Eğer Hisar Dergisi Ankara’da yayınlanıyor olmasaydı, Sultandağı’ndan sonra gideceğim yer İstanbul olurdu.
Eğer Hisar Dergisi Ankara’da yayınlanıyor olmasaydı, Sultandağı’ndan sonra gideceğim yer İstanbul olurdu.
Çünkü henüz gidip görmeden bendeki İstanbul’un şiirini de yazmıştım. O şiirden bazı bölümleri de buraya aktarmak istiyorum:
Gezemedik daha İstanbul’u
Âşiyan’da aşka başkadır inanırız
Devri sönmüş konakların gölgesinde,
Ağlar mı hâlâ
Romanlardaki soylu kız?
Topkapı Sarayı’nda Üçüncü Selim,
Aratıyor tamburda süz-i Dilâra’yı
Salihatı Nisvan’dan Safinaz Hanım
Erenler yoluna sürmüş arabayı
Makbere durmuş ay ışığında Hâfız Burhan
Hamid’i Beyrut’ta niyazda sanırız
Kedere süs katmıştır olmuştur olan
Biz ki kullarız, arsız katlanırız
Nigâr Hanım’ın meclisinde segâh faslı,
Şairler edipler nükte yarışında
Besbelli bir uzak yolmuş Anadolu,
Karakış nöbet tutar dağ başında
Duyduk da seni gelemedik İstanbul,
Diyorlar ki şimdi sen,
Hatıralar koynunda bir şen dul
Çekedursun özlemini taşra şairleri,
Hayalin yeter bize uzakta dur,
Pahalıymış Emirgân’da beş çayları…
İstanbul’a ilk gidişimde gezip gördüğüm yerlerden biri de Emirgan oldu. Tahayyül ettiğim kadar güzeldi. O ilk gidişimde Sirkeci’de bir yağmura yakalandım. Bilerek, isteyerek yürürdüm o yağmur altında, iliklerime kadar ıslandım. Halit Ziya Uşaklıgil’in Mai ve Siyah adlı romanının kahramanı şair Ahmet Cemil’i izliyor gibiydim. Pabuçları delikti su alıyordu. Bir zengin konağına doğru, şımarık bir kıza ders vermek için acele eder gibiydi.
O yağmur altında “ahmakça” yürüyüp ıslanırken, plakçı dükkânlarından taşan bir şarkı sokakları dolduruyordu:
Orada başladı aşkımız orda oldu ayrılık
Orda verdik el ele yine orda ayrıldık
İstanbul’u artık hiç sevmiyorum…
Oysa ben, “Uyuyor şimdi şehir içinde şehir / Bir daha göremeyeceğim sevdiğimdir…” diyerek ayrıldığım Erzurum’u hâlâ seviyordum.
Eylül 2012
Editör: Yahya Akengin'in kırk yıllık hatıralarını içeren yazı dizisinin devamı için lütfen tıklayınız...