Birinci Dünya Harbi’nin gözyaşına ve kana boğduğu yerlerden biri de Bayburt’tur. 25 Şubat 1916 sabahı, Erzurum’un işgalinden sonra, 250 bin kişilik Rus orduları üç ayrı koldan taarruza geçtiler. Rus orduları Başkomutanı General Yudeniç, askerlerine, “Artık önümüzde Türk ordusu kalmamıştır. İstikamet Batı Anadolu!” demişti.

Yakup OkutmuşBirinci Dünya Harbi’nin gözyaşına ve kana boğduğu yerlerden biri de Bayburt’tur. 25 Şubat 1916 sabahı, Erzurum’un işgalinden sonra, 250 bin kişilik Rus orduları üç ayrı koldan taarruza geçtiler. Rus orduları Başkomutanı General Yudeniç, askerlerine, “Artık önümüzde Türk ordusu kalmamıştır. İstikamet Batı Anadolu!” demişti.

Bu söze; Kop dağlarının yalçın doruklarından, Miralay Sabri Bey komutasındaki Topçu birliklerimizin ateşi gürleyerek cevap verdi. Bu gürleyişte; “Bu topraklar ölüleri ile bir mezaristan olmadıkça, eli silâh tutan Mehmed’i ve Ayşe’si bu vatan için şehit olmadıkça buralarda bir yabancı ses, bir baykuş feryadı duyulamaz!” ifadesi yer alıyordu.



Halit Bey komutasındaki Milo taburları, Bayburtlu gönüllü müfrezeleri ile birleşerek Çoruh Müfrezesi adı altında Kop cephesinde yerlerini aldılar. Kop-İspir ve Mamahatun cephesinde, mücadele pek kanlı ve şiddetli oldu.



Tarihe ikinci bir Plevne olarak geçen Bayburt Savunması, ikiyüz bin üzerinde düşman kuvvetini bağlamış, altı ay süren direnme ile, Erzurum cephesinden çekilen Türk Ordusu’nun yeniden toparlanmasına ve Arabistan’daki askerlerimizin çekilmesine imkân sağlamıştır.



Bayburt, 16 Temmuz 1916 gününden itibaren bir yıl yedi ay beş gün düşman işgali altında kalmıştır. İşgalin acı günlerinde dahi, metanetini ve imanını asla kaybetmemiş, evvel Allah’a, sonra Milletine ve Ordusuna güvenmiştir.



İşte bu günlerde Erzincan’dan harekete geçen Türk Ordusu, Bayburt’un Milis kuvvetleriyle birlikte, 21 Şubat 1918’de şehri düşman işgalinden kurtarmıştır.



1916 yılının 16 Temmuz’undan, 1918 yılının 21 Şubat gününe gelinceye kadar akıp giden zaman içerisinde verilen mücadelenin bedeli Türk insanı için ağır olmuşsa da, tüm dünyaya bir kere daha iletilen mesaj değişmemiş, hürriyeti öz kardeş bilen Türk, ne işgale ve ne de esarete boyun eğmeyeceğini, kanının son damlasına kadar istiklâl mücadelesini sürdüreceğini haykırmıştır. Kop savunmasında nasıl ki altı ay en çetin şartlar altında Rus ordularına geçit vermeyip, yine onların şaşkın bakışları arasında bir destanı daha Türk Tarihine nakşetmişlerse; işgal günlerinde de, insanlıktan nasibini alamamış Ermeni çapulcularının savunmasız yaşlı, kadın ve çocuklar üzerinde oynadıkları çirkin oyunlara, geçmişin beraber yaşantılarına aldanarak katlanmak durumunda bırakmışlardır kendilerini.  

    

Yetimhanede süngülenerek öldürülen günahsız Türk çocuklarından ve Taşmağazalar’a doldurularak üzerlerine gaz dökülerek yakılmak istenenlerden hayatta kalanların, daha sonra burada görevli bir Rus hemşirenin hatıratında yer aldığı şekli ile, mezalim hikâyeleri nasıl ki zulmün aynası ve utanç tabloları olarak tarihe geçmişse; Kop Savunması, hem stratejik önemi ve hem de başarıya ulaşmış Plevne yakıştırması ile gururumuz olmuştur.



1963 yılında Kop Karataş Tepe üzerine yaptırılan Kop Şehitleri Anıtı da, hem Bayburtluların hem de yüce Türk Milletinin gurur abidelerinden biri olarak yükseltilmiştir. Savunma hattı boyunca ve altı ay süresince canlarını veren binlerce şehidi temsil eden bu Anıt, unutulmak için değil, unutulmamak ve gelecek nesillere de yakın tarihimizi aktarmak amacıyla, bu toprakları bizlere emanet edenlere minnet ve şükran duygularının bir ifade şeklinden başka bir şey değildir.



Yılda bir kere ama 20 Şubat tarihlerinde olduğu gibi değil, 16 Temmuz tarihlerinde özel bir gün olarak kutlanması ve özel bir program çerçevesinde “İkinci Plevne”nin tanıtılması çok daha isabetli olacaktır günümüzde...



Aksi takdirde, şimdi resmi kitapçıklarda yer almayan Kop Şehitler Anıtı, yarın herkesçe unutulacaktır.                        



Mart 2008

 

- - - -