Sayın Valim; belki de ülkemizin en küçük şehirlerinden olup, ancak etkisi en büyük şehirlerinden biri Bayburt’tur. Gerek bağrından çıkan insanların kendisine bağlılığı, gerekse manevi iklimi ve verdiği göç sayısının çokluğu; Bayburt’un etkinliğini artıran sebepler olarak ortaya çıkıyor. Ancak ne yazık ki temsil ettiği misyon ile paralel olmayan bir ekonomik gelişmişlik düzeyine ulaşamamış olması, hem ülkemiz açısından bir kayıp ve hem de biz Bayburtlular için bir utanç vesilesidir.
Sayın Valim; belki de ülkemizin en küçük şehirlerinden olup, ancak etkisi en büyük şehirlerinden biri Bayburt’tur. Gerek bağrından çıkan insanların kendisine bağlılığı, gerekse manevi iklimi ve verdiği göç sayısının çokluğu; Bayburt’un etkinliğini artıran sebepler olarak ortaya çıkıyor. Ancak ne yazık ki temsil ettiği misyon ile paralel olmayan bir ekonomik gelişmişlik düzeyine ulaşamamış olması, hem ülkemiz açısından bir kayıp ve hem de biz Bayburtlular için bir utanç vesilesidir.
Dünya yüzünde hiçbir coğrafi bölge diğerine göre üstünlüğe sahip değildir. Her bölgenin kendisine göre üstünlükleri ve zayıflıkları vardır. Önemli olan sahip olduğunuz varlıkları ekonomik değere dönüştürebilmektir.
Bayburt insanının sahip olduğu erdemler, gerçekten çok üstün insanlık değerleridir. Rahmetli ninemin güzel bir anekdotu vardır. Hala bir fıkra gibi anlatılır beldemizde…..
Yıl 1965 senesiydi, babam ilk kez radyo almıştı evimize, radyoyu dinlemeye başladığımızda rahmetli ninemin hoşuna giden bir türkü çıkmıştı radyoda, türküyü duyan ninem; “kapat kızım kapat, misafir gelince dinleriz” demişti kızına…
Hoşuna giden türküyü bile misafirine saklayan bir medeniyet zirvesi… Bundan daha yüksek insanlık değeri var mıdır? Ninemin okuma yazması yoktu, hayatında tek gittiği yer ise, beni okutmak için kışları geldiği Bayburt şehri idi. Hatta bir keresinde okuldan kaçıp sinemaya gitmiştim, geç kalınca zavallı beni aramaya çıkıp, Bayburt’ta kaybolmuştu… Şimdi bir karşılaştırma yapacak olsak, kim cahil kim aydın? Keşke cehalet sadece okuma yazma bilmemek olsaydı! Oysa okumuş, yazmış ve hatta mürekkep yalamış nicelerinden çıkmadı mı en büyük insanlık düşmanları?
Devlet eliyle zenginleşme dönemi bitmiştir. Artık hazineyi tırtıklayarak gelişme sağlamak mümkün değildir. Çünkü böyle bir kaynak yoktur. Yıllarımızı borçlanarak, geleceğimizi ipotek altına alarak kendimize ekonomik refah yaratarak geçirdik. Bugün yaşadığımız ekonomik gelişmişlik düzeye hak ettiğimiz bir düzeye yansıtmıyor. Bu borç gelecek kuşakları ve ülkemizi ipotek altına itmekte, elimizi ele güne karşı zayıflatmaktadır. Kim yedi bu paraları derseniz, hepimiz…
Ekonomik gücü olduğu halde cebinde yeşil kart ile dolaşan sahtekar vatandaş, devlette işim olsun diye kırk kapıyı zorlayıp işe girdikten sonra, ayaklarını duvara dayayıp çalışmayan memur, hasta olmayan insana rapor yazıp evine gönderen doktor, ekmediği araziye teşvik alma peşinde koşan çiftçi, kazandığı paradan vergi kaçıran mükellef, at etini yutturan kasap, kendi bankasını soyan işadamı, hazineyi soydurmayı marifet sayan siyasetçi, derste uyuyan öğretmen, işinde kendini geliştirmeyen kaytarma peşindeki çalışan ve daha sayısız örnek…
Bakınız sayın Valim; geçtiğimiz günlerde Bayburt’ta kaçak elektrik oranının % 20 olduğunu öğrendiğimde şok oldum. Buna inanmak istemiyorum. Umuyorum ki bu istatistik doğru değildir… Hep birlikte yiyip yuttuk, şimdi ülkemiz dünyanın en borçlu ülkelerinin başında geliyor ve bu durumdan kurtulmak için insanüstü mücadele veren bir avuç insan… Böyle olmaz ki, herkesin bu işin bilincinde olması lazım, işçi daha fazla istiyor, emekli daha fazla istiyor, memur daha fazla istiyor, çiftçi daha fazla istiyor… İstemek güzelde nereden gelecek bu yoğurdun bolluğu, Ankara’da bitmez tükenmez bir hazine kaynağı yok ki…
Sanki gökyüzünden para giriyor hazineye bizde onu tüketmekle mükellefiz! Bürokraside moda idi bir zamanlar, şimdi nasıl bilmiyorum… Yıl sonu yaklaştı mı tahsisat geri gitmesin diye, harcamalar artırılıp, para bitirilmeye çalışılır ki, gelecek yılın tahsisatı düşmesin diye, böyle zihniyet olur mu?
Sayın Valim; sizin tasarruf ettiğiniz tahsisatları geriye göndereceğinizi biliyorum. Lütfen bırakın bir daha ki senenin tahsisatı düşsün. O bizim paramız hepimizin, çarcur etmeye kimin ne hakkı var? Sayın Valim; lütfen benim doğduğum şehirde elektrik hırsızı olmasın, yeşil kart hırsızı da olmasın, ihtiyacı olmadığı halde kimse kömür yardımı da almasın. Devleti kandırıp alan olur ise de zıkkım olsun!!!
Askere gidip şehit olmak ile övünmek ne kadar kutsal ise; devlet hazinesinden para almadan ayakta durmak ta o kadar kutsaldır ve övünülmeye değer bir duruştur. Bayburt’a yakışan duruş devlet hazinesinden beş kuruş yardım ve destek olmadan ve hatta o hazineye para koymak olmalıdır. Elbette ki bunun için çok çalışmak ve üretmek gerek.
Sayın Valim; rahmetli babaannem sevdiği türküyü bile misafirine saklardı… Şimdi deveyi amuduyla götürüp doymayanların dünyasına inat….
Sevgilerimle.
NOT: Bu makaleyi Bayburt Valimiz Kerem Al beye ithafen kaleme aldım. Özellikle yerel yayınlara yazı yazmak gerçekten çok zor… Ancak sayın Valimin okuyucum olduğunu öğrendiğimden beri, yazmak için vakit bulamadığım yazıyı niyahet yazmayı başardım. Bu vesile ile sevgili Kerem Al’a sevgi ve saygılarımı gönderiyorum.