Son yıllarda “hacamat” yaptıran yaptırana şifa diye… Meslek kuruluşları bile var bu hacamatçıların.
Dahası, “2011’de ‘Kanıta Dayalı Geleneksel Tıp’ Sempozyumu, 2012’de ikincisi yapıldı. 2015 yılında ise ‘Tıbbı Nebevi Konferansı’ düzenlendi. Bu konferanslarda ‘himaye’ edici rolüyle Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun eşi Dr. Sare Davutoğlu öne çıkmıştı.

Sare Davutoğlu gibi, pozitivist eğitimden geçmiş doktorların bilim öncesi zamanların tıbbını diriltmek ya da güncellemek için kanıt arayışında oldukları bir konferansa beşeri veya nakit bir sermaye sağlamaları ilk bakışta manidar gelebilir. Ama hacamatın faydasını kanıtlamak gibi modern bir kaygının tatmin edilmesine de odaklı görünen refleks, daha konferansın ‘Tıbbı Nebevi’ (Peygamber tıbbı) olan başlığında çözülmüştür zaten. Bu tür bir tıbbın insan sağlığına faydası konusunda bunun peygamber tavsiyesi olduğu dışında başka bir kanıt bulamayanların eninde sonunda referans verdiği kaynaklar da üçüncü el hadis yazıcılığından olmuştur. Olmasa da, Ortadoğu Orta Çağı’nda bu tıbbın bir seçenek olarak ortaya çıktığını iddia etmek için ya kötü niyetli olmak ya da tarihi bilinçli olarak ters yüz etmek gerekir.

Bu türden fesat bir kanıtçılık, dünyanın düz olduğunu söyleyerek ispatı hiçe sayan AKP yöneticisinin münferit olmayan gericiliği arasında uzun bir yol olmadığını göstermekten başka bir sonuç vermiyor elbette.”(1)

İsmailağa cemaatinin web sitesinde hacamatın yararları  şöyle sıralanıyor: Kılcal damarlardaki tıkanıklığı açar, kan ve dokulardaki gaz ve toksinlerin atılmasını sağlar, kaslardaki sertliği ve ödemi çözer, kan üretiminden sorumlu organları (kemik iliği, karaciğer, dalak) uyarır; bağışıklık sistemini kuvvetlendirir, vücuda direnç kazandırır; ağrıları giderir, hastalıkları önler; bel tutulması, eklem ağrısı, baş ağrısı, bel-boyun fıtığı ve kireçlenmeye bağlı ağrıları giderir; kaygı bozukluğu, depresyon ve korkulara karşı etkilidir; dalak ve karaciğer hastalıklarını tedavi eder; tansiyonun dengelemesine yardımcı olur; zehirlenmeye karşı etkilidir; büyü ve sihire karşı etkilidir; aklı, hafızayı ve anlayışı artırır; migreni giderir; çıban, sivilce, kist ve tümöre iyi gelir; enerji ve key (canlılık) yollarındaki akımı düzenler; kan damarlarının tıkanmasını önler; dikkati artırır.

Abartıp durmuşlar, öyle abartmışlar ki “büyü ve sihire karşı etkili olduğu, hafızayı ve anlayışı artırdığı”nı bile iddia etmekteler.

Peki doğru mu bunlar? Hayır!

Çağrı Mert Bakırcı’nın www.evrimagaci.org’da yazdıklarına bakmamız bu “hayır”ın gerekçesi bakımından yeterli olacaktır:

“Mit: ‘Hiç öyle tıbba falan gerek yok. Hacamat delilikten cüzzama, gece körlüğünden baş ağrısına, diş hastalıklarından göz hastalıklarına, kanserden kısırlığa, mideden romatizmaya, bağırsaklara, böbreklere ve zihinsel hastalıklara kadar 70'ten fazla hastalığın tek başına tedavisidir!’

Gerçek: Hacamatın bugüne kadar istikrarlı bir şekilde her hastada tedavi edebildiği tek bir hastalık dahi bulunmamaktadır. Hacamatla ilgili söylenenler sadece şehir efsaneleri ve anekdotal anlatımlardır. Bunların bilimsel hiçbir geçerliliği olmadığı gibi, hacamatı geçerli bir tedavi yöntemi olarak sunmak için kullanılamazlar.

Bilgi-1: Hacamat, ya da kan kupalama (bardak çekme, kupa çekme) tedavisi, içerisindeki hava ısıtılmış ya da emilmiş kapların vücuda yerleştirilmesi sonucunda oluşan basınç farkından ötürü kanın kılcal damarların çatlamasıyla deriden dışarı sızması yöntemiyle yapılan antik bir ‘alternatif tıp’ (sahtebilim) yöntemidir. Vücuda yerleştirilen bardak benzeri kaplar çeşitli bölgelerde 5-15 dakika boyunca bırakılır ve bu süre boyunca kişi, söz konusu kapların içerisine doğru yavaşça kanar. Bu kanama sayesinde bağ doku ve kaslar gibi yapıların iyileştiği iddia edilmektedir. Kanamanın varlığına veya yokluğuna bağlı olarak "kuru" veya "ıslak" hacamat yöntemleri bulunmaktadır. Hacamat, Arapçadaki el-hacm, yani "emmek" sözcüğünden türetilmiştir.

Bilgi-2: Her ne kadar din tüccarları tarafından dini bir uygulama gibi pazarlanmaya çalışılsa da, söz konusu sahte tedavi yönteminin tarihi Milattan Önce 3000'li yıllara kadar, yani modern zamanlarda kabul gören dinlerin yaratılmasından çok daha önceye kadar girmektedir. En güvenilir kanıtlar arasında, hacamat uygulamasının MÖ 1550 yılında Antik Mısır'da uygulandığına dair bilgiler barındıran Ebers Papirüsleri bulunmaktadır. Ayrıca Çin'de MÖ 1000'li yıllarda bile bu yöntemin uygulandığına dair arkeolojik kanıtlar bulunmaktadır. Antik Yunan'da Hipokrat'ın MÖ 400 yılında iç hastalıkları ve yapısal problemleri tedavi etmek için hacamat yöntemine başvurduğu bilinmektedir. İslam coğrafyasında ise hacamatın tavsiyesine dair ilk izlere MS. 7. yüzyılda İbn-Abbas'a kadar gitmektedir.

Bilgi-3: Hacamatın tıbbi faydaları olup olmadığı konusu, yöntemi ciddiye alıp da hakkında araştırma yapan bilim insanı sayısının oldukça az olmasından ötürü bir miktar muğlaktır. Dahası, böyle bir metodun etkili olup olmadığını anlamakta kullanılan çifte kör testinin uygulanması da mümkün değildir; zira terapistin böyle bir konuda "kör" olarak araştırma yapması imkansızdır. Ancak 2008 yılında Viyana Üniversitesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Bölümü eski başkanı ve Exeter Üniversitesi Tamamlayıcı Tıp Bölümü eski profesörlerinden olan akademik hekim ve araştırmacı Edzard Ernst'ün kaleme aldığı "Kandır ya da Tedavi Et" başlıklı kitapta anlatıldığı üzere, hacamatın herhangi bir tıbbi fayda sağladığına dair bugüne kadar ortaya konmuş hiçbir bilimsel araştırma bulunmamaktadır. Kitapta, bugüne kadar yapılan konuyla ilgili tek kontrollü deney sonucunda, hacamatın ağrı ve acıda herhangi bir azalmaya neden olmadığının tespit edildiğini ilan etmektedir. Amerikan Kanser Derneği, hacamatın kanseri tedavi etmek bir yana dursun, herhangi bir sağlık faydası olduğuna dair hiçbir bilimsel veri olmadığını ilan etmiştir. Dahası, söz konusu uygulamanın deride yanıklara neden olarak hastalara daha fazla zarar verebileceği konusunda da halkı uyarmışlardır.

Bilgi-4: Hacamat savunucularının bilimsel arenada kendilerine yer bulabilmek adına en sık kullandıkları kaynak, 2012 yılında yapılan ve PLOS One dergisinde Huijian Cao, Xun Li ve Jianping Liu tarafından yayınlanan ‘Hacamatın Verimliliğine Dair Güncellenmiş Bir Araştırma’ başlıklı makaledir. Söz konusu makalede, hacamatın birkaç tıbbi sorunu tedavi ettiğine dair bulgular ortaya konmuştur. Her ne kadar hacamat savunucuları bu veriye heyecanla sarılmış olsalar da, makalenin tümünü okumamış olmalarından kaynaklı bir sorun bulunmaktadır. Araştırmacılar, bulgularının istisnasız her birinin çok yüksek miktarda istatistiki önyargı riski taşıdığını, dolayısıyla nihai bir cevap bulmanın mümkün olmadığını makalelerinde belirtmişlerdir. Yapılan bazı diğer araştırmalar, hacamatın çok zayıf veya obez insanlarda son derece riskli bir uygulama olduğunu göstermektedir.

Bilgi-5: Hacamat ile ilgili günümüze kadar yapılmış en kapsamlı araştırma 2014 yılında yapılmıştır. Bu araştırmada, Klinik Uygulama Yönergesi (KUY) takip edilerek o tarihe kadar konuyla ilgili yapılmış sistematik inceleme ve meta-analiz sonuçları değerlendirilmiştir. Araştırmaya katılan toplamda 13 KUY'dan sadece 1 tanesi hacamatın işlevsel olabileceğini ileri sürerken, 12 tanesi ya tamamen işlevsiz olduğu ya da herhangi bir şey belirtmek için yeterli veri bulunmadığı sonucuna varmıştır. University College London'dan farmakoloji profesörü David Colquhoun şöyle söylemektedir:

‘Hacamatın hiçbir mantığı bulunmamaktadır. Kanamayla tedavi etmek, 18. yüzyılda yaygın olarak kullanılan bir yöntemdi. Ta ki, bu yöntemin zararlı olduğu tespit edilene kadar! Vücudunuza bir emme kabı koymak derinin sıkışmasına neden olur ve bu da kan akışını arttırır. Ancak bunun herhangi bir hastalığı tedavi ettiğini düşünmek gülünçtür. Bunun hiçbir geçerli yolu bulunmamaktadır ve insanları kandırarak onların paralarını çalmak için uydurulmuş dahiyane yöntemlerden bir diğeridir.’

Bilgi-6: Hacamatın işe yaradığı iddiası, diğer sahte bilim uygulamalarında da olduğu gibi, halk arasında yayılan hatalı inançların plasebo etkisinden (tedavi gördüğünü düşündüğünüz için iyileşmekten) kaynaklanmaktadır. Aslında hacamat uygulama olarak işe yaramamaktadır; ancak bunun işe yaradığına fazlasıyla inanan (veya işe yaramasına umut bağlayan) insanlar tarafından bu tedaviye başvurulduğu için, hiç tedavi olmamaya göre kısmen yüksek bir iyileşme oranı görülmesi olasıdır. Lakin bir yöntemin tıbbi olarak geçerli bir tedavi yöntemi olabilmesi için, sadece tedavi olmamaya nazaran daha yüksek iyileşme oranlarına sahip olması yeterli değildir. Zira bunu herhangi bir plasebo yöntemiyle rahatlıkla başarabiliyoruz. Bir metodun geçerli bir tıbbi tedavi yöntemi olması için, o metodun plasebo tedavisinden de en azından istatistiki olarak dikkate değer bir miktarda daha etkili olması gerekmektedir. Hacamatın bu şekilde bir yöntem olduğuna dair hiçbir güvenilir bilimsel veri bulunmamaktadır. Dolayısıyla hacamatın işlevsel bir tıbbi tedavi yöntemi olduğunu düşünmek tamamen hatalıdır.

Profesör Ernst şöyle söylemektedir:

‘Hacamatın herhangi bir hastalığı tedavi ettiğine dair hiçbir iyi kanıt bulunmamaktadır. Tabii ünlülerin dikkat çekme merakını tatmin etmekten başka...’"

1) Nuray Sancar-Evrensel Gazetesi 7.2.2018