1997 yılıydı, bir İzmit seyahatinde sordular Yaşar Nuri Öztürk’e “Bayburt’la ilginiz ne?” diye,

“Anam oralı” dedi ve ekledi: “Bayburtlu Celali ile benim dedemin mezarı yan yana ve ben bu durumla hep gurur duyarım. Celali büyük bir şair olduğu kadar da bir tasavvuf ulusudur.” 

Bu ekleme çok önemli elbette…

Biz de bu “ekleme” izleğinden gidip, Celalî’den söz edelim.

Sufi kelâmında imlâyı devşir
Hiç yaman danışma el incinmesin
Sözü kantara çek, zihninde pişir
Yahşı danış ehl-i dil incinmesin
Diye öğüt veren Bayburtlu Celâli…

Behçet Kemal Çağlar’ın “Adım Adım Anadolu”sunun önemli dönemeçlerinden birinde karşınıza çıkıveren ve orada övgülere mazhar olan Celâli.

Ve Erzurumlu Âşık Sümmanî’nin:
Hâfız gider isen Bayburt şehrine
İnşallah dalarsın ilmin bahrine
Sümmanî’den selam aşkın nehrine
Tapşır Celâli’ye emanetimiz
dizeleriyle “Aşkın Nehri”ne benzettiği Baba Celâli.

Tasavvuf ulusudur demişti Yaşar Nuri, bir bakalım şiirlerine, bundan izler arayalım:

Kınamayın beni Hakk’ı sevenler
Rüzgâr esmeyince dal ırganır mı?
Külli boş değildir aşka düşenler
Yağmur yağmayınca sel uyanır mı?

Celâli’yi buldu kırklar yediler 
Erkânı öğretip hizmet verdiler
Haşre dek bu çarkı çevir dediler
Sormadım ki buna kol dayanır mı?

Bulduk değil mi aradığımızı? Bulduk evet, başka bulduklarımız da var, Celali’nin de Yaşar Nuri Öztürk gibi, hacıyla, hocayla, beğlerle, başı hoş değil, bakın neler diyor:

Gedâ’nın (yoksulun) varisi beylerdir desem
Cenneti hacıya hocaya versem
Yolun doğrusunu nâs’a göstersem
Derler ki Celâli yaşamaz burada

Ve şu güzelleme…“Ne”sini okuyalım, neler var görelim:

Hüsnün pertevinden (güzellik merceğinden) bir peri gözler
Ne görmüş, ne görür, ne görse gerek.
Mevlam bir kuluna böyle güzellik
Ne vermiş, ne verir, ne verse gerek

Böyle bir bilgeden öğüt alınmaz mı? Alalım:

Her bir yüce dağı mesken eyleme
Kış gelince tutar dumana seni
Bağ bitirip anda mesken eyleme
Katar bir gün rüzgâr borana seni

Yalnızca sevgi şiirleri yazmamış Celâli, celâllendiğinde çok acımasız da olabiliyor ve yaman taşlıyor doğrusu. İşte Batakçı Destanı’ndan bir bölüm:

El malıyla girdin eyledin gerdek
Verip kurtulsana sütsüz pezevenk
Her nerde işitsen bir ulu dernek
At sürersin o pazara Batakçı.

Kimsede beş kuruş görse yapışır
Uyuz itler gibi alıp kapışır 
Ver deyince basar çifte tepişir
Atar imanını nâra Batakçı

Okudum vasfını çektim beyaza
Dağıtsınlar Şeki, Şirvan, Şiraz’a
Altmış para versen peşin kiraza
Tövbe çeker yetmiş kere Batakçı
Uzatma Celâli serencam çoktur
Mahşere kalırsa işi bozuktur
Kanlıya mürüvvet borçluya yoktur
Ara bul başına çare Batakçı

Ve musalla taşında o şiir

Celâli, Bayburt’un Tahsini köyündendir bilindiği gibi. Çobanlık etmiştir o köyde. Yokluk içinde hayat sürmüş, kendi deyimiyle “Üç kot arpa beş kot çavdar ekmiş” onunla geçinmeye çalışmıştır.

Celâli’nin ününü artıransa ölen karısına yazdığı o şiirdir. Bayburt yöresi halk edebiyatı araştırmalarının kaynak kişisi durumunda olan eski milletvekili rahmetli Ekrem Ocaklı’dan dinlediğim (Ocaklı babamın halasının oğludur) bu şiirin öyküsünü paylaşmak istiyorum son olarak. Şiir bilinir de bu öykü pek bilinmez.

Yokluğu paylaştığı, derdini çok çeken karısının ölümü çok sarsmıştır Celâli’yi. Karısının tabutu musalla taşına konur, cenaze namazı kılınır, helallik alınır, Celali seslenir Hoca’ya:

-Hoca dur hele, sıra bende, karıma diyeceklerim var!

Hoca, başkası olsa tersleyecektir. Fakat bilir Celali’yi, Sünür medreselerinde dini bilimler tahsil ettiğini bilir, bir gönül adamı olduğunu bilir, boynunu büker, “Peki” der.

Celâlî “Ağıt” adlı şu şiiri doğaçlama olarak orada söyler:

Ev bark etmek için tenli mereği 
Düzüp koşmak idin tepir eleği 
Şu kavdan yaptığın tecir tereği 
Divan-ı Bâri’ye yadigâr götür 

Elinde ördüğün çöpür ağını 
Kâhan eylediğin kelem bağını 
Şu kabal biçtiğin sap orağını 
Al ulu Tanrı’ya bergüzar götür 

Yetim gömleğini diken iğneyi 
Her gün yal verdiğin topal ineği 
Ayran topladığın şu ak küleği 
Mahşer yığnağına sakla, sar götür 

Üç kot arpa, beş kot çavdar ekerdik 
Kesmik ekmeğine hasret çekerdik 
Namertlere ağu merde şekerdik 
Sözünü tekrar et iftihar götür 

İle kısmet balsa bize pay taştı 
Yokluktan derdimiz deryalar aştı 
Açlıkla uğraşmak hayli savaştı 
Çektiğin mihnetten ah ü zâr götür 

Yetim kalmış idin emzik tavında 
Gamınla kardeştin gençlik çağında 
Bir gül yeşertmedin vuslat bağında 
Gönül yaraların beraber götür 

De ki Kadir Mevlâm bize ilişme 
Dünyada sızıyan çıbanı deşme 
Celâli Baba’dan sorma, söyleşme 
Bu dertli çobandan selam var götür