“Ekonomimizi dayayacağımız kurallar, doğrudan doğruya memleketimiz topraklarını koklayarak ve bu topraklarda bizzat çalışan insanların sözlerini işiterek oluşturulacaktır.” Atatürk

İzmir’de toplanan Türkiye İktisat Kongresi’nde oybirliği ile kabul edilen Misak-i İktisadi’nin esasları, dünyaya parmak ısırtan bir Kurtuluş Savaşı yapan Türk Ulusu’nun düşmanı denize döktüğü yerden, tüm dünyaya ilan ettiği bir siyasal, kültürel ve ekonomik bağımsızlık bildirisidir. İşte o Misak-ı İktisadi’nin tam metni:

Madde 1: Türkiye, milli sınırlar içinde, lekesiz bir bağımsızlık ile dünyanın barış ve gelişme unsurlarından biridir.

Madde 2: Türkiye halkı, ulusal egemenliğini, kanı ve canı pahasına elde ettiğinden hiçbir şey feda etmez ve ulusal egemenliğe dayanan meclis ve hükümetine daima güvenir.

Madde 3: Türkiye halkı, tahribat yapmaz, imar eder. Bütün çalışması memleketi iktisaden yükseltmek amacına yöneliktir.

Madde 4: Türkiye halkı, sarf ettiği eşyayı mümkün mertebe kendi yetiştirir. Çok çalışır, vakitte, servette ve ithalatta israftan kaçar. Milli üretimi sağlamak için geceli gündüzlü çalışmak şiarıdır.

Madde 5:Türkiye halkı, servet bakımından bir altın hazinesi üzerinde oturduğunu bilir. Ormanlarını evladı gibi sever, bunun için ağaç bayramları yapar, yeniden orman yetiştirir. Madenleri kendi milli üretimi için işletir ve servetlerini herkesten fazla tanımaya çalışır.

Madde 6: Hırsızlık, yalancılık, riya ve tembellik en büyük düşmanımız, bağnazlıktan uzak, dindarane bir davranış her şeyde esasımızdır. Her zaman yararlı yenilikleri severek alırız. Türkiye halkı inanlarına, topraklarına, şahıslarına ve mallarına karşı yapılan düşman fesat ve propagandalarından nefret eder ve daima bunlarla mücadeleyi bir görev bilir.

Madde 7: Türkler, irfan ve marifet ışığıdır. Türk, her yerde hayatını kazanabilecek şekilde yetişir fakat her şeyden önce memleketinin malıdır. Eğitime verdiği kutsallık dolayısıyla Mevlid ve Kandil gününü aynı zamanda kitap bayramı olarak kutlar. 

Madde 8: Birçok harpler ve zaruretlerden dolayı eksilen nüfusumuzun fazlalaşmasıyla birlikte, sağlığımızın, hayatlarımızın korunması en birinci emelimizdir. Türk, mikroptan, pis havadan, salgından ve pislikten çekinir. Bol ve saf hava, bol güneş ve temizliği sever. Ecdat mirası olan binicilik, nişancılık, avcılık, denizcilik gibi beden eğitiminin yapılmasına çalışır. Hayvanlarına da aynı dikkat ve önemi göstermekle kalmaz, cinslerini düzeltir ve sayılarını çoğaltır.

Madde 9: Türk, dinine, milletine, toprağına, hayatına ve kurumlarına düşman olmayan milletler ile her zaman dosttur. Yabancı sermaye aleyhinde değildir. Ancak kendi yurdunda kendi diline ve yasasına uymayan kuruluşlarla ilişkide bulunmaz. Türk, bilim ve sanat yeniliklerini nerede olursa olsun, doğrudan doğruya alır ve her türlü ilişkide fazla aracı istemez.

Madde 10: Türk, açık alın ile serbest çalışmayı sever, işlerde tekel istemez.

Madde 11: Türkler, hangi sınıf ve meslekte olurlarsa olsunlar, candan anlaşırlar. Meslek, zümre itibariyle el ele vererek birlikte, memleketini ve birbirlerini tanımak, anlaşmak için seyahatler ve birleşmeler yaparlar.

1923-1929 arasında Birinci İzmir İktisat Kongresi kararları ışığında tipik bir kapitalizm uygulanmaya çalışılmış, fakat ekonominin iki temel girdisi sermaye ve yetişmiş insan gücü yeterli olmadığından tarım dışında tam bir başarı elde edilememiştir. Bununla birlikte disiplin ve istikrarlı bir ekonomi yöntemi uygulandığından dünyayı alt-üst eden 1929 ekonomik buhranından en az zararla çıkması mümkün olmuştur.
 
1923-30 döneminde devlet işletmeciliği mümkün olan en alt düzeyde tutulduğu halde, özel sektör çeşitli teşvik tedbirleriyle desteklenmiştir. “Teşvik-i Sanayi Kanunu” (1927) özel yerli sanayiciye çok geniş himaye, teşvik ve özel imkânlar sağlıyordu. Bunun yanında yeni rejimin yabancı sermayeyle de ilişkileri kopuk değildir. (...) İktidar yabancı sermayeyle ilişkilerin bütünüyle koparılmasını istememiş, yalnızca biçimsel bir değişiklik öngörülmüştür. Yani, o zamana kadar yabancı sermayeyle ilişkileri olan gayrimüslim burjuvazinin yerine Türk müteşebbislerin geçmesi esas alınmıştır. Kısacası bu ilişkiler azınlıklar yerine, bizzat sürdürülmek istenmiştir. Yönetimin asıl duyarlı olduğu alan siyasi bağımsızlıktır. Kapitülasyonlar döneminde olduğu gibi siyasi bağımsızlığı sınırlayacak dış ekonomik ilişkilerden de sürekli kaçılmıştır. 

İzmir İktisat Kongresi’nin iktisadi kararları olarak şunları sayabiliriz:


- Öncelikle ham maddesi yurt içinde yetişen ve yetiştirilebilen sanayi dalları kurulacaktır.
- Kısa sürede küçük işletme ve el tezgâhlarından büyük işletmelere geçilecektir.
- Özel sektörün kuramadığı işletmeleri devlet kuracaktır.
- Dış rekabete dayanabilmek için sanayi bir bütün halinde kurulacaktır.
- Yabancıların kurduğu tekellerden kaçınılacaktır.
- Demiryolu inşaatı programa bağlanacaktır.
- Yerli üretimin geliştirilmesine çalışılacaktır.
- Lüks ithalattan kaçınılacaktır.
- Ekonomik gelişmeye katkısı olmak koşuluyla yabancı sermayeye izin verilecektir.
- Reji idaresi ve yönetimi kaldırılacaktır.
- Tütün tarımı ve ticareti serbest olacaktır, ihraç edilen tütünün işlenmiş olması gerekmektedir ve vergileri tüketiciden alınacaktır.
- Aşar kaldırılacak, yerine uygun bir vergi konulacaktır.
- Temettü vergisi gelir vergisine dönüştürülecektir.
- İç gümrükler kaldırılacak, koruyucu gümrük tarifeleri kabul edilecektir.
- Ziraat Bankası yeniden düzenlenecektir.
- Sanayicilere kredi vermek üzere bir Sanayi Bankası kurulacaktır.
- Teşvik-i Sanayi Kanunu’nun günün ihtiyaçlarını karşılar hale getirilmesi ve beş yıl sonra 25 yıl süreyle uzatılması sağlanacaktır.
- Türk limanlarında kabotaj hakkı sağlanması ve demiryolu, limanlar ile diğer ulaşım altyapısı geliştirilecektir.
- İşçilerin çalışma saatleri düzenlenecek ve 18 yaşından küçükler çalıştırılmayacak, haftada 1 gün çalışanlara tatil imkânı verilecektir.
- “Amele” kavramı yerine “İşçi” kavramı kullanılacaktır.
- Tüm işgücüne sendika hakkı tanınacaktır.

İzmir İktisat Kongresi sonrası Lozan Antlaşması imzalanmış, Türkiye Cumhuriyeti’nin sınır çizgileri dâhil tüm varlığı batılılarca kabul edilmişti. Alınan kararlar gereğince Reji idaresine son verilecek, tütün ekimi ve ticareti serbest bırakılacaktı.

Peki neydi bu “Reji”, neden kurulmuş, neler yapmıştı?
1883 yılında Osmanlı tütün gelirlerinin toplanması için Osmanlı Bankası aracılığıyla bir Avrupa şirketine yetki verilmişti. Bu şirketin adı Reji idi. Avrupalı finans ve yatırımcı grupların oluşturduğu bir şirketti. Osmanlı’nın tüm tütünleri, yani stokta bulunanlarla gelecekte ekilecek ve işlenecek tütünler, tekel konumundaki bu Reji Şirketi’nce alınacak, bunun karşılığında Duyunu-u Umumiye İdaresi’ne her yıl 750 bin lira ile ayrıca kârdan belirli bir oranda pay verilecekti. Böylece, Osmanlı Hükümeti’nin borçlarına mahsuben tüm tütünlerine el konuluyor, kendisine de “devede kulak” mesabesinde bir pay bırakılıyordu. Reji Şirketi, bu görevini son derece gaddarca yaptı. Tütün kolcuları, bir kilo tütün kaçıran Türk köylüsünü bile alnından vurmaktan çekinmediler.

İzmir İktisat Kongresi’nde kurtulmaya karar verdiğimiz, Lozan sonrası kurtulabildiğimiz bu Reji, işte böyle bir Reji idi. Reji’den İnhisarlar İdaresi’ne yani Tekel İdaresi’ne geçtik. Türk, tütününün egemeni oldu böylece. Bugün yeniden uluslararası tütün tekelleri cirit atıyorlar ülkemizde. Bizim Tekel’imiz ise yok artık, özelleştirme adı altında yok edildi.