Sanat ve müzikle, dolu dolu bir Bayburt hatırlattı gördüklerimiz… Ehram ve kilim tezgahlarını, yün taraklarını, eğirilen teşileri, dokunan çorap, eldiven ve kullukleri… Halkevi döneminin, çok dernekli dönemlerin sosyal faaliyetlerini; tertiplenen müzik eğlence geceleri… Futbol, boks, güreş, kayak ve dağcılık meraklısı gençlerimizi; olimpiyatlara iştirak edebilmiş sporcularımızı hatırlattı… Bugün zaman zaman mırıldandığımız türkülerimizi, Bayburt’a yadigar eden Rahmetli büyüklerimizi hatırlattı…

Yakup Okutmuş Sanat ve müzikle, dolu dolu bir Bayburt hatırlattı gördüklerimiz… Ehram ve kilim tezgahlarını, yün taraklarını, eğirilen teşileri, dokunan çorap, eldiven ve kullukleri… Halkevi döneminin, çok dernekli dönemlerin sosyal faaliyetlerini; tertiplenen müzik eğlence geceleri… Futbol, boks, güreş, kayak ve dağcılık meraklısı gençlerimizi; olimpiyatlara iştirak edebilmiş sporcularımızı hatırlattı… Bugün zaman zaman mırıldandığımız türkülerimizi, Bayburt’a yadigar eden Rahmetli büyüklerimizi hatırlattı…

 
 
 
“Zayoldum geze geze, 
Geldim Şingahın düze, 
Düğün kalmasın güze…”

diyerek veya,

“Yılan inceden öter…”

…nağmeleri ile Bayburt’a özgü sevilen türkülerimize imza atan 
Rahmetli Remzi Çavuldak ve Zakir Peksert amcalarımızı,
Halkevini, Folklör ve Turizm derneklerini, Saray Bahçesi ile Belediye Çayırı’nı,
sinema sahnelerini hayal meyal gözümüzün önüne serdi gördüklerimiz.

Kahvehane köşelerinde değil, boş zamanlarını cömertçe değerlendirebilen gençlerimiz, 
şimdi neden yok (?) sorusu ile mukayese ettik hayal-meyal…