Kavramlar
Endüstrinin, tarım sektörünün ve çevrenin ihtiyaçlarına duyarlı davranan üniversite ve onun araştırmacı mensupları, toplumsal kalkınmaya katkıda bulunabilirler. Bu mekanizmanın çalışmasını gerekli politikalarla desteklemek, denetlemek ve somut sonuçlarını toplumla paylaşmak ise, kalkınmayı amaç edinmiş devletin görevidir.
Üniversitenin belli başlı üç işlevinin olduğunu biliyoruz. Bunlardan ilki toplumun ihtiyaç duyduğu nitelikli beşeri sermayeyi yetiştirmek; ikincisi bilimsel araştırma ve yayın yaparak doğal ve insan yapısı değerleri toplumun faydasına sunmak; üçüncüsü ise insanların günlük yaşantısını anlamlı ve yaşanabilir hale getirmek amacıyla, konferans ve sergi benzeri sosyal-kültürel etkinlikler düzenlemektir.
Endüstri (sanayi ve hizmetler sektörü) ve tarım sektörü toplumun ihtiyaç duyduğu/talep ettiği mal ve hizmetleri üretir. Bu alanda, ülkenin üretim ve talep yapısına ve şartlarına göre, devlet de üretici olarak rol alabilmektedir. Bilindiği gibi, üretim demek piyasa demektir; üretici talep edilen malların piyasasının nicel ve nitel durumuna göre, üretim planlamasını yapar, üretimini gerçekleştirir ve pazarlar. Diğer bir ifadeyle üretici, piyasanın nabzını tutan taraftır.
Bu süreçte devletin esas rolü ise, kalkınma planlarıyla belirlemiş olacağı uzun vadeli kalkınma stratejileri çerçevesinde, ülke kaynaklarını ve dünya şartlarını dikkate alarak, toplumsal refahın yükselmesi için hangi sektörlerin, hangi alanlarda, hangi araçla, hangi seviyede ve hangi zamanlarda teşvik edileceği hususunda gerekli mevzuatı belirlemektir. Belirlenen kuralların uygulanması ve takip edilerek etkilerinin gözlenmesi de devletin sorumluluğundadır; yönetim bilimcilerin sık kullandıkları güzel bir söz vardır: Akıllıca (rahatsız etmeden) kontrol etmeyen/denetlemeyen başarılı şekilde yönetemez.
Dolayısıyla bu çerçevede devletin rolü belirleyici olup, bu süreç Kamu-Üniversite-Sanayi İşbirliği olarak kavramlaştırılmıştır. Kısacası KÜSİ olarak kullanılan bu kavramlaştırma biraz “galatı’ı meşhur”u (doğru kabul edilen yanlış) çağrıştırır. Çünkü sanayi kavramı hizmet üretimini kapsamaz; kapsayabilmesi için sanayi yerine endüstri demek doğru olur. Ayrıca sanayi üretimi, tarımsal üretimi de kapsamaz. Bu nedenlerden dolayı Kamu-Üniversite-Çevre İşbirliği teriminin tercih edilmesi daha doğru olacaktır.
Konumuz dışı olmakla beraber, ülke bazında Kamu-Üniversite-Çevre (Sanayi) İşbirliği sayesinde üniversitelerdeki bilimsel çalışmaların uygulamaya dönüştürülmesiyle teknoloji ve dolayısıyla katma değeri yüksek ürünler üretilebildiğini ve böylece ülke ekonomisinin dışa bağımlılığının azaltılabileceğini de vurgulamış olalım.
Bu kavramsal tanım ve açıklamalardan sonra, memleketimiz Bayburt özelinde Kamu-Üniversite-Çevre İşbirliği konusunda, aşağıdaki gözlem ve tespitlerimizden hareketle, yeni atanacak olan Bayburt Üniversitesi’nin rektörüne, devlet üniversitesinden emekli, Kapadokya Üniversitesi’nde (Vakıf) çalışmaya devam eden, bir Bayburtlu akademisyen olarak bazı önerilerde bulunmak istiyorum.
Gözlemler
Bayburt ekonomisi tarıma dayalı bir yapıya sahip olup, yaklaşık 3.700.000 dönüm (3.700 km2) büyüklüğünde bir araziye sahiptir. Bunun yaklaşık % 29,8’u tarım arazisi, % 57,5’i mera ve çayır, % 8,7’si su yüzeyi/yerleşim vs. ve % 4’ü ise orman, çalı ve fundalıktan oluşmaktadır. Bayburt’ta büyükbaş hayvan sayısı son 10 yılda 60.000’li rakamlardan 100.000’li rakamlara yükselmiş, küçükbaş hayvan sayısı ise son 15-20 yılda 250.000’lerden 30.000-40.000’li rakamlara dramatik bir şekilde gerilemiştir (bkz:Bayburt Tarım İl Müdürlüğü verileri). Bayburt’ta en olumlu gelişme arıcılıkta/bal üretiminde gözlenmiştir: Son 10 yılda yıllık bal üretimi yaklaşık 200 tondan 1.000 ton seviyesine ulaşmıştır. Bitkisel üretimde ise Bayburt, verimliliğini artırabildiği takdirde, yaklaşık 119 bin ton kesif yem, 109 bin ton kaba yem diğer illere satabilme gücüne sahip olduğu yapılan araştırmalardan anlaşılmaktadır (bkz,”Bayburt’un Kalkınmasında ….” yayınlanmamış tebliğ, Akın Bayrak, Bayburt Uluslararası Dede Korkut Şenlikleri, panel toplantı, 2019)
Öte yandan son yıllarda inşa edilen sulama amaçlı göletler ve faaliyete geçen Demirözü barajı, bitkisel üretimin verimliliğini hızla artırmakta ve daha da artıracaktır. Uygulanan sulama tekniklerinde, geleneksel salma sulama (vahşi sulama) sisteminden, verimli olan yağmurlama ve damlama sistemlerine geçilmesi ve çiftçilerimiz bu yenilikleri benimsemesi çok sevindirici bir gelişmedir. Ayrıca devletin sulama sistemlerinin kurulması için çiftçiye verdiği 7 yıl ödemesiz ve faizsiz kredi imkânı da olumlu değerlendirilecek politikadır (Bilgi kaynağı: Bayburt Tarım İl Müdürü, Selami ERSEN).
Bayburt’ta hayvancılığın gelişmesinde büyük ümit bağlanan ve kapalı hapishanenin karşısındaki büyük bir alana inşa edilen, Bayburt Tarım Hayvancılık Yerleşkesinin bir an önce bağlantı yollarıyla birlikte tamamlanması bekleniyor. Bu entegre tesis, Bayburt ekonomisinin motoru olan hayvancılık ve bitkisel üretim pazarını, ileri-geri bağlantılarıyla büyütecek bir projedir.
Bayburt’un hayvancılık alanında tarihten gelen güçlü birikimlere sahip olduğunu biliyoruz. Bayburt’ta beslenen canlı hayvanların Erzurum ve Ankara et kombinalarına ve İstanbul piyasalarında satıldığını; Bayburt’ta çok yaygın bir şekilde kavurmacılığın yapıldığını ve Trabzon’dan vapurlarla Zonguldak kömür işçilerinin oluşturduğu piyasaya ve İstanbul’da Trakya tüccarlarına satıldığını, aile büyüklerimizin hikâyelerinden biliyoruz. Yonca, korunga, çayır otu ve benzer bitkisel ürünleriyle Bayburt’un Orta ve Doğu Karadeniz bölgesinin ihtiyacını karşıladığını da biliyoruz. Halen bu iki alanda Bayburt’ta önemsenecek seviyede faaliyette bulunan besici ve çiftçilerimiz mevcuttur.
1950’li yıllarda, biz aile (babam Murat Yıldız) olarak Gez ve Aksunk Hanlarındaki arazilerimizde yılda 800-900 ton şeker pancarı ürettiğimizi ve Erzurum/Ilıca şeker fabrikasına sattığımızı biliyorum. Bayburt’ta hayvancılığın yan dalı olan dericilik alanında, yaklaşık 100 yıllık birikimle, başarılı olarak iş hayatını halen devam ettiren işadamlarımız mevcuttur.
Bayburt’un besicisi, kavurmacısı, dericisi ve sucukçusu tarihten gelen bilgi birikimi ve becerileriyle söz konusu potansiyeli ve olanakları değerlendirebilecek güce sahiptir. Ancak bu yazımızın kavramsal tanım ve açıklamalarında değindiğimiz, kamu-üniversite-çevre (Bayburt için tarım sektörü) işbirliği bağlamında, devletin teşvik kredilerinden başka, Bayburt Üniversitesi’ne ve üniversitedeki öğretim elemanlarına önemli sorumluluklar düşmektedir.
Bu konuda Yüksek Öğretim Kurulu yeni yaklaşımlar geliştirdi; üniversitelerin araştırma-geliştirme ve uygulamalarında yerel kalkınma odaklı misyon, vizyon ve strateji hazırlamalarının ve uygulamalarının gerektiği ilkesel olarak benimsendi. Seçilmiş üniversitelerin deneyimlerinden yararlanabilmeleri için, Bayburt Üniversitesi gibi yeni üniversiteler, büyük tecrübeli üniversitelerle eşleştirildiler; Bayburt Üniversitesi’nin Gazi Üniversitesi ile eşleştirildiğini biliyoruz.
Bayburt Üniversitesi’nin memleketimizde hızla gelişen arıcılığın gelişmesine “Bayburt Balı” patenti alınmasına katkıda bulunmuş ve böylece Bayburt Balı’nın markalaşması yolunda önemli bir adım atılmıştır. Ayrıca üniversitenin sunduğu laboratuvar hizmetiyle, üreticinin ürettiği balın kalitesinin bilinmesinin sağlanmış olması da anlamlı bir hizmettir.
Yukarıdaki tanım-açıklamalar ve gözlemler ışığında, Bayburt’un kalkınmasına yönelik, Bayburt Üniversitesi’ne atanacak yeni rektör tarafından özellikle ele alınması beklenen konular ve çözülmesi gereken problemlerle ilgili belli başlı önerilerimiz takip eden kısımda açıklanmaya çalışılacaktır.
Öneriler
Üniversite tarafından, kurulmuş ve kurulması düşünülen laboratuvarlara üreticilerin/uygulamacıların rahat girip çıkmalarının ve keşfedilen yenilikler hakkında gözlem yapmalarının sağlanması son derece önemlidir. Öte yandan araştırmacı, bulduğu yeniliğinin uygulanabilirliğini görmek için, üreticinin işletmesini tanıması ve bilmesi vazgeçilmezdir. Bayburt’un mevcut işletmelerinin, “primitif” ve “hijyen değil” gibi gerekçelerle uygulamalarda kapsam dışı bırakılması, sorgulanması gereken bir davranıştır. Bu zihniyetteki araştırmacıların, toplumun faydasına yönelik başarılı çalışmalar gerçekleştiremeyeceklerini bilmeleri gerekir.
Çoruh nehri; biz Bayburtluların günlük yaşantısı, Bayburt’un tarımsal üretimi ve enerji üretim potansiyeli açılarından hayat kaynağımızdır. Bizler Bayburtlular olarak, Bayburt Üniversitesi’nin, Çoruh nehrini kollarıyla, havzasıyla, yatağıyla, suladığı arazisiyle ve yarattığı estetik özellikleriyle ele almasını bekliyoruz.. Bu amaçla kurumsal olarak bir uygulama ve araştırma merkezinin kurulması ve işlevsel çalıştırılması çok faydalı olacaktır.
500 dönüm arazi üzerinde, 2016 yılında inşaatı başlatılan Bayburt Tarım Hayvancılık Yerleşkesinin projelendirildiği gibi, amacına uygun tamamlanması ve işletilmesine üniversitenin akademik seviyede desteğini bekliyoruz. Bu konuda Bayburt Belediyesi’nin; Bayburt Üniversitesi, Bayburt Tarım il Müdürlüğü, Bayburt Ziraat Odası ve fiilen bu tesislerden yararlanacak tarım işletmeleri (hayvancılık ve bitkisel üretim yapan) ile işbirliğine gitmesinin çok faydalı olacağına inanıyoruz.
Bayburt’ta, “ben yaptım oldu” gibi çok üzücü bir “Çoruh Nehri Islah Projesi” deneyimi yaşandı!.. Yeni bir kötü tecrübe yaşamamak için bilenlere danışmak, ilgililerle istişare etmek ve “akıl akıldan üstündür” düsturuna inanmak, hepimizin uymamız gereken doğrulardır.
Bayburt Üniversitesi, Bayburt ekonomisi açısından çok önemli olan Yerleşke konusunda, öne çıkabilecek kurumsal güce sahiptir. Tarım Hayvancılık Yerleşkesi, Demirözü ve Aydıntepe Meslek Yüksek Okulları için bulunmaz bir uygulama alanıdır, laboratuvardır. Üniversitemizin bu konuda da teknik, bilimsel ve proje gücünü ortaya koymasını, gerekiyorsa diğer üniversitelerden de destek alarak Bayburt Tarım Hayvancılık Yerleşkesinin tamamlanması ve verimli olarak işletilmesi hususunda öneriler geliştirmesini bekliyoruz.
Ayrıca Bayburt Üniversitesi öğretim elemanlarının lisansüstü tez çalışmalarında, Bayburt ile ilgili konu ve problemleri seçmeleri için, üniversitenin Bilimsel Araştırma Projeleri (BAP) kaynaklarından özel teşvik imkânlarının sağlanması da mümkün olmalıdır, diye düşünüyoruz.
Bayburt’un yaklaşık 2.100 km2 meraya sahip olması ve bu potansiyelin küçükbaş hayvancılık için elverişli olmasına rağmen, son 15-20 yılda küçükbaş hayvan sayısının 250.000’lerden 40.000-50.000’lere neden gerilediğinin araştırılması, Bayburt Üniversitesi için anlamlı bir proje çalışması olacağı kanaatini taşıyoruz.
Öte yandan çok önemli ve Bayburt’un rekabet yeteneklerinin güçlü olduğu diğer bir faaliyet alanı da, doğal taş sökme, işleme ve pazarlama konusudur. Bu alanda faaliyet gösteren modern teknik donanımlı Bayburt “Doğal Taş Üretim ve Pazarlama Destek Merkezi”nin verimli üretim, tasarım, ürün çeşitlendirme ve pazarlama konularında, düzenli ve sürekli AR-GE çalışmasına ihtiyacının olduğunu özellikle belirtmek istiyoruz.
Son söz olarak;
Bayburt’ta, Kamu-Üniversite-Tarım Sektörü/Doğaltaş Sektörü İşbirliği’nin kurulması, geliştirilmesi ve olumlu sonuçların alınmasında; insan sermayesine ve kurumsal akademik birikime sahip olan/olması gereken Bayburt Üniversitesi’nin öne çıkarak, söz konusu birlikteliğin sorumluluğunu yüklenmesini bekliyoruz.