İsviçre’de camilere minare yapılmasının halkoyuna sunulması demokrasilerinin iflasının ilanıdır. Halkın çoğunluğunun verdiği ret oyu ise Avrupa halklarının demokrasiyi özümsemek için daha çook fırın ekmek yemeleri gerektiğinin göstergesidir. Çok mu sert oldu? Peki, başa dönelim... En başa...
İsviçre’de camilere minare yapılmasının halkoyuna sunulması demokrasilerinin iflasının ilanıdır. Halkın çoğunluğunun verdiği ret oyu ise Avrupa halklarının demokrasiyi özümsemek için daha çook fırın ekmek yemeleri gerektiğinin göstergesidir. Çok mu sert oldu? Peki, başa dönelim... En başa...
Ne diyorduk? Demokrasi her şeyden çok insan hak ve özgürlükleri değil miydi? Halkın kendi kendini yönetmesi veya halkın kendisini yönetenleri seçmesi yeterli olsaydı; Nazizmin, faşizmin, komünizmin ya da halkın çoğunluğunun oylarıyla iktidara gelen diktatörlerce yönetilen ülkelerin adı demokrasi olmaz mıydı?
İlerleyelim...
İnsan hak ve özgürlüklerinin ve önemlilerinden birisi de inanç ve inancını yaşama özgürlüğü değil miydi?
Peki o zaman nasıl olur da Müslümanların camilerine minare yapıp yapamayacakları halkoyuna sunulur? Sunulursa bunun adı demokrasi mi olur, çoğunluk diktatoryası mı?
Çağdaş demokrasilerde yöneticilerin halk tarafından seçilmesi, insan hak ve özgürlükleri, çoğulculuk ve katılımcılık diyerek tanımlardan söz edilir. Ama bunların en önemlisi insan hak ve özgürlükleridir. O yüzden de krallıkla yönetilen kimi Avrupa ülkelerinde bu durum demokrasiye bağdaştırılır. Yönetimde halkın seçtiklerinin ağırlığıyla kavramlar dengelenir. Ama, insan hak ve özgürlükleri tartışma ve yasaklama konusu olduğunda bunun dengelenmesi mümkün değildir.
İsviçre halkının çoğunluğunun zihni muhtevasının değiştiğini düşünelim. Kiliselere çan kulesi yapılması da halkoylamasına sunulursa ve yasaklanırsa durum ne olurdu? Olabilir mi?
Neden olmasın?
Ülkemizde kimilerinin "insanlığın ulaştığı en yüksek erdem düzeyi" olarak gördüğü Avrupa’nın bu en ileri ülkesinde ilginç işler vardır. Söz gelimi büyük şehirlerinde uyuşturucu kullananlar için parklar tahsis edilir, ama 1915 olaylarıyla ilgili görüş belirtmek yasaktır.
Kimi AB ülkelerinde de durum aynen böyledir.
Belki bu durumları anlamak gerekir. Ortalama bir insan ömrü kadar bir süre önce bu Avrupa ülkelerinde hem de seçimle totaliter diktatörlükler egemen olmadı mı? Halkların ve onlar içinden çıkan yöneticilerin olgunlaşması için anlaşılan daha çok zaman gerekecek...
Bize gelince, onların yanlışlarını asla örnek almadan ve bahane yapmadan yolumuzda yürümeliyiz. Eksikliklerimizi tamamlamalı, köklerimizden, kök değerlerimizden, tarihimizden ve maneviyat dünyamızın açılımlarından yararlanarak... Elbette insanlığın gelişme ve olgunlaşma ortalamasını göz önünden ayırmadan...
Bir de şu Avrupa’ya, AB’ye ve Batı’ya ve Doğu’ya ne teslimiyetle hayranlık, ne de husumete sebep olacak peşin karşıtlıkla bakmamalıyız, diyorum... İsviçre’de camilere minare yapılmasının halkoyuna sunulması demokrasilerinin iflasının ilanıdır. Halkın çoğunluğunun verdiği ret oyu ise Avrupa halklarının demokrasiyi özümsemek için daha çook fırın ekmek yemeleri gerektiğinin göstergesidir.
Çok mu sert oldu?
Peki, başa dönelim... En başa...
Ne diyorduk? Demokrasi her şeyden çok insan hak ve özgürlükleri değil miydi? Halkın kendi kendini yönetmesi veya halkın kendisini yönetenleri seçmesi yeterli olsaydı; Nazizmin, faşizmin, komünizmin ya da halkın çoğunluğunun oylarıyla iktidara gelen diktatörlerce yönetilen ülkelerin adı demokrasi olmaz mıydı?
İlerleyelim...
İnsan hak ve özgürlüklerinin ve önemlilerinden birisi de inanç ve inancını yaşama özgürlüğü değil miydi?
Peki o zaman nasıl olur da Müslümanların camilerine minare yapıp yapamayacakları halkoyuna sunulur? Sunulursa bunun adı demokrasi mi olur, çoğunluk diktatoryası mı?
Çağdaş demokrasilerde yöneticilerin halk tarafından seçilmesi, insan hak ve özgürlükleri, çoğulculuk ve katılımcılık diyerek tanımlardan söz edilir. Ama bunların en önemlisi insan hak ve özgürlükleridir. O yüzden de krallıkla yönetilen kimi Avrupa ülkelerinde bu durum demokrasiye bağdaştırılır. Yönetimde halkın seçtiklerinin ağırlığıyla kavramlar dengelenir. Ama, insan hak ve özgürlükleri tartışma ve yasaklama konusu olduğunda bunun dengelenmesi mümkün değildir.
İsviçre halkının çoğunluğunun zihni muhtevasının değiştiğini düşünelim. Kiliselere çan kulesi yapılması da halkoylamasına sunulursa ve yasaklanırsa durum ne olurdu? Olabilir mi?
Neden olmasın?
Ülkemizde kimilerinin "insanlığın ulaştığı en yüksek erdem düzeyi" olarak gördüğü Avrupa’nın bu en ileri ülkesinde ilginç işler vardır. Söz gelimi büyük şehirlerinde uyuşturucu kullananlar için parklar tahsis edilir, ama 1915 olaylarıyla ilgili görüş belirtmek yasaktır.
Kimi AB ülkelerinde de durum aynen böyledir.
Belki bu durumları anlamak gerekir. Ortalama bir insan ömrü kadar bir süre önce bu Avrupa ülkelerinde hem de seçimle totaliter diktatörlükler egemen olmadı mı? Halkların ve onlar içinden çıkan yöneticilerin olgunlaşması için anlaşılan daha çok zaman gerekecek...
Bize gelince, onların yanlışlarını asla örnek almadan ve bahane yapmadan yolumuzda yürümeliyiz. Eksikliklerimizi tamamlamalı, köklerimizden, kök değerlerimizden, tarihimizden ve maneviyat dünyamızın açılımlarından yararlanarak... Elbette insanlığın gelişme ve olgunlaşma ortalamasını göz önünden ayırmadan...
Bir de şu Avrupa’ya, AB’ye ve Batı’ya ve Doğu’ya ne teslimiyetle hayranlık, ne de husumete sebep olacak peşin karşıtlıkla bakmamalıyız, diyorum...