İktidarın bu cüretine şaşmıyorum. Çünkü arkalarındaki global gücün bir isteğini daha yerine getiriyorlar. Ve ne olursa olsun, nasıl olsa efendileri kendilerini korur diye düşünüyorlar.
Önce işi derinden anlayalım… Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra ortaya çıkan “Türk Dünyası” gerçeği bir çoklarının gözünü korkuttu. Her biri başlı başına bir değer olan yedi Türk Devleti, birden bire dünya dengeleri içinde kendisine bir yer aramaya başladı.
Global oyunları bozacak ve Türkiye’yi dünya dengeleri içinde dengeleyici bir yere ulaştıracak bir gelişme olmuştu…
En açık tepki Yunanistan’dan ve Güney Kıbrıs Rum yönetiminden geldi. Ortak konuları şöyle özetlenebilecek bir söylem, Yunan ve Rum basınında sık sık yazı haline geliyordu: “Yanına beş Türk Devletini almış olan Türkiye ile artık baş edemeyiz. Bütün milli davalarımızı kaybettik. Kıbrıs, Ege’deki haklarımız v.s..”
Bu yaklaşım gerçekçiydi. Ancak, Yunanlıların ve Rumların feryadına daha ince söylemlerle destek veren büyük güçler yetişti.
Öte yandan bütün dünyayı ürettikleri mallara hammadde ve pazar bulmak için yeniden düzenlemeyi amaçlayan dev şirketlerin devleti bu gidişe müdahale etti. Türkiye’ye, AB cennetine giriş bileti kesildi. Avrupa Gümrük Birliğine üye yapıldı. Ve kıskıvrak bağlandı. Artık Türkiye’nin Türk Devletler Birliği gibi bir hedefi kalmamıştı. Ancak bu yetmezdi. Gelecekte bir gün bu devletlerden birinden Türklük bir volkan gibi patlayabilir ve diğer devletleri de etkileyip akıl yoluna getirebilirdi. Öyleyse ortak Türklük kavramı her birinde yok edilmeliydi.
Çarlık Rusya’sının başlattığı ve Sovyet Rusya’nın tamamladığı; Sovyetler Birliği içindeki Türkleri halklara bölme tuzağı zaten önemli başarılar elde etmişti. Artık Türkistan yoktu. Cumhuriyetler halkları vardı.
O ilk yıllar Türkiye bu tuzaktan Türklüğü kurtarabilirdi. Bu Cumhuriyetlerde ki Nursultan Nazarbayev gibi Başkanlar, bu işe büyük destek veriyorlardı. Türkiye artık bu ilk yıllardaki kadar kolay olmasa da “Türk Devletler Birliğini” gerçekleştirecek birikime ve güce bugün de sahiptir. Yeter ki Türklük bilinci ve Türk olmanın kıvancı yaşatılsın…
İşte meselemizin düğümlendiği nokta da burasıdır.
Türkiye’de, Türklük çatısı altında yeniden oluşan Türkiye Türklüğü gerçeği; global sömürücüler ve onların hedefleri için en büyük tehlikedir. Sömürücüler şimdi bu iktidar eliyle bu tehlikeyi de bertaraf etmeye çalışıyorlar. Bay Başbakanın ısrarla Türkiye’yi etnik gruplardan oluşan bir uydurma millet diye anlatmasının esası işte budur. Türklük Andının okullardan kaldırılması da planın bir parçası…
Vaktiyle Azerbaycan’da da Türklük yerine Azerbaycan Milleti dayatmasını yapanlara karşı büyük şair Bahtiyar Vahapzade’nin bir cevabı olmuştu; o cevabı birlikte okuyalım ve Türkiye Türklüğü adına da tekrarlayalım:
“Sen bizi aldattın yıllardan beri,
Ben feleğin çarkından dersler çıkardım.
Başka analardan süt emenleri,
Başkasına köle olmuş bakardım.
Aslımı, neslimi tanıyanım ben,
Karışık değilim kendimden ürküm,
Sen kimsin sen nesin kendin bilirsin,
Ben bütün bilincimle Türkoğlu Türk’üm.
Ispat’tır delildir aklın kıblesi,
Değiştirirsin adımı ancak.
Canım çıkmadıkça kalbimin sesi,
TÜRK’ÜM gerçeğini bil haykıracak…”