Bu yazıyla, yerel gazetemiz “Bayburt Postası” vasıtasıyla toplumsal boyutlu ve çok yaralı olduğum, bir konuda, hemşerilerimle sohbet etmek istiyorum.
Doğru düşünebilmek için doğru öğrenmeyi sorgulayarak nasıl öğrenebiliriz?
Konunun uzmanları, öğrenme sürecinin ana rahminde başlayan bir süreç olduğunu söylüyor. Çünkü hamile bir kadının psikolojisinin ve beslenmesinin doğacak çocuğun sağlığını, yapısal özelliklerini ve böylece çocuğun düşünme yeteneklerini etkileyeceği ifade edilmektedir. Dolayısıyla insanın doğru düşünme süreci ana rahminde başlamakta, ana kucağında, ana, baba, kardeşler ve yakın aile çevresiyle devam etmektedir. Sokak, okullar ve sosyo-kültürel çevre, insanın düşünme dinamiklerini etkileyen diğer faktörlerdir.
Bu bağlamda çocuklarımızın doğru düşünme sürecinde, görevli ve aktif olarak etkili olan ailemiz ve biz öğretmenlerin yüklendiğimiz yetki ve sorumluluk belirleyici niteliktedir. Ziyaret ettiğimiz matbu ve dijital kütüphaneler, müzeler, arşivler ve kitap-dergi-gazete satın aldığımız kitapçılar doğru düşünmeyi öğrendiğimiz kültür çevremizin önemli unsurlarıdır.
Bunların dışında bazı kör inanç ve mutlakiyetçi ideolojik gruplarca, siyasi ve ekonomik güç oluşturmak amacıyla gösterilen özel gayretler de diğer bir kültürel çevremizi oluşturmaktadır. Bu grubun en önemli özelliği; kendi mutlakiyetçi düşünce ve inançlarını telkin ve emredici şekilde gençleri etkileyerek yönlendirmek ve biat zihniyetini etkin kılmaktır. Söz konusu biat zihniyeti; gençlerin neden, nasıl ve niçin gibi sorgulayarak öğrenmelerini engelleyen ve ezberciliği benimseyen bir düşünce sistemine sahiptir. (Bu açıklamalarım, gençliğimde edindiğim gözlemlerime ve yaşanmışlıklarıma dayanmaktadır.)
Son paragrafta açıklanan düşünce yapısı, bilim ve sanatın öğrenilmesini ve dolayısıyla gençlerin yaratıcılık ve girişimcilik yetkinliği kazanmasını engellemektedir. Yaratıcı olmayan gençlik verimli üretmesini öğrenemiyor, başkalarına bağımlı kalıyor ve onurlu bir yaşam kazanamıyor. Böylece başkalarının bizim yerimize düşünmesine, bizleri ilgilendiren kararları onların almasına izin vermiş oluyoruz. Kişiliğimizi yok sayıyoruz. Alışkanlık ve önyargılardan arınmış bağımsız düşünce geliştirmemizi engelliyoruz.
6 Şubat 2023 Kahramanmaraş ve çevresindeki 9 ili de kapsayan depremin sonuçlarını görüp, bu sonuçların sebepleri üzerine sorgulayıcı bir bakış açısıyla düşündüğümüz zaman, aşağıdaki soruların cevapları kimleri ilgilendiriyor?
1. O şehirleri yöneten ve planlayan yerel yöneticiler ve merkezi hükümetler değil mi? Bunların yetkili ve sorumluları; sen-ben-biz, senin-benim-bizlerin seçtiğimiz kişiler değil mi?
2. Depremin etkisiyle on binlerce kardeşimize mezar olan, milyonlarca insanımızı yerinden-yurdundan eden, o binaların projesini çizen sen-ben-biz değil miyiz?
3. İnşaatların yapılmasına izin veren belediyelerdeki yetkililer sen-ben-biz değil miyiz?
4. Suçluları (seni-beni) cezalandıramayan sen-ben-biz değil miyiz?
5. Bu ve benzer felaketlerin tekrarından utanmayan sen-ben-biz değil miyiz?
6. Bu sorular bizlerin düşünmede özürlü olduğumuzu göstermiyor mu?
7. Dolayısıyla başta ifade ettiğimiz hangi kültür dinamiklerimiz bizlerin doğru düşünmemizi engelliyor?
8. Ailemiz mi, objektif düşünmeyi bizlere öğretemeyen öğretmenlerimiz mi, mutlakiyetçi ideolojik düşünce grupları mı, kör inanç sahibi softa gruplar mı?
9. Yoksa bunları kabullenerek bilimsel zihniyetten uzak bir çıkmaza mı kendi kendimizi sürüklüyoruz?
10. Eğer kültür dinamiklerimizi objektif bir şekilde analiz ederek yanlış ve noksanlarımızı doğru tespit edip, doğru düşünme ve sorgulayıcı öğretimle çocuklarımızı ve gençlerimizi yetiştiremezsek, kimliksiz bir topluma gidiş yolunda hızla evrileceğimizi ve belki de vatanımızı kaybedeceğimizi şimdiden kabullenmiş olmuyor muyuz?
Öneriler:
• En başta aile içinde çocuklarımıza, gençlerimize söz hakkı tanımak, onları dinlemek, fikirlerini öğrenmek ve onlara görev-sorumluluk vererek özgüven kazanmalarını sağlamalıyız.
• Özellikle en başta üniversiteler olmak üzere, öğretmen yetiştirme konusunda öğretim yöntemlerimizi sorgulayıcı bakış açısına göre özeleştiriye tabi tutmalıyız; öğrencilere “öğrenmeyi öğretmenin” birincil görevimiz olduğunu bilmelerini sağlamalıyız. Okul öncesi eğitim verecek öğretmenlerimize öncelik vermeliyiz.
• Neden, nasıl, niçin gibi soru zamirlerinin öne çıktığı tartışma kültürünün eğitim-öğretimin vazgeçilmezi olduğu bilinciyle öğretmelerimizi yetiştirmeliyiz.
• Biz anne ve babalar, çocuklarımızı/gençlerimizi devlet kontrolünde olmayan bilimden uzak cemaat ve tarikatlardan uzak tutmalıyız.
• Eğitim sistemiyle ilgili kararların; fikre ve projeye dayalı ve bilimsel araştırmalardan destek alarak, uzun vadeli sağlam temellere oturtulmasını diliyoruz.