Derleyicisi Muharrem Akkuş’tur ya, “Türkü Paşası” lakaplı rahmetli Raci Alkır daha farklı sözlerle ve değişik bir tarzda söylerdi o uzun havayı.

“Ne de erken doğar seher yıldızı
Ne de çok sallanır Urum’un kızı
Anası babası zemheri buzu
Suna boylum dön yaylaya gidelim
Suna boylum dön eline gidelim” 

“Erzurum ve Dersim türkülerinde aşk bir pırıltı gibidir. Aşk, türküleri güzelleştirir; bir kaynağın suyundaki ışık gibi türkülerin üstünde oynaşır”
diyen Hasan Yalçın’ın kastettiği türkülerden biri de bu olsa gerek. Toz’u, buz’u, kız’ı meşhurdur Erzurum’un ve buz bağlamak olağan iştir Erzurum’da. Saçaklar buz, yerler buz, camlar buz... Bu olağan buzlarla başetmeyibilir Erzurumlu da, anası babası “zemheri buzu” olan “Urum kızı”na yanmaktan yakınır işte böyle dertli dertli:

Erzurum’da gönüldağı bile buz tutar. Değerli sanatçı, sevgili Nurullah Akçayır’ın bir beste türküsünün adı “Buz tutmuş gönül dağı”dır.

“Aras üste buz üste” bir çok türkünün sözü... Ben Aras’ın üstünü çok görmüşüm, buzuna çok basmışım, kırmışım, o buzlu suda çimmişim bile. Aras, buz, tamam da, o türküdeki Laçın, o gün de sızlatırdı yüreğimi, bugün de sızlatır. O gün Karabağ Azerbaycan’ındı ya, Azerbaycan bağımsız değildi, bugün Azerbaycan bağımsız, Karabağ onda değil, Laçın işgalde. O türküyü ben şimdi bu acı ve bilinçle söyler ve dinlerim:

“Araz üste buz üste / Kebap yanar köz üste
Goy meni götürsünler balam / Bir elâ göz kız üste
Ay Laçın, vay Laçın, men sene gurban Laçın.”
 
Buz tutan yalnızca Aras değildir elbette, kıştır bu, buz bağlar bütün dereler. Bağlar ya, türkü yakıcı bu buzu götürür bir kıza bağlar:

“Dereler buz bağladı/Avcılar iz bağladı
Beni bir gelin vurdu/Yaramı kız bağladı
Derelerin uzunu/Kıramadım buzunu
Aldım Avşar kızını/Çekemedim nazını”

Dereler de buzbağlar, Küpkıran da... Küpkıran neredir bilir misiniz? Ağrı’dadır Ağrı’da. Askerliğimi Ağrı’da yaptım ben, iyi bilirim aşağı ve yukarı Küpkıran’ı, Küpkıran ovalarını. İsmet Koçkan’dan alınan bir türkü vardı, Burhan Çaçan’ın meşhur ettiği: “Küpkıran ovaları, hophop marali marali, oğlan dertli gız yarali yarali” diye başlardı. Küpkıranlı bir türkü daha var, Erol Parlak derlemiş:

“Küpkıran buz bağladı/Bu yıl ne tez bağladı
Giderdim ben bu elden/Bir ala göz bağladı” 
Buz’la kem talih arasında bağ da kurmuş ozanlar, Aziz Şenses’ten alınan bir Adana türküsü bunu böyle bildiriyor: 

“Kara bahtım kem talihim taşa bassam izolur
Başım bir Erciyes dağı, yaz günleri kış olur
Ağustosta suya girsem balta kesmez buz olur”
 
Buz’u tuz diye yutturan biri var ki, bu dünyanın en namussuzudur. Kırk yıl önce yakmış Mahsunî bu türküyü, hâlâ güncel:

“Tuz diye yutturur buzu/Gafil düştük kuzu kuzu/Dünyanın en namussuzu/Amerika katil katil”

Günümüzün en büyük türkü yakıcılarından biri olan Güler Duman’ın dokunduğu sular buza dönüyormuş ama kendisi yanıp kül oluyormuş. Bu ne yaman çelişkidir böyle:

“Başımda bir sevda döner/Ben yanarım kül olurum/Dokunduğum sular donar/Ben yanarım külolurum” 

Buzlu türküler böyle, buz hakkında son sözümüzü diyelim ve bitirelim:

“Varlığını sıfıra borçludur buz, ölümü bir’den olur.”