Ahmet Hasbî Efendi'nin Seferberlik sonrası eski yazıyla başlatıp, harf inkılabından sonra yeni yazıya da başarılı bir şekilde adapte ettiği Bayburt'un Milli Eğitiminde işler yoluna girince kendisine; 1930'da, o zamanki ismi Pulur olan Gökçedere'nin yolu göründü. Orada sıfırdan açtığı okulda altmışın üzerinde öğrenciyi üç yıl okutan Ahmet Efendi okul dışındaki vakitlerinde köy ahalisine Kuran, Arapça ve yazı dersleri veriyordu.
Ahmet Efendi 1933'de emekli olup Şingâh Camii'ne fahri imam oldu ve camiye yakın şimdi mahalle odası olan yerde vefat edeceği 1955 yılı sonuna kadar talebe okuttu. Gökçedere'deki dostları zaman zaman ziyaretine gelirdi. Bunlardan özellikle Hafız Süleyman Ruhî'yi çok sever, sayar şehre geldiğinde evine davet ederdi.
Süleyman Ruhî, ortak özellikleri tasavvufa yakın olmak, irticalen şiir söylemek, ilahî aşkı ve insan sevgisini işlemek olan Anadolu Hak aşıklarındandır. En tanınmışlarının dahi duygularının yoğunlaştığı anda hissedip söyledikleri kıymetli manzumeleri yazmak gibi bir alışkanlıkları olmayan bu aşıklardan, yöremizde en tanınmış ve en yakın zamanda yaşamış ve "badeli aşık" olan Hicrani’nin şiirleri kendisini takip edip söylediklerini ezberleyenler sayesinde vefatından sonra yazılmıştır. Kültürümüzün daha ziyade şifahî yani sözlü ve ezbere muhtaç olmasının da bu durumda rolü var. Süleyman Ruhî'nin de elde çok az manzumesi mevcut maalesef. Celalî gibi edebiyatımızın seçkin şairinin divanı kaybolduğu için çok az şiiri yayınlanabilmiştir.
Süleyman Ruhî ile ilgili ilk yazıyı Bayburt Postası'nda 1990'lı yıllarda yayınladığımda bahsettiğim gibi Süleyman Ruhî, Pulurlu Şemsi Hayranî, Tomlacıklı Hilmi Baba, Yukarı Hayıklı (Kalecik) Mahzarî, Zahit Mahallesinden Feryadî gibi aşıkların şiirleri tam mânâsı ile gün ışığına çıkmamıştır.
Süleyman Ruhî irticalen söylediği şiirlerini yazmaya gayret etmemiş, bir ara sigara kâğıtlarına yazdıklarını da imha etmiştir. Daha çok oğlu Mehmet Hakkı Başkan'dan aldığımız şiirlerin bir kısmı yazılmadığı için aslından uzaklaşmış, vezin, kafiye ve kelimeler bozulmuştu. 1973 yılında Kemal Parıldar tarafından Bayburt'un Sesi dergisinde yayınlanan yazı Hak aşığını tanıtan ilk çalışmadır.
1880 tarihinde Gökçedere'de dünyaya gelen Hafız Süleyman burada Akkoyunluların yaptırdığı tarihi medresede okudu, şiirlerinde devrin alim insanı Erzincanlı Vehbi Hayyat’a muhabbeti sezilir. Günlük olayları, dostlarını, aşkı, ilahi aşkı şiirlerinde işlemiştir.
On üç yıl askerlik yapan Süleyman Ruhî 1951 yılında Pulur'da vefat etmiştir. Bir şiirinde kendisini şöyle tanıtmış:
Bu viran Pulur'un gonca gülüyem
Ahmet Efendi 1933'de emekli olup Şingâh Camii'ne fahri imam oldu ve camiye yakın şimdi mahalle odası olan yerde vefat edeceği 1955 yılı sonuna kadar talebe okuttu. Gökçedere'deki dostları zaman zaman ziyaretine gelirdi. Bunlardan özellikle Hafız Süleyman Ruhî'yi çok sever, sayar şehre geldiğinde evine davet ederdi.
Süleyman Ruhî, ortak özellikleri tasavvufa yakın olmak, irticalen şiir söylemek, ilahî aşkı ve insan sevgisini işlemek olan Anadolu Hak aşıklarındandır. En tanınmışlarının dahi duygularının yoğunlaştığı anda hissedip söyledikleri kıymetli manzumeleri yazmak gibi bir alışkanlıkları olmayan bu aşıklardan, yöremizde en tanınmış ve en yakın zamanda yaşamış ve "badeli aşık" olan Hicrani’nin şiirleri kendisini takip edip söylediklerini ezberleyenler sayesinde vefatından sonra yazılmıştır. Kültürümüzün daha ziyade şifahî yani sözlü ve ezbere muhtaç olmasının da bu durumda rolü var. Süleyman Ruhî'nin de elde çok az manzumesi mevcut maalesef. Celalî gibi edebiyatımızın seçkin şairinin divanı kaybolduğu için çok az şiiri yayınlanabilmiştir.
Süleyman Ruhî ile ilgili ilk yazıyı Bayburt Postası'nda 1990'lı yıllarda yayınladığımda bahsettiğim gibi Süleyman Ruhî, Pulurlu Şemsi Hayranî, Tomlacıklı Hilmi Baba, Yukarı Hayıklı (Kalecik) Mahzarî, Zahit Mahallesinden Feryadî gibi aşıkların şiirleri tam mânâsı ile gün ışığına çıkmamıştır.
Süleyman Ruhî irticalen söylediği şiirlerini yazmaya gayret etmemiş, bir ara sigara kâğıtlarına yazdıklarını da imha etmiştir. Daha çok oğlu Mehmet Hakkı Başkan'dan aldığımız şiirlerin bir kısmı yazılmadığı için aslından uzaklaşmış, vezin, kafiye ve kelimeler bozulmuştu. 1973 yılında Kemal Parıldar tarafından Bayburt'un Sesi dergisinde yayınlanan yazı Hak aşığını tanıtan ilk çalışmadır.
1880 tarihinde Gökçedere'de dünyaya gelen Hafız Süleyman burada Akkoyunluların yaptırdığı tarihi medresede okudu, şiirlerinde devrin alim insanı Erzincanlı Vehbi Hayyat’a muhabbeti sezilir. Günlük olayları, dostlarını, aşkı, ilahi aşkı şiirlerinde işlemiştir.
On üç yıl askerlik yapan Süleyman Ruhî 1951 yılında Pulur'da vefat etmiştir. Bir şiirinde kendisini şöyle tanıtmış:
Bu viran Pulur'un gonca gülüyem
Lâ mekân şehrinin yeşil alıyam
Anka bezirgânın ağır malıyam
Almaz her müşteri pahalı derler
90'lı yıllarda Azimet Karatekin'den aldığım şiiri:
Dinleyin ağalar edeyim vasfın
90'lı yıllarda Azimet Karatekin'den aldığım şiiri:
Dinleyin ağalar edeyim vasfın
Gezdi alemi de doymadı gönül
Nağme-i gülşende okudum ismin
Nakşedip kalbine koymadı gönül
İkrarı ezelde duydum avazı
Bir buse istedim eyledi nazı
Gizlice nihandan vermişti sözü
Mehman edip semine duymadı gönül
Ağlattın Ruhî'yi hem zarı zarı
Gönül tahtı kâhtır sultan diyarı
Candan sevdiceğim o nazlı yari
Tutuşup aşkına yanmadı gönül
Başka bir şiiri:
Bana cevreyleme ey kaşı keman
Başka bir şiiri:
Bana cevreyleme ey kaşı keman
Aşk oduna yandım nice bir zaman
Çok te’yid gösterdin bana el olan
Gayrıya buseni haram et güzel
Rah-ı aşktan kim kendini sakına
Beni kalkan ettin sevda okuna
O bakışın işven cana dokuna
Gel sar bu yaremi kerem et güzel
Aşık olan daim cefayı hayda
Çok serencam geldi geçti ne fayda
Bizim bağa gelmez bülbül-ü Şeyda
Ruhî der goncaya selam et güzel
Şairin Tomlacıklı Hilmi Baba, Kalecikli Aşık Mahzarî, Hardışı köyünde o zaman ikâmet eden Hüsrev Bey (Göle), Akkoyunlu Hafız Bey, Celali, Şemsi Hayranî'ye şiirleri var:
Dostu Ahmet Hasbî Aker Hoca'ya Bayburt’ta evinde söylediği deyişi Hocanın çocukları ezberlemiş;
Bir nazar eyledim Şehit Dağına
Şairin Tomlacıklı Hilmi Baba, Kalecikli Aşık Mahzarî, Hardışı köyünde o zaman ikâmet eden Hüsrev Bey (Göle), Akkoyunlu Hafız Bey, Celali, Şemsi Hayranî'ye şiirleri var:
Dostu Ahmet Hasbî Aker Hoca'ya Bayburt’ta evinde söylediği deyişi Hocanın çocukları ezberlemiş;
Bir nazar eyledim Şehit Dağına
Bu şehr-i Bayburt'un bahçe bağına
Bu gün teklifimiz bay otağına
Var olsun nimeti nanı hocamın
Rızık hak olunca geliriz elbet
Mevlânın ihsanı ne ali devlet
Bayımdan gördüğüm katbekat hürmet
Söylensin dünyada şanı hocamın
Ruhî der müdavim tükenmez nanı
Hüsnüniyet sahibi severiz anı
Muhabbet bakîdir bu dünya fani
Emsali Bayburt'ta hani hocamın
Aşağıdaki şiirinde kim bilir hangi dilberi methetmiş:
Başında çiçeği yanakta alı
Türlü çeşit giymiş yeşili alı
Kara gözler değer bin dünya malı
Mislinde gelmemiş cihana dilber
Bakışın kıyaktır dokunur cana
Aşağıdaki şiirinde kim bilir hangi dilberi methetmiş:
Başında çiçeği yanakta alı
Türlü çeşit giymiş yeşili alı
Kara gözler değer bin dünya malı
Mislinde gelmemiş cihana dilber
Bakışın kıyaktır dokunur cana
Güzellik yakışır dünyada sana
Zayettin aklımı kıldın divane
Hubların sultanı senmisin dilber
Kadir mevlam seni övmüş yaratmış
Kadir mevlam seni övmüş yaratmış
Ebrulerin ak gerdana taratmış
O kara kaşların kıblegâh çatmış
Eyledin Ruhî yi divane dilber..
Hazreti peygambere na’tı mükemmeldir:
Yoktan bu âleme geldinişane
Hazreti peygambere na’tı mükemmeldir:
Yoktan bu âleme geldinişane
Çareler kılandır derde düşene
Ağladım yetiştim o âli şane
Derdime bir deva aman sevdiğim
Seher erdi misk-ü anber saçılır
Seher erdi misk-ü anber saçılır
Teninde yanakta güller açılır
Havz-u kevserinden bade içilir
Umarım lütfundan derman sevdiğim
Mehracına kabul buyurdu Mevlâ
Mehracına kabul buyurdu Mevlâ
Kemal-i sıfatla methetti âlâ
İsbatına delil sureyi esra
Mescid-i Aksa'da imam sevdiğim
Kâinat halkoldu anın nurundan
Kâinat halkoldu anın nurundan
Cem-i mahşer İsrafil in surundan
Halayık kalkınca anda yerinden
Çeker sancağını heman sevdiğim
Ağla Ruhî ağla gözlerin dolsun
Ağla Ruhî ağla gözlerin dolsun
Ahmed-i Muhtar a halin arz olsun
Dertli biçareye çareler kılsın
Şefaat fermanın alan sevdiğim..
Bir zamanlar Beylerin ikâmet ettiği Hardışı köyünün viran halini gören şair duygulanmış:
Çoktur Hardışı'nın ördeği kazı
Bir zamanlar Beylerin ikâmet ettiği Hardışı köyünün viran halini gören şair duygulanmış:
Çoktur Hardışı'nın ördeği kazı
Al yeşil giyinir gelini kızı
Ekmeğe şayandır ovası düzü
Paşalara hizmet gören Hardışı
Beyler konağına girmekte kuşlar
Beyler konağına girmekte kuşlar
Aldanma dünyaya bozuktur işler
Mevlâm nutuk verse söylese taşlar
Nice saltanatlar süren Hardışı
Süleyman Ruhî de bu halin gördü
Süleyman Ruhî de bu halin gördü
Viran taşlarından sualin sordu
Ehl-i sahavetde beyler var idi
Neden konakların viran Hardışı
Eşi Büyük Hanımın ölümü ile feryad eder:
Akkoyun neslinden bir melek sima
Eşi Büyük Hanımın ölümü ile feryad eder:
Akkoyun neslinden bir melek sima
Nur ile münevver kurulmuş bina
İşveli sultanım yeşilbaş suna
Çok şükür Mevlâ'ya, yare yetiştim
Kalbime ciladır o siyah muyu
Kalbime ciladır o siyah muyu
Dengime muvafık olmaktı suyu
Derecesi âli pek güzel huyu
Bu ne nimet bir şikâre yetiştim
Kadir mevlam anı öğmüş yaratmış
Kadir mevlam anı öğmüş yaratmış
Nevresle nevcivan nurlara batmış
Ruhî der feryadım cihanı tutmuş
B… yetiştim.
Bir hicviyesi;
Seçemez olduk da gedayı, bayı
Bir hicviyesi;
Seçemez olduk da gedayı, bayı
Eşek merhabadan ne anlar deyi
Aslı insan ama kendisi ayı
Lafizer kemeri kuşanmak olmaz
Harabat ehlini elden bırakma
Harabat ehlini elden bırakma
Eşeğin boynuna hamayıl takma
Eski çingenenin yüzüne bakma
Mayası bozuğa düşermek olmaz
Üstü parlak olan seçkine çıkar
Üstü parlak olan seçkine çıkar
Söz söyleme bilmez hatırdır yıkar
Bu rumuzu ancak arifler çakar
Ruhî der sözümden gücenmek olmaz..
Büyük ihtimal kıtlık yıllarında çay ve şekerin çok pahalı, zor bulunur olduğu zamanda yazdığı şiir:
Bardak, demlik bundan sonra dinlensin
Büyük ihtimal kıtlık yıllarında çay ve şekerin çok pahalı, zor bulunur olduğu zamanda yazdığı şiir:
Bardak, demlik bundan sonra dinlensin
Çay, şeker yok, gönül nasıl eğlensin
Tiryakiyem bu destanım söylensin
Yahşi günlerimiz yamane düştü.
Yüz otuz kuruşa bir kilo şeker
Yüz otuz kuruşa bir kilo şeker
Çaya meftun olan gör ki ne çeker
Çiftçiler bu sene pancar çok eker
Her günümüz tipi, borana düştü
Şair Ruhî çokca içerken çayı
Şair Ruhî çokca içerken çayı
Ansızın kırıldı dezgâhın yayı
Çayla şeker oldu pek kabadayı
Fakir olan müşkül zamana düştü.
Sözün sonu sevdayı anlatan dörtlüğü olsun:
Sevda dedikleri zehir tikâni
Sözün sonu sevdayı anlatan dörtlüğü olsun:
Sevda dedikleri zehir tikâni
Çekmeyen ademler ne bilir ani
Çeker damarlardan kurutur kanı
Yanar ama serde duman görünmez.