“Problemler çözülmesi için vardır.” veciz sözünü şiar olarak benimsemiş, ona göre gayretli ve mücadeleli hayat tarzını kabul etmiş olmakla beraber, problem makro seviyede, kişisel kontrolün dışında olduğunda, ferdi mücadele ve gayretiniz etkisiz kalıyor. Kişisel kontrolün dışındaki gelişmeler insanı şaşkınlaştırıyor: Şu anda bütün dünyanın yaşadığı covid-19 salgınının elimizi, ayağımızı bağladığı gibi.
Günlük yaşantımız ters yüz oldu; yoksa ters yüz edildi mi? Hareketsiz ve eve kapalı; günlük, aylık hatta yıllık rutinleri uygulayamama gerçeği ile karşı karşıya kalmış durumdayız. Teknolojinin kontrolsüz kullanımının ve doğal çevreye karşı duyarsızlığımızın sonucu ve bencil dünya üretim sisteminin sorumsuz uygulamalarının ceremesini çekiyoruz, insanlık olarak. Öte yandan yine teknolojinin yarattığı akıllı telefon, internet gibi iletişim araçlarıyla, oluşan fiziki diyaloglarımızın boşluğunu doldurma imkânları imdadımıza yetişiyor.
Dolayısıyla insanoğlu, yaradılıştan sahip olduğu doğru-yanlış ve iyi-kötü gibi düşünme, çalışma ve üretme etkinliklerinde benimsediği tercihlerinin sonuçlarını yaşamaktadır. Kendimizi çok derin sorgulamaya tabi tutmamız ve aklıselim kararlar vermemiz vaz geçilmez görünmektedir.
Kendimizi, teknolojik çalışmalarımızı, kişisel ve toplumsal egomuzu kontrol altına almamızın kendi menfaatimize olduğunu, doğa bize covid-19 salgını ile yeniden hatırlattı. “Gemi azıyı almış..” misali çılgın bir psikolojide kendini kontrol edemeyen uygulanan dünya ekonomi sistemi (ister kapitalist/liberalist sistem, ister sosyalist sistem diyelim…) hatasını görecek mi? Özellikle eğitimi ve sosyal yaşantıları sınırlandırılan ve geleceğimizin teminatı olan; çocuklarımızın, gençlerimizin ruh hallerinin nasıl olumsuz etkilendiğini henüz tam bilemiyoruz. Bu durumun gelecekte önemli toplumsal arazlar yaratacağı uzmanlar tarafından dile getirilmektedir. Şimdiden aile içinde ve sosyal çevrede nelerin yaşandığı günlük televizyon haberlerinde görülmektedir.
Aynı zamanda insanoğlu önemli bir ekonomik “yıkıntı” ile karşı karşıya bulunmaktadır. Bu durumu, acaba pazar ekonomisinden aile ekonomisine dönüşün işareti olarak mı anlamamız gerekiyor? Yoksa gösteriş içerikli yaşamı benimsemiş olmamız ve nitelikli hayatı yanlış anladığımıza mı işaret ediliyor? Toprağa geri dön sinyali mi bizlere veriliyor? Sinyalleri doğru anlıyor muyuz?
Dünya ekonomik sisteminin yarattığı ve gizleyemediği dengesiz gelir dağılımı ve yansıttığı sosyal şatafat ile tahrik olan fakir ülkelerin insanlarını yerlerinden, yurtlarından yeni yaşam coğrafyaları aramaya zorlamıştır. Yaşanan ülkeler arası göç ve onun insan vicdanını sızlatan dramları, dengesiz üretim ve paylaşımın diğer somut sonuçları olduğu görülmektedir.
Yukarıdaki problemleri ve göremediğimiz diğerlerini dikkate alarak, aşağıdaki soruların cevabını düşünerek araştırmak, çözüme katkıda bulunur mu, bilemiyorum.
Fakirler ve az gelişmiş ülkeler için, asgari ve huzurlu insanca yaşama şartları nelerdir ve bunlar düşünerek, çalışarak nasıl elde edilebilir?
Teknoloji üreten zengin ülkeler için; acaba israf etmeden, bencil davranmadan, devletlerarası paylaşımın evrensel insan hakları olduğunun bilincine, uygulamada nasıl varılabilir?