’’Hart (Aydıntepe) isyanının Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı yapıldığı" birçok kaynak ve okul kitabında yer alarak kanaat haline gelmiş. Aydıntepeli Mikdat Aktaş’ın "Belgeler ve Nakiller Işığında Şeyh Eşref ve Hart Vakası’’ adlı eserinden öğrendiklerim ve rahmetli Nevzat Karaoğlu ile olayın baş kahramanlarından zamanın Hart Nahiye Müdürü Hakkı Hakkı Bey’in oğlu Osman Efendi'den dinlediklerim; olayın siyasi yönünden çok, zaaflardan beslenen insanî yönünün ağır bastığını gösteriyor.
1916 Bayburt Savunması'nın şehitlerinin açıkta kalmasına, bu savunmanın kitaplarda olmamasına ve akademik çevrelerce görmemezlikten gelinmesine, 1970'lerde Türkiye şampiyonu olan cirit sporunun 1992'ye kadar Bayburt merkez ve köylerden tamamen kalkmasına, mayıs ve eylül-ekim aylarında bağlarda ekili sebzenin dondan zarar görmemesi için en azından bu aylarda naylon sera kullanılamamasına ve Bedesten (Taşhan) gibi ayakta kalabilen pek az tarihi eserimizin yok olmasına yaptığım yazılı ve sözlü itirazın ilgililerce zaman içinde dikkate alındığını görmem; bu konuda da yazma cesaretini verdi.
1919 yılının kasım-aralık aylarında vuku bulan bu mühim olay; hükümet ve devlete karşı olmaktan ziyade; aylar önce başlayan Nahiye Müdürü ile Şeyh Eşref arasındaki sürtüşmelerin ve Şeyh Eşref ile; halk arasında 'cepheden her gelişte montunu çıkarınca her taraftan mermilerin yerlere döküldüğü’ gibi halleri efsane gibi anlatılan 1916 Bayburt Savunması'nın Komutanı Deli Halit Bey arasında, medrese öğrencileri ile ilgili anlaşmazlıkların zemin hazırladığı, kurtuluş mücadelesine zararı dokunan nahoş ve talihsiz bir olaydır. Arşiv ve belgelerden anlaşıldığına göre Şeyh, köydeki faaliyetlerinden dolayı ilk defa 1911 yılında şikâyet edilmiş. Bahsettiğim kitabın 57. sayfasında belgelere dayanılarak Dahiliye Nezareti Muhaberat-ı Umumiye Dairesi'nin 3 Haziran 1911 tarihinde Erzurum Vilâyetinden Eşref Efendi hakkındaki ihbarla ilgili gerekli tahkikatın yapılmasını istediği yazılı.
Hart’ta karakol komutanı olan Erzincanlı Salih Efendi'nin kız kardeşi ile Bayburt Savcısının oğlunun düğününde camiden alınan halıların sergen olarak kullanılarak üzerlerinde içki içilmesi ve cemaat camide iken davul-zurna çalınması olayların fitilini ateşliyor. Kilimler geri verilmesine rağmen çıkan kargaşada halk askerlerin silahlarını alıyor. Bayburt'tan gelen 50 kişilik müfrezeye ateş açılmasından sonra Binbaşı Nuri Bey ve Kaymakam Vekili nahiyeye gelmek zorunda kalıyor. Herşey düzeleceği sırada müritlerin ateş açması sonucu Nuri Bey'in şehit olması ile iş çığırından çıkıyor. Aydıntepe civarında Sürmene ve Bayburt'a bağlı dört-beş köyden gelen müritlerin şeyhin teslim olmasını istemeyen tavırları ve şeyhlerine haksızlık yapıldığına, onu korumaları gerektiğine olan inançları olayların büyümesinin diğer sebepleri.
Kâzım Karabekir, hadisenin hiç yoktan çıkışını mahallî memurlara ve sonradan birliği ile müdahil olan Şamlı Hasan Lütfü Bey'in tutumuna bağlıyor.. İstanbul Hükümeti adına tahkikat yapan Fevzi Paşa (Çakmak), Şeyh Eşref vakasında Millî Mücadelecilerden şüphelenirken; Millî Mücadele'nin önde gelenlerinden Kâzım Karabekir işin içinde İstanbul Hükümeti'nin olmasından kuşkulanıyordu. Mustafa Kemal Paşa ise bu işin bir an önce bitmesini istiyordu.
Henüz Sevr Antlaşması hüküm sürmesine ve ordunun top gibi ağır silahları bulundurup kullanması yasak olmasına rağmen, Deli Halit Bey'in direktifleri doğrultusunda açılan top ateşi sonucu; Şeyh'in, bazı çocuklarının, birkaç müridinin ölümü ve askerin Hart’a girmesi ile isyan sona eriyor. Hart ve civar köylerden 76 tutuklu önce Bayburt, sonra Erzurum'a götürülüyor. Bunlardan dokuzu Ağrı-Doğubeyazıt'ta idam ediliyor. 1921'de olaya karışanların dilekçe verip pişmanlık bildirmesi üzerine Meclis'ten çıkan yasa ile hepsi affediliyor.
İlginç bir ayrıntı; Şeyh'in Hasan isimli kardeşi bu olaydan birkaç yıl önce Kop müdafaası sırasında firar gerekçesi ile Deli Halit Bey'in bilgisi dahilinde yargılanıp idam edilmiş..
1916 Bayburt Savunması'nın şehitlerinin açıkta kalmasına, bu savunmanın kitaplarda olmamasına ve akademik çevrelerce görmemezlikten gelinmesine, 1970'lerde Türkiye şampiyonu olan cirit sporunun 1992'ye kadar Bayburt merkez ve köylerden tamamen kalkmasına, mayıs ve eylül-ekim aylarında bağlarda ekili sebzenin dondan zarar görmemesi için en azından bu aylarda naylon sera kullanılamamasına ve Bedesten (Taşhan) gibi ayakta kalabilen pek az tarihi eserimizin yok olmasına yaptığım yazılı ve sözlü itirazın ilgililerce zaman içinde dikkate alındığını görmem; bu konuda da yazma cesaretini verdi.
1919 yılının kasım-aralık aylarında vuku bulan bu mühim olay; hükümet ve devlete karşı olmaktan ziyade; aylar önce başlayan Nahiye Müdürü ile Şeyh Eşref arasındaki sürtüşmelerin ve Şeyh Eşref ile; halk arasında 'cepheden her gelişte montunu çıkarınca her taraftan mermilerin yerlere döküldüğü’ gibi halleri efsane gibi anlatılan 1916 Bayburt Savunması'nın Komutanı Deli Halit Bey arasında, medrese öğrencileri ile ilgili anlaşmazlıkların zemin hazırladığı, kurtuluş mücadelesine zararı dokunan nahoş ve talihsiz bir olaydır. Arşiv ve belgelerden anlaşıldığına göre Şeyh, köydeki faaliyetlerinden dolayı ilk defa 1911 yılında şikâyet edilmiş. Bahsettiğim kitabın 57. sayfasında belgelere dayanılarak Dahiliye Nezareti Muhaberat-ı Umumiye Dairesi'nin 3 Haziran 1911 tarihinde Erzurum Vilâyetinden Eşref Efendi hakkındaki ihbarla ilgili gerekli tahkikatın yapılmasını istediği yazılı.
Hart’ta karakol komutanı olan Erzincanlı Salih Efendi'nin kız kardeşi ile Bayburt Savcısının oğlunun düğününde camiden alınan halıların sergen olarak kullanılarak üzerlerinde içki içilmesi ve cemaat camide iken davul-zurna çalınması olayların fitilini ateşliyor. Kilimler geri verilmesine rağmen çıkan kargaşada halk askerlerin silahlarını alıyor. Bayburt'tan gelen 50 kişilik müfrezeye ateş açılmasından sonra Binbaşı Nuri Bey ve Kaymakam Vekili nahiyeye gelmek zorunda kalıyor. Herşey düzeleceği sırada müritlerin ateş açması sonucu Nuri Bey'in şehit olması ile iş çığırından çıkıyor. Aydıntepe civarında Sürmene ve Bayburt'a bağlı dört-beş köyden gelen müritlerin şeyhin teslim olmasını istemeyen tavırları ve şeyhlerine haksızlık yapıldığına, onu korumaları gerektiğine olan inançları olayların büyümesinin diğer sebepleri.
Kâzım Karabekir, hadisenin hiç yoktan çıkışını mahallî memurlara ve sonradan birliği ile müdahil olan Şamlı Hasan Lütfü Bey'in tutumuna bağlıyor.. İstanbul Hükümeti adına tahkikat yapan Fevzi Paşa (Çakmak), Şeyh Eşref vakasında Millî Mücadelecilerden şüphelenirken; Millî Mücadele'nin önde gelenlerinden Kâzım Karabekir işin içinde İstanbul Hükümeti'nin olmasından kuşkulanıyordu. Mustafa Kemal Paşa ise bu işin bir an önce bitmesini istiyordu.
Henüz Sevr Antlaşması hüküm sürmesine ve ordunun top gibi ağır silahları bulundurup kullanması yasak olmasına rağmen, Deli Halit Bey'in direktifleri doğrultusunda açılan top ateşi sonucu; Şeyh'in, bazı çocuklarının, birkaç müridinin ölümü ve askerin Hart’a girmesi ile isyan sona eriyor. Hart ve civar köylerden 76 tutuklu önce Bayburt, sonra Erzurum'a götürülüyor. Bunlardan dokuzu Ağrı-Doğubeyazıt'ta idam ediliyor. 1921'de olaya karışanların dilekçe verip pişmanlık bildirmesi üzerine Meclis'ten çıkan yasa ile hepsi affediliyor.
İlginç bir ayrıntı; Şeyh'in Hasan isimli kardeşi bu olaydan birkaç yıl önce Kop müdafaası sırasında firar gerekçesi ile Deli Halit Bey'in bilgisi dahilinde yargılanıp idam edilmiş..