Hüsamettin Koçan'ın doğduğu Bayburt'ta kurduğu Baksı Müzesi, müzeden çok bir toplumsal proje. Avrupa Konseyi'nden Yılın Müzesi Ödülü alması boşuna değil. İstanbul sosyetesi de bunu idrak etmiş; görenler görmeyenlere "Mutlaka gitmen lazım" diyor...
İşlerin bu noktaya varacağını, Hüsamettin Koçan bile tahmin etmemiş olabilir yola çıkarken. Bu nokta: Baksı'nın, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi 2014 Yılın Müzesi Ödülü'nü almış olması. Ki müzecilik alanında verilen en önemli ödüllerden biri.
Baksı Müzesi, sanatçı ve hoca Hüsamettin Koçan'ın doğduğu topraklara sanat ve istihdam yoluyla hayat verme hayali. Bir vefa hikâyesi.
Bayburt'un Bayraktar/Baksı köyündeki müzeye üç kere gitmiş bir talihliyim. Doğu Karadeniz'in nefes kesen doğasında çok güneşler batırdık, doğurduk. Büyüleyici dolunaylara, gerçeküstü gökkuşaklarına şahit olduk.
Çoruh'ta rafting yaptık, temmuzda soğuktan donup köyün kadınları tarafından dokunan ehramlar kuşandık. Köylülerle sohbetler ettik, damağımızda izi kalan lezzetler tattık.
Mimarinin coğrafyayla istenirse nasıl bütünleşebildiğine şapka çıkardık. Gelenekselle çağdaşın, geçmişle geleceğin hiç kasmadan nasıl da harmanlanabildiğini gördük.
Unutulmuş, terk edilmiş, kendi kaderine bırakılmış yörelerle merkez arasında köprü kurmanın, diyalog başlatmanın, yine istenirse aslında o kadar da zor olmadığını hissettik. Büyük bir hayalin, ayakları ne biçim yere basan somut bir gerçeğe dönüşümüne, her defasında yeni baştan hayran kaldık.
Nisan ayında Strazburg'daki ödül törenine de gitmiştik. Yapılan işin, harcanan emeğin, hem de böyle üst bir merci tarafından takdir edilmesi; onur, gurur, keyif, haz toplamı çok kuvvetli bir duygu.
Adamların Baksı'yı bu ödüle layık görmelerinin gerisinde şöyle gerekçeler vardı: Baksı Müzesi bir risk projesi olarak niteleniyordu.
Kültürel demokrasiye katkı vurgusu dikkat çekiyordu. Ve müzecilik açısından ilham verici bir örnek oluşturduğu söyleniyordu.
Strazburg'daki ödül töreninde, Katalan sanatçı Joan Miró'nun La Femme aux Beaux Seins/Güzel Göğüslü Kadın heykeli, bir yıl boyunca Baksı'da sergilenmek üzere teslim alınmıştı.
Miró'yu kuru kuruya ağırlamak olmazdı; bir heykel sergisi gerçekleştirildi, 15 heykel sanatçısı eserlerini bağışladı ama en önemlisi Baksı bu uluslararası ödülle dünyadan pek çok gözü üzerine çevirdi.
Hafta içinde Baksı'nın, İstanbul'un yeni otellerinden Raffles'da bir daveti vardı.
Sanatseverler, iş insanları, İstanbul sosyetesinin 'normal şartlarda' Doğu Karadeniz'in bu sessiz coğrafyasına yolu hiç düşmeyecek sakinleri katılmıştı.
Ama işte o şartları, sıkıcı, 'normal' seyrinden çıkarıp Baksı'yı görenlerin hepsi de birbirine aynı şeyi söylüyordu: "Gitmen lazım. Mutlaka görmen lazım..."
Görmemiş birine orayı anlatmak hakikaten kolay değil. Baksı'yı sırf bir müze diye düşünmemek lazım; bir toplumsal proje diyebiliriz. İnsanı en merkezine koyan, biri çıkıp anlattığında "Yok artık, o kadar da değil" diyeceğiniz bir düşün gerçekleşmiş hali.
Hüsamettin Koçan, kendisiyle de, el veren dostlarıyla da, bu en büyük eseriyle de ne kadar övünse az. Ve ne kadar desem az:
Gitmeniz lazım. Mutlaka görmeniz lazım.
Sabah