Kadın Milisler adlı romanımda Bayburt’taki, özellikle yaşadığımız yörelerdeki, Ermeni komitacılarının yaptıkları katliamları anlatmaya çalışmıştım.

Birinci Dünya Savaşı yıllarında sonuç almaya çalışan büyük devletler Ermenileri iyiden iyiye kışkırtmışlardı. Şımartmışlardı.

Büyük devletleri arka bulan Ermeniler de ellerine geçirdikleri fırsatı iyi kullanmışlardı.

Eli silah tutan herkes askere alındığı için köyler, kasabalar, şehirler savunmasız kalmıştı. Sadece kadınlar, çocuklar ve yaşlı insanlar vardı köylerde.

99 yıl geçmiş aradan. Büyük bir zaman değil aslında. Daha birkaç yıl öncesine kadar canlı şahitleri vardı yaşananların. Ermenilerin katliama, zulme, tecavüze uğrattığı insanların yaşadıkları korku dolu günleri bizzat dinleyen, o insanların torunları olan bizler, henüz hayattayız.

Romanda sözünü ettiğim Terzi Hasan, dedemdi. Dedem de Taşmağazalar’da yakılanlar arasında idi.

Devletimiz topyekûn saldırıya uğramıştı. Kendisine göre halkı zarar görmesin diye tedbir almaya çalışmıştı.

Yenilen bir devletin gücü ne olabilir ki! Yenilmişti zaten!

Canhıraş bir İstiklal Savaşı’ndan sonra çekildiğimiz Küçük Asya’da yeniden toprağı devlet yaparak yaşamaya başlamıştık.

Ancak, görüldüğü üzere düşmanın mücadelesi bitmedi.

Hem de düşman bugün daha kesin netice alıcı stratejiler uygulamaktadır.

Gizli ve sinsi mücadele yöntemleri uygulamaktadır.

Kendilerini Türk ve Müslüman olarak tanıtan öyle yetkililer, yazarlar, çizerler var ki; resmen haçları koyunlarından çıkıyor.

Gizli din taşıdıkları, gizli kimlik taşıdıkları için, bizden göründükleri için onların yaptıklarını anlayamıyoruz.

Birçok defa örnekler vererek anlatmıştım. TESEV sitesindeki yer adlarının değiştirilmesi ile ilgili olarak yapılan programları anlatmıştım. Elif Şafak olayını anlatmıştım. Bir zamanlar kitaplarında yazdıklarından dolayı mahkemelerde sürünüyordu Elif Şafak.

Nobel ödülü alan bir yazarımız vardı. Orhan Pamuk! Ne demişti; “Türkler 30 bin Kürt’ü ve 1.5 milyon Ermeni’yi katletmişlerdir.”

Aramızdan bu tip insanların çıkması, yetişme süreleri de dikkate alınırsa , düşmanın uzun soluklu mücadele içinde olduğu anlaşılır.

Daha önce silahlı hareketler yapmayı denemişlerdi. Birçok diplatımızı dünyanın her yerinde şehit etmişlerdi.

Şimdi mücadele şekli değişti. Hükümetlere sızdılar. Bürokrasiye sızdılar, basına sızdılar. Hatta sızmaya da gerek yok. Doğrudan doğruya kurdukları basın yayın organlarında açıkça mücadele etmektedirler.

Bugün gelinen noktada başbakanın çıkıp Ermenilere “taziye” sunması bence bu minvalde değerlendirilmelidir.

Bunun böyle olacağını defalarca anlatmıştım.

Bunu;
Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’i şehit kabul etmediklerinden anlamıştım.

Elif Şafak’ı protesto eden Kemal Kerinçiz gibileri Ergenekon tertibinden Silivri’ye tıkmalarından anlamıştım.

Milleti “hepimiz Ermeniyiz” diyecek hale getirmelerinden anlamıştım.

“Anadolu’da bir Türk’e karşılık üç Süryani ailesi, üç Ermeni ailesi yok edilmiştir” diyenlere karşı Türklerin en ufak bir protestoda bulunmamasından anlamıştım.

Azınlık Cemaatleri meselesinden anlamıştım.

Dicle Nehri’nin kenarındaki Mor Aho Kilisesi’nin yeniden ihya edilerek oraya bilmem kaç bin Süryani’nin devlet tarafından getirilmek istenmesinden anlamıştım.

Akdamar Kilisesi’nin devlet tarafından onarılarak Ermeni aleminin hizmetine sunulmasından anlamıştım.

Anadolu’nun her tarafında yerden biter gibi kiliselerin yükselmesinden anlamıştım.

Anlamıştım aslında. Ama bir türlü ANLATAMAMIŞTIM.

ANLATAMIYORUM.

Anlatmaya devam edeceğim. Tek başıma kalsam da mücadele edeceğim. Devletin yanlış yolda olduğunu anlatacağım. Bu kadar büyük hataları, ancak kimlikleri şüpheli olanların yapabileceğini anlatacağım. 

Türklerin Osmanlı devleti zamanından beri birçok hata yaptığını, bu hataları bugün daha elim ve daha vahim bir şekilde sürdürmeye devam ettiğini görmekten büyük üzüntü duyuyorum.

Bu yapılanları kabul etmiyorum.
Ermenilerden özür dilemeyi kabul etmiyorum.

Hükümetin Ermeni politikasını, Kürt politikasını kabul etmiyorum.

Sizleri de bu konuları bir daha, bir daha düşünmeye davet ediyorum. Bu durum hepimizin ölüm kalım davasıdır.

Kuzum siz de etrak-i bi idrak misiniz yoksa?