Yılmaz Özdil’in bir iddiasıdır bu. Şöyle yazmıştı köşesinde:

“Türkiye'nin en kısa kara sınırı olan komşusu, Nahçivan Özerk Bölgesi. Ermenistan ile İran arasında sıkışmış bu bölge Iğdır ile komşu. Toplam ‘kara sınırı uzunluğu ise 12-13 km’ civarında.

Çok kişinin bilmediği bir husus var. O da Türk dünyasına açılan tek kapı olan Nahçivan sınırının zamanında Mustafa Kemal Atatürk tarafından ‘bizzat kendi parasıyla’ İran'dan satın aldığı topraklardan oluştuğu.

Bu topraklar şu an bize ait ve Nahçivan sınırımızı oluşturuyor. 

Atatürk bir kez daha dehasını ve ileri görüşlülüğünü ortaya koymuş ve bu bölgeden toprak satın alarak hali hazırda Türk dünyası ile doğrudan sınırımızın olmasını sağlamış.

Lider olmak ayrı bir özellik!..

Gerçek lider yıllar sonrasını görebilirken bazıları ise “stratejik miyopluk ile 30-40 km öteyi bile göremiyor.”(1)

Yılmaz Özdil bu konuyu ilk yazan yazar, başka bir kaynakta buna rastlayamadık tüm araştırmalarımıza karşın. Özdil yazdıktan sonra da internette yaygınlaştı, paylaşım rekorları kırdı.

Peki doğru mu? Bizce hayır, doğru değil, ne İran gibi bir ülke parayla toprağını satar ne de Atatürk o yıllarda sıkı dostluk ilişkileri bulunan İran’a bunu teklif eder.

Olan şudur. Ağrı isyanları sırasında, isyancılar bizim tarafta sıkışınca İran’a kaçıyorlar, durumu uygun görünce de tekrar geliyorlardı. Bu durumu İranlılara defalarca iletmemize karşın, isyancılarla yeterli ölçüde mücadeleyi bir türlü veremiyorlardı. Büyük Ağrı bizde Küçük Ağrı onlardaydı, sorunun en büyük kaynağı da bu idi.

Bu konu uzun görüşmelere yol açtı ve sonunda çözüme ulaştı. Bu çözümün bilgilerini Doç. Dr. Ahmet Özgiray’ın araştırma yazısından okuyalım:

“(…) İlk yaklaşım 18 Ocak 1932’de Tevfik Rüştü Bey’in Tahran’ı resmî ziyareti ile başladı. 23 Ocak’ta Küçük Ağrı Bölgesi sınır düzeltmesi konusunda nihayet bir antlaşma yapıldı. Kürtler’e karşı stratejik önemi olan ve Türkiye’nin çok şiddetle arzu ettiği küçük Ağrı Dağı’nı İran, Türkiye’ye vermeğe razı oldu. Fakat İran da bunun karşılığında oldukça Güney’deki arazi parçasını aldı. Bir de Hakemlik Uzlaşma konularında bir antlaşma yapıldı.

(…) Türkiye Van’ın doğusundaki Katur sahasını İran’a bıraktı. Bu küçük arazi parçası, Büyük Ağrı Dağı’nın 150 km güneyindedir ve yıllardan beri uyuşmazlık konularından birini oluşturuyordu. 5 Kasım 1932 yılında Ankara’da imza edilen bu antlaşma, 15 Haziran 1928’de yapılan antlaşma ve protokolü ismen değil, fakat içeriği bakımından yenilendi. Bu antlaşmada tarafsızlık, politik ve ekonomik işbirliğini içeriyordu. Arıca, karşılıklı nota teatisi ile iadeyi mücrimin antlaşması da aynı zamanda yürürlüğe girdi. Ayrıca, yapılan hudut antlaşmasının karşılıklı onayları ve Hakemlik antlaşması da dahil olmak üzere hepsi yürürlüğe girdi.(2) 

İşte olan bu… Amaç Kürt isyanlarını önlemek, haa o arada Nahçıvan’la sınır da oluşmuş, bir taşla iki kuş vurmuşuz, fakat öyle parayla toprak almak gibi bir durum yok.

Atatürk, Bulgaristan’daki Türk katliamını nasıl önledi?

19 Mayıs 1934 yılında bir darbe yapan Bulgar Ordusu, kurdurduğu geçici hükümet sayesinde Hitler Almanya’sının safında yerini almış, Bulgaristan Türkleri arasında yaygınlaşan “Turan Gençlik ve Spor Cemiyetleri Birliği’ne karşı polis takibatına geçip işkence ile öldürmeler çoğalmıştı. Ayrıca Bulgar köylerinden teşkil ettikleri çetelerle toplu katliama başlamak üzereyken, Türk istihbaratı bu haberi Atatürk’e iletir. Atatürk de, o sıralarda Trakya’da askerî tatbikat yapmakta olan 3. Ordu Komutanı Salih Omurtak Paşa’ya, biraz Bulgar sınırını ihlâl ederek Bulgarlar’a gözdağı vermesi konusunda talimat verir.

Yağmurlu bir gecede akşamdan Bulgar sınırını sapa bir yerden geçen askerimizin öncü birlikleri, sabah ortalık aydınlandığında Filibe yakınındaki Hacıilyas (Pırvomay) kasabasına varmışlardır. Önce kendi askerleri sanan Bulgarlar, hava iyice aydınlanınca, Filibe’ye doğru ilerleyen birliklerin Türk askeri olduğunu fark etmişler ve olay Bulgar kralına iletilmiş.

Telefona sarılan Kral III. Boris, Atatürk’le yaptığı görüşmede, “Ekselansları acaba Bulgaristan’a harp mi ilân ettiniz?” diye sorar telâşla.

Atatürk, “Neden böyle bir şey yapalım ki!” deyince,

Kral Boris:‘Askerleriniz Filibe önlerinde ve Sofya yönünde ilerliyorlar!” diye cevap vermiş.

Atatürk “Yolu şaşırmışlardır, Kral Hazretleri, şimdi olayı tetkik eder, Haşmetmeaplarına malûmat arz ederim” diyerek teselli etmiş ve Salih Omurtak Paşa’ya: “Maksat hâsıl olmuştur, geri dönün“, talimatı gönderilmiştir.

Bu gözdağı üzerine, Kral hemen duruma el koymuş ve kitle halinde yapılması plânlanan Türk katliamı da durdurulmuştur. O zamanki Turancı liderlerden, cemiyetin Genel Başkanı Varnalı Ömer Kâşif Bey’den, Bulgaristan’da bu olay için Bulgar köylerinden ırkçı “Rodna Zaştita” (Vatan Savunması) çetelerinin hazırlandığını ve her Türk köyünün katliamı için büyük hendekler kazıldığını dinlemiştim. Salih Omurtak Paşa olayını da bizzat bu orduda albay olarak görev yapan ve öncü birliklerde yer alan, yazar Emine Işınsu’nun babası merhum Tümgeneral Aziz Zorlutuna (eşi merhume şaire Halide Nusret Zorlutuna idi) Paşa’dan dinlemiştim.”(3) 

1) Sözcü Gazetesi, (26 Şubat 2015)
2) http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-33/ingiliz-belgeleri-isiginda-turk-iran-siyasi-iliskileri-1920-1938
3) Ahmet Şerif ŞEREFLİ - Bulgaristan’daki Türkler (1879-1989)