Güya; memleket sevgisinin kıyısına yaslamış sırtını… Bir yandan da; herhangi bir aksilik olursa kaçıp saklanacağı ‘yalan’ın surlarını kesiyor! Sakin görünmeye çalışıyor ama değil! Sahte gülüşünün arkasına sakladığı; basit, komik, cılız, utanmaz bir hali var ama tabi ki görebilene!

Güya; memleket sevgisinin kıyısına yaslamış sırtını… Bir yandan da; herhangi bir aksilik olursa kaçıp saklanacağı ‘yalan’ın surlarını kesiyor! Sakin görünmeye çalışıyor ama değil! Sahte gülüşünün arkasına sakladığı; basit, komik, cılız, utanmaz bir hali var ama tabi ki görebilene!

Hiç düşünmeden, fevri bir hareketle belindeki silahı çekip, ‘şehri’ hedef alarak basabilir tetiğe… Acımasızdır, duygusuzdur, cahildir ve kendini beğenmiş bir hali vardır!

***

Zavallı silah ve namlunun ucundaki zavallı şehir…
Tetiği çekmekten ar duymayan utanmaz adam…
Ve nişan alınmış, aldatılmış, kandırılmış, hayatları çalınmış insanlar…


***

Zaman buldukça; işleyişlerinden ve içlerinde dolaşan dedikodulardan olsa gerek hiçbir zaman ısınamadığım onlarca ‘oluşumun’ toplantısına, sohbetine katılırım, olan bitene utana sıkıla şahit olurum!

Oluşumun içine girip bakmışlığım, sohbetlerinde tat aramışlığım ve söylemlerine bakarak kafalarındaki fikirlerde heyecan bulmaya çalışmışlığım olmuştur.  

-Doğrudur!-
“Aradığım ‘heyecanlara’ sahip insanları bu vesileyle tanıdım…

Ve yine bu toplantılarda; namlunun ucundaki hedefe ‘benim şehrimi’ koymuş, gözünü kırpmadan tetiği çeken, şehri acımasızca vuran, vurmak için çırpınan 'yüzlerce adam’ ve bu yüzlerce adamı pervasızca sırtında taşıyan bir o kadar da zavallıyı tanıdım!

Birbirlerine bu kadar kinle yaklaşan, birbirlerinden bu kadar nefret eden, birbirlerinin ayağını kaydırmak için bu kadar uğraşan ve bu kadar acımasızca yerden yere vuran insanlar arasında “birilerinin” mutlaka utanılacak hesapları olmalı.

Ve birileri, mutlaka “utanmalı”… 

***

“İsim ver isim” diyenleri duyabiliyorum…
İşte en çok da buna üzülüyorum!

***

Dedikodunun, adam kayırmanın, fitne fesat sokmanın, yer/mekân ve götürülecek parsa kavgasına tutunmanın adresi olmayı sürdüren bu kamuya açık ve vicdana kapalı alanların zarar verdiği tek bir mekân var…

İhtirasla kuşanmış namlunun ucundaki şehir:
Benim şehrim!

***

Bazen, bazı şehirlerin şansı yaver gider ve o şehrin “akıllısı” çok olur! Bu kadar akıllının hepsini mülki amir, vekil, başkan, rektör, müdür vesaire yapamadığından çok üzülürsün! Sonra; dönüp tekrar şehre bakarsın:  Akıllı adam yönünden güya şanslıdır şehir; ama ne hikmetse çok cılızdır! 

Tabiri caizse; Türkiye’nin Afrika’sı gibi…
Bu defa akıllıları dert edinmekten vazgeçer, zavallı şehre acırsın!

Derken bir kurt düşer aklına;
Bu kadar akıllısı olan şehir, nasıl olur da bu kadar acınacak hale düşer?”

Mart 2012