Kurtuluş Savaşı’nın, bu ülkede yaşayan herkes için bir varlık mücadelesi olduğunu inkâr etmek, sadece nankörlük ve benzeri kelimelerle izah edilebilecek bir durum değildir. Milli mücadele, bu ülkede yaşayanların Türkmen, Kıpçak, Zaza, Kürt, Arap demeden bütün bu kimlikleri kucaklayan milli varlıklarının, bu toprakların mücadelesidir. 


Dün Sevr’i arzulayanların, İngiliz muhiplerinin İmparatorluk topraklarındaki bütün milli birikime düşman olanların karşısında ilk önce Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir Paşa dikilmiştir. Kazım Karabekir Paşa olmasaydı bugün Doğu’da, Güneydoğu’da yaşayan Kürtler, Türkmenler, Araplar ve diğerleri yaşayabilir miydi? 


Bugün öncelikle onun Ağrı’daki heykelinden rahatsız olanların bunu hesap etmesi lazımdır. Ben Ağrı halkının bu kahramanı, etnik bir kişilik olarak değil, bu toprakların kahramanı olduğuna inandığı için bu saldırıya müsaade etmeyeceğini düşünürüm. Bu tavrın Kürtlükten değil “Kemalist-Laisist Batıcı dogmatik fanatizmin” etkisiyle ortaya çıktığını anladıklarını söylemek isterim. Bilindiği gibi bu anlayışın Kazım Karabekir düşmanlığıyla bağlantısı yeni değildir. 

Karabekir’den kim rahatsız olur? 

Malum Kazım Karabekir Paşa, milli mücadeleden sonra milletle, bürokratik kadrolar arasında Birinci Meclis’te kurulan “ittifakın dağılmasından” rahatsızdır ve ülkenin“Batılılaşma politikalarıyla” yerli kültüre karşı açılan savaşa ve bunun uygulamalarına karşı milletin yanında yer almıştır. 

Doğu Cephesi Komutanı bilhassa bütün yerli ve milli hassasiyetleri temsil eden üslubuyla, ülkenin otoriterleşmesine karşı tavır almıştır. Hatırlatmaya gerek yok sanırım: Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kuruluşu ve kapatılması, daha sonra İse “İzmir suikastı” iddiasıyla suçlanması ve yargılanması Karabekir Paşa’nın temsil ettiği savunduğu değerlerle ilgilidir.

Bizim demokratikleşme tarihimizde, Milli Mücadele günlerinde Ankara’da bu mücadelenin karargâhı niteliğindeki Meclis’in fevkalade önemli bir yeri vardır.  Bu Meclis’te yapılan tartışmalar, bu Meclis’in temsil ettiği farklı fikirler ve sesler daha sonra bastırılıp, otoriter tek parti rejiminin kuruluşu birlikte değerlendirildiğinde, şimdi aktüel olarak tartışılan birçok sorunun kaynağına da işaret edecek anlaşılmasına ışık tutacak olaylardır. 

Bu sürecin bir adım ötesinde ise kongreler vardır. M. Kemal Paşa Milli Mücadele için Anadolu’ya geçtiğinde asker olarak Doğu Cephesi komutanı Karabekir Paşa’dan başka dayanacak kimsesi yoktur. Sivil olarak ise, bu kongreler etrafında oluşan unsurlara dayanmıştır. O unutulmaz sahneyi hepimiz hatırlarız. İşgal altındaki İstanbul’da, İngilizlerin Anadolu’daki hareketin bir milli mücadele organizasyonuna dönüştüğünü görünce, İstanbul hükümetinden M. Kemal Paşa’nın görevine son verilmesini istediğini Osmanlı Genelkurmay’ının buna Paşa’nın rütbelerini sökerek cevap verdiğini biliyoruz.
 
Sizi kimse hatırlamayacak 

Gazi’nin orduyla ilişkisinin kesilmesinden sonra, hiçbir askeri sıfatının kalmadığı bir durumda tedirgin ve ne yapacağını düşünürken Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir’in söylediği söz tarihin akışını değiştirmiştir: ”Ben ve kolordum emrinizdedir Paşam”! O an bu toprakların kaderinin değiştiği andır. Kazım Karabekir Paşa, sadece büyük bir komutan, Doğu’nun kurtarıcısı değil, demokrasi mücadelesinin de en önemli siyasi aktörlerinden biridir.

Bu ülkenin kahramanlarını unutmasını beklemek, milleti tanımamak demektir. Bu ülkenin etnik kökeni ne olursa olsun bütün insanları kahramanlarına sahip çıkarlar. Kahramanların isimlerini silmek isteyenlerin adını ise yarın hiç kimse hatırlamayacaktır. Sadece bu toprakların bağımsızlığı için mücadele etmekle kalmamış, halkının tarihine ve inançlarına karşı yapılan saldırılara karşı da dimdik tavır almış bu kahramanı ne bölgenin insanları ne de Türkiye unutacaktır.