Mısır Valisi M. Ali Paşa isyanı sonrası, Sultan II. Mahmud’un Ruslarla yaptığı güvenlik anlaşmasıyla Boğazları Rusya’ya kaptırmaktan korkan İngiltere; donanmasıyla, ordusuyla isyanın bastırılmasına yardım ederek, Mısır’a kadar geldi. Bu yardımın karşılığı olarak 1838'de Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında imzalanan Balta Limanı anlaşmasındaki tavizler diğer Avrupa Devletlerine de verilince Osmanlı ekonomisi yabancıların kontrolüne geçti. Sanayileşmiş Avrupa’ya korumasız kalan Osmanlı pazarı açıldı, Osmanlı imalatçısı öldürücü darbe yedi.
Tebriz-Erzurum-Trabzon Limanı güzergâhında, canlı ticaret merkezi olan, Bedestenli, hanlı, hamamlı Bayburt şehri de bu yolun önemini kaybetmesi, sanayileşmeyi sağlayamaması, büyük savaş sonunda nüfusunu yitirmesi gibi sebeplerle 1916'dan sonra canlılığını kaybetti.
Çarşı köprüsü civarında Çoruh’tan ayrılan ark (harıh)'ın çalıştırdığı, Bent köprüsünden az ileride un, bulgur gibi buğday ürünlerinin yanında, su gücüyle elektrik üreten değirmen, savaş sonrası toparlanmaya çalışan şehirde sanayi kurulabileceği ümidini veren ilk teşebbüs oldu.
Bu değirmen, kurucusu Güveli Mehmet Efendi olsa da, en son sahipleri olan Kefeli Yakup Efendi’nin ismiyle bilinir. Kenan Abdullahoğlu’nun ‘’Bayburt’un Hafızası’’ kitabında anlattığı gibi; burası Bayburt’a ilk elektrik sağlayan müessesedir. Kefeli Yakup Efendi ile anlaşan Mustafa Yılmaz, Hüseyin Avni Abdullahoğlu’nun desteği ile, henüz Bayburt’un elektrik fabrikası faaliyete geçmediği günlerde Kefeli’nin yerinde üretilen elektriği evlere taşımaya muvaffak olduğunda takvim 1970'li yılları gösteriyordu. Kefeli’nin borcundan dolayı Abdullahoğlu’na intikal eden un fabrikası daha sonra Belediye tarafından az bir bedelle istimlak edilerek kaderine terk edilmiş.
Yılmaz Güveli’nin anlattıklarına göre; değirmeni ilk kuran Aslen Çaykara Zeno köyünden olan Güveli’lerin bilinen büyükleri Ömer, Bayburt’a yerleştiği 1800'lü yılarda Erzurum-Trabzon arasında kervancılık yaparak iş hayatına başlamış. Ömer’in torunu İbrahim, Birinci Dünya Savaşı yıllarında satın aldıkları Ulucami karşısında bulunan hanı, babası Mehmet ile bir süre işletmiş. Bayburt, Rus Ordusunca 1916 temmuz ayında işgal edildikten sonra bu han kullanılmaz hale gelmiş. Genç İbrahim, babasının, Çoruh’tan Meydan Köprüsü civarında ark yaparak nehirden aldığı, mahalelinin Küçük Çoruh dediği suyla; Bent Mahallesinde kalenin eteğinde çalıştırdığı değirmeni büyüterek burada imal ettiği unu, yurt içinde ve yurt dışında satmayı ve yine burada yurt dışından getireceği aletlerle karanlıktaki şehre elektrik vermeyi hayal etmektedir.
Düz araziye hasret çeken Doğu Karadenizlilerin gıpta ile baktığı, geniş ova, yayla, otlakları insanoğlunun en temel gıda maddeleri olan buğday, et, süt ve süt ürünlerinin bol miktarda üretilmesine kadimden beri elverişli olan, savaş sırasında büyük oranda boşalan Bayburt şehir merkezi ve köyleri, İstiklâl Harbinden sonra süratle dolmaya başladı. Yüzden fazla insanın öldüğü 1929 Of-Çaykara sel felâketinden sonra Bayburt’un yüz köyüne yerleştirilen felaketzede insanların arasında Güveli ailesinin Çaykara’daki diğer fertleri de vardır.
Girişimci ve bilgili bir insan olan Güveli İbrahim Efendi, düşüncelerini fiiliyata sokmak, çarşıdaki nalbantların çekiç seslerinden, demircilerin örste döğdükleri demir seslerinden, tellalların duyuru seslerinden uzakta olsa da kalenin dibinde Çoruh kenarındaki bu sakin yerde üretmek, daha fazla kazanmak istemektedir. Köylerin çoğunda bulunan derelerden temin edilen suyun gücüyle buğdayı un haline getiren değirmen taşları, nüfusun hızla arttığı o tarihlerde insanların un, bulgur ihtiyacını karşılamakta zorlanmaktadır.
Gerekli teknik donanımı temin etmek için Rusya’ya giden İbrahim, arayıp tarayıp dinamo, jenaretör, motor gibi araç gereçleri satın alarak gemiyle Türkiye’ye muhtemelen Trabzon’a gönderir. Alış verişini bitirdikten sonra kendisi de yurda döneceği sırada Rus Polisi tarafından casusluk şüphesiyle göz altına alınıp hapsedildiğinde, Rusya’da ekim 1917 tarihli Bolşevik ihtilâlinin akabindeki ayları takip eden karışık zaman yaşanmaktadır.
Bayburt savunmasını, 1916 yılının mart ayından itibaren Bayburt’tan idare eden Mareşal Fevzi Çakmak, şehrin o zamanki eşrafını tanıyıp dostluklar kurmuştu. Güveli İbrahim ile de tanışıklığı olan Mareşal olaydan haberdar edilince; Kars Valisinin yardımı ile, onun altı ay yatmak zorunda kaldığı hapisten çıkmasına vesile olur. Kars Valisi, İbrahim Efendi’nin dürüst bir esnaf ve un imalatçısı olduğunun, Rusya’ya dahi un ihraç ettiğinin belgelerini Rus Devletine göndermiştir bu arada.
Güveli İbrahim Efendi maceralı bir şekilde Rusya’dan getirdiği makinalarla un üretimini artırdığı gibi elektrik üretmeye de muvaffak oldu. Ürettiği, şehrin ilk elektriği, azlığı ve dağıtım tesisi yokluğu sebebiyle, yalnızca Belediye, Hükümet Binası gibi resmi kurumlara verildi. Evlere elektrik çekilmesi, yazının başında anlattığım gibi; 70'li yıllarda ve tesis Yakup Kefeli’nin ukdesine geçtikten sonra gerçekleşmiştir.
Makinaları Almanya’dan getirilerek, Alman mühendis tarafından başta çok ortaklı olarak Kaleardı’nda nehir kıyısında kurulup, sonra Zeki Okumuş’a intikal eden ’’Çoruh Un Fabrikası’’ ve yine Kaleardında Belediye tarafından yurt dışından gelen teçhizatla faaliyete geçirilen ‘’Elektrik Fabrikası’’; ilk kuruluşunu Güveli İbrahim Efendi’nin gerçekleştirdiği, kalıntıları halen Çoruh’un kenarında duran ‘’Kefeli Un Fabrikası’nın’’ önemini kaybederek harabe, izbe bir yer haline gelmesine sebep oldu.
1970'li yıllarda kurulan, ortak sayıları kapasitelerinden, cürümlerinden çok fazla olduğu için kâr dağıtamayan, yönetilmesi zor olan Baytaş Tuğla Fabrikası ve BAYSAN Yem Fabrikası ise; doğru zamanda, yurt dışındaki büyük nüfusu Bayburt’a yönlendirecek anda kurulmalarına rağmen, aynı yıllarda büyük ümitlerle kurulup zarar ettikleri söylenen süt fabrikası ve et kombinası gibi bir sürü dedikoduyla beraber hüsrana uğramak ve satılmak zorunda kaldılar.
Avrupa Birliği hibesiyle gerçekleşen doğal taş fabrikası ve ilk sanayi teşebbüsünden elli yıl gibi uzun bir aradan sonra denenen Belediyenin turşu fabrikası, sanayileşme yolunda yeni bir adım olabilecek mi?