmişti.
Akil adamlar görevi tamamladı
Artık toplumsal barış kuruluyor, yeni bir dönem başlıyor düşüncesinin etkisiyle “Diyarbakır anneleri” örgüte karşı “evlatlarımızı istiyoruz” hareketini başlatacak bir cesaretle ortaya çıkmış, özgürlük atmosferini yaşama arzusunu eyleme dönüştürmüşlerdi. Tam da o günlerde, örgütün farklı bir yöne doğru, yeniden şiddete doğru kayma çabası görüldü. Haraç toplama, yol kesme, adam kaçırma ve benzeri olaylar arka arkaya sökün etti.
Aslında tablo açıktır; Türkiye’nin demokratikleşmesi hangi partiye, görüşe mensup olursa olsun bölgede yaşayan Kürtleri, Türkmenleri, Arapları farklı etnik grupları devlete daha fazla yaklaştırdıkça, bu durum örgüt çevresinde ciddi bir korku oluşturmuş, ciddi bir tehdit olarak algılanmıştır.
Meselenin ikinci yönü ise, bölgedeki konjonktürle ilgilidir. Çözüm süreci başladığında, Suriye’deki rejim düşmek üzeredir. Türkiye, Kuzey Irak yönetimiyle uzlaşmış Irak’ın bütünüyle mutabakat sağlamış, Kandil’deki yapı için başka bir çıkar yol kalmamıştır. Bugün değişen budur. Örgüt çevresinde bulunan bütün yerli ve yabancı unsurlar, bu yeni konjonktürü “barışı engelleme fırsatı” olarak görmüş ve harekete geçmiştir.
Burada “akil insanlar tarihi görevlerini yapmış” Türkiye’nin demokratikleşme süreciyle devletin kendi halkıyla barışmasına katkı yapmıştır. Şimdi sıra demokrasinin yarattığı özgürlük atmosferini kamusal alanda bir düzen içinde halkın kullanımına açacak güveni sağlamaktır.