Maksadıma havi kavramın, İngilizcesi; bekraund'muş (doğru yazmışımdır herhalde), bizim aşina olup geçmişte kullandığımız  ve özellikle bu günlerde sıkça kullanacağımız, biricik ihtiyacımız olan 'müktesebat'ın.

Hale bakın ki: Ülkeyi yöneten Başbakan vaktiyle vaki  işbirlikçi bir hainliği, sizin öyle bir mukaddesinizle özdeşleştirip, "Dersim hainliğini ile  Kerbelâ faciası" arasında  bir illiyed kurabiliyor. Yaptığı,  Evlad-ı Resulü incitmekten başka birşey değildir.

Vaktaki, sorumsuzca sarfedilen sözler sizi derinliğine sükût ettirir. Haya ve hayret duygularınız adeta dumura uğrar.

Maalesef, son yıllarda  günübirlik siyaset erbabı ve laylaylom devlet yönetme anlayışı böyle seyrediyor ülkemizde. Bu bir  eksiklik değil, tam da sığ siyaset dediğimiz şeydir... siz  dün söylediğinizin bu gün tam tersini söylersiniz farkında bile olmazsınız, çünkü, müktesebatınız eksik. Sizi frenleyecek bir şuur noksanlığına düçarsınız, onun doğal sonucu  şuursuzca, sorumsuzca konuşmayı bir şey sanırsınız.   Malumat eksikliği sizi çürütmüş,  fabrika ayarlarına da dönmeniz artık namümkindir.

Bir kısımlarının 'iki ayyaş' dediklerinden iki  numara  İsmet Paşaya yaveri, "paşam damat Ferit ve etrafı haindi, değil mi..?" diye sorar, vereceği cevabtan emin bir halde, fakat o daha soru bitmeden hiddetlenerek: "hayır..!" der, "hiçbir Sadr-ı azam (başbakan) hain değildir, o, onlar; meseleleri öyle halledeceklerini zannediyorlardı, yanıldılar.." diyerek yaverini azarlar, azarlarken de bize bir ders verir sevgili okuyucular. Birinci elden  "kol kırılır yen içinde kalır"  sözüyle gayet bağdaşık, guşumuza menkuş bir anekdot olarak.

Bu gün ülkemizde cereyan eden vahim iş ve müessif olay müsebbiplerine biz de 'yaver gibi' hain mi demeliyiz..? demeyiz, diyemeyiz, hatta dememeliyiz. Elbette ki, tarih bilinci ve milli şuur müktesebatsızlığı demek lazımdır... Suizan olmak başka şeydir; iyi değil,  kötüdür. Dolayısıyla bizi yönetenlerin eksikliklerine sebep müktesebat, hangi platform (alan) veya sektör de olursa olsun bir olmazsa olmaz gereksinimdir. Özellikle ve münhasıran da siyasette elzemdir. Siyaset icra edenlerin müktesebat eğitiminden geçmeleri bir zorunluluktu, geçmişte. Abdülhamid'i "Göksultan" yapan sahip olduğu dünya siyasi müktesabatına hakim bir malûmat sahibi olması değil miydi..?

Hâkeza Mustafa Kemal ve dava arkadaşları, bir avuç sarıklı mücahit vatan evladına, yıkık dökük; orduları terhis edilmiş, tersaneleri yıkılmış, bilfiil işgal edilmiş 'Vatan'dan bakiye daracık bir alan üzerinde yeniden, küllenen ocaklarda yeniden bir meşale yakmak fikri 'vahiy'le olmamıştı.. Herhalde 'vahye' olan ilgi-bilgi ve vakıfîyet tezahürüdür. Allah'ın Kitabında müjdelenen bir Milleti kıyama kaldırma fikrine inanmış insanlardı.

Tarihin tekerrür marifetini bîhaberseniz,  yakın tarihimizde zuhur;  'AB müktesebatını ve entegrasyonunu'  (?!)  müjde gibi anlar, gündüz gözü havai fişeklerle  kutlayıp, hem  bütün dünyayı  üstünüze güldürür hem de büyük bir zokayı  draje draje "necip millete" yutturarak siz de onlarla beraber hapı yutarsınız.

Öyle hasbel kader, sığ siyasetler marifetiyle belediye yöneticiliğinden  ve  bir  şiir okuma  alameti ve hamasetiyle ülke yönetmeye namzet, hayatında hiç bir siyasi, tarihi kültürel birikim ve felsefi, düşünsel değer  sahibi ve  faaliyeti olmayan kamuflaj, koza siyasetçilerle  varılan nokta   işte ülkemizin geldiği -uçurumun kenarındaki Türkiye-  gibi olur.

Bunu haşasız, paşasız söylüyorum, yani sadece mevcut İktidar için değil,  hatta ve asıl muhalefete de sözümüzdür; onlarda bir başka ibretlik  haldeler.. Zaten muhalefet hakikaten ve sanıldığı gibi  müktesebat sahibi olsa idi, affınıza sığınarak yazıyorum,  bütün bu sıkıntıları yaşatanları  "biraz sıkar"dı, bu hal-i pürmelâlimiz. Mevcut duruma baktığımız da iktidarın bütün aymaz ve uymazlıklarına, sorumsuzluklarına karşı "muhalefette" reel muhalif duruşu ve  gerçekten maşeri vicdana hitap eylem ve söylemleri  görmüyor, duyamıyoruz.

Velhasılı ve galiba sevgili dostlarım, "tren gaşti..!", hiç değilse yeni nesli nasıl müktesebat sahibi yaparız onu sağlamamız gerekiyor.

Bakın Allah ne diyor: "hiç bilenle bilmeyen bir olur mu..!"

Hiç değilse o treni kaçırmayalım..! Ne dersiniz..?