Onları hepiniz tanıyorsunuz. Daha düne kadar her şey onlardan soruluyordu. Türkiye'nin takip etmesi gereken dış politikadan, ekonomik ve sosyal politikalara kadar her şeyi onlar biliyordu. Hatta onlar neredeyse "doğrunun sesi" değil, bizatihi kendisiyiler. 

"Cumhuriyetin burjuvazisi"
diyebileceğimiz imtiyazlı bir zümrenin çocukları olarak dünyaya gelmenin keyfini ve lüksünü, bugüne kadar yaşadıkları aşikârdı. İyi okullarda okumuşlar, genellikle devlet parasıyla yurtdışına gidip, "bilgi ve görgülerini artırıp" dönmüşlerdi. Öyle sıradan, devlet görevlerine talip olup, memurlaşacak halleri yoktu. Bu sebeple, ya yarı resmi yayın organı gazetede ya da "resmi ideolojinin liberal gazetelerinde" her birisine uygun bir pozisyon bulunmuştu. Bazıları ise, Hariciye, TRT, DPT gibi devlet kuruluşlarında özel konumlarda pozisyon almıştı. 

Eski Türkiye'nin "resmi aydınları" ideolojik olarak devletle aynı doğrultuda konumlanmışlardı. İdeolojilerinin "yapay, uyduruk bir sol"u yansıtmasının hiçbir önemi yoktu. Çünkü ülkeye "sol lazımsa solcu, sağ lazımsa sağcı olmaya" ayarlanmışlardı; ne var ki 60-70'li yılların dünyasında sol yükseldiği için onların yükselen bir siyasal çizgiyi takip etmeleri kaçınılmazdı. 

Aydın despotizmi 

Bu eski Türkiye'nin aydınlarının ideolojik formasyonunu belirleyen, birkaç faktörden bahsetmek mümkündür: Birincisi Batılılaşma akımıdır. Batı karşısında kaybetmiş ama sömürge olmamış bir ülkenin elitlerinin kendi halkına zorla uyguladığı "Batılılaştırma politikası" aslında düpedüz sömürgeciliğin birçok ülkedeki uygulamasından farklı değildi. Batı'dan farklı bir tarihe, kimliğe ve uygarlığa sahip olan Türkiye, zorla Batılılaştırılmaya çalışılırken bu resmi aydınlar bu politikaların hem yapıcısı, hem uygulayıcısı hem de savunucusu olmuşlardır. İkinci özellik bu aydınların halkla olan kültürel farklılığı ve çatışmasıdır. 

Türk halkı, Batı karşısında kendi kültür ve uygarlık değerlerinin kaynakları olan din ve tarihine sarıldıkça, Batı'ya yönelen resmi aydınlarla arasındaki toplumsal mesafe giderek açılmıştır. Bu durum kaçınılmaz bir şekilde, halkla resmi aydınlar arasındaki çatışmayı şiddetlendirecektir. Üçüncü husus, doğrudan doğruya demokrasiyle ilgilidir. Halk demokrasiyi, devleti ele geçirmiş "asker-bürokrat-aydın" zümrelerin uyguladığı "zoraki kültür değiştirme" politikası olan Batılılaştırmaya karşı, demokrasiye bir var oluş yolu olarak sahip çıkmıştır. 

Sorun da bu noktada düğümlenmektedir. Türkiye'nin resmi aydınları yani eski Türkiye'nin, eski egemen zümresinin sesi ve soluğu olan eski aydınlar, tipik bir sömürge misyoneri gibi, yerli olan ne varsa nefret ettikleri için bu milletin dinine tarihine kültürüne saldırıya devam etmişlerdir. Demokrasiyi, bu halkı koruyan, kendi konumlarını tehdit eden, bir unsur olarak gördükleri için ona düşman olmuşlardır. Bakmayın siz onların her sıkıştıklarında demokrasiden, özgürlükten bahsetmek zorunda kalmış olmalarına. Eski Türkiye'nin aydınları için baş düşman demokrasidir, özgürlüklerdir. Bu ülkenin halkına ait ne varsa ona karşı tahammülleri yoktur. 

Halk düşmanı 

Soru şudur, eski Türkiye'nin aydınları dünyanın ve Türkiye'nin değiştiğinin farkında değil midir? 

Artık Türkiye'nin bir avuç elitin gazete köşelerinden, eski Türkiye'nin politik yapısının ürünü olan, devletçi kapitalist yapının rantlarıyla büyümüş, medya patronlarının kendilerine tahsis ettiği kompartımanlardan bu ülkeyi yönetme güçlerini kaybettiklerinin farkında değiller midir? 

Türkiye'nin toplumsal değişimi, siyaset yoluyla devleti bu eski iktidar zümresinin tahakkümünden kurtardığı gibi, ekonomik politikalarda piyasa vasıtasıyla yeni ve üretken bir girişimci sınıf yaratma yolunda büyük bir mesafe kat etmiştir. 

Bugünlerde eski Türkiye'nin aydınlarının son ümitleri, PKK'nın "silahlı mücadeleyi bıraktık" sözünden dönmesi, ülkenin paralel yapı tarafından istikrarsızlaştırmasıyla yeni bir fırsat bulmak ya da "Batı'nın baskısıyla" Meclis'in ve hükümetin, eski yapıyı değiştirmeye yönelik uygulamalarını engellemekte toplanmaktadır. Eski Türkiye'nin aydınları, aslında neyi kaybettiklerinin farkındadırlar ve gün geçtikçe daha da hırçınlaşacaklarını tahmin etmek zor değildir.