Aynı senaryo, bundan 100 yıl kadar önce bize oynanmıştı. Irak, Tunus ve Libya… Hatta Pakistan, Afganistan ve çok yakın gelecekte belki de İran! (Sadece, başımızı çevirdikçe, görebildiklerimizden bahsediyorum.) Sonra sırayla diğerleri ve günün birinde belki de, yeniden “ibre” bize dönecek.

Aynı senaryo, bundan 100 yıl kadar önce bize oynanmıştı. Irak, Tunus ve Libya… Hatta Pakistan, Afganistan ve çok yakın gelecekte belki de İran! (Sadece, başımızı çevirdikçe, görebildiklerimizden bahsediyorum.) Sonra sırayla diğerleri ve günün birinde belki de, yeniden “ibre” bize dönecek.

Bu senaryonun adı ve sunumu “özgürlük” olsa da; sayfayı çevirdikçe “neyin ne olduğunu” aslında hepimiz biliyoruz. Milletler, şaşırdıkça ve ülkelerine sahip olamadıkça, sahip çıkan “kurnazlar” hep olacaktır.
 
***
 
Adımızın iyi bir PR ve ayak oyunları sonucu “Cihan İmparatorluğu’ndan” “hasta”ya dönüştürülüşü ve sonrasında yaşananlar tarih kitaplarında uzun uzadıya anlatılır…
 
Önceki gece; play station tadında Libya’nın bombalanışını izlerken; birer birer düşürülmüş ülkelerin, devrik liderlerinin “çırpınış” sürecinde “havaya söylenmiş” sözleri geldi aklıma.
 
Saddam Hüseyin, Hüsnü Mübarek ve benzer bir kaderi yaşayacak olan Kaddafi…
 
Tıpkı Saddam ve Mübarek gibi, Kaddafi de havaya konuşuyor: “Libya’yı ateş kırmızısına çevireceğiz.”
 
***
 
Tarih; son 100 yıl içerisinde;  büyük güçler karşısında çok ender liderin, “havaya konuşmadığını” yazar!
 
Bunlardan biri ve hatta yegânesi Mustafa Kemal Atatürk’tür.
 
“O”, “geldikleri gibi giderler” dediğinde, hem kendine, hem liderliğine, hem de bir “deli topuz” gibi tek yürek olabilecek Türk Milletine güveniyordu.
 
Sonuçta, geldikleri gibi gittiler.
Reklam kokan bir hareket veya söz değildi bu.
 
Hava, cıva da değil.
Güç, kudret, inanç…
 
Üstelik; işgalci güçlerle pazarlık yapabileceğin, masaya koyabileceğin petrolün yokken!
 
Sadece yürek!
 
***
 
İran’dan önce veya sonra; -ki muhtemelen daha sonra- sıra yeniden Türkiye’ye veya Türk Birleşik Devletleri'ne geldiğinde; -ben olabilecek 'en' iyimser bir devlet adını attım ama sanmıyorum, artık zamanla nasıl bir ad uydurulacaksa, yani her neyse- Erdoğan/Kılıçdaroğlu/Bahçeli veya her kimse; silah depolarını açacağını, Türkiye’yi savaş kırmızısına boyayacağını açıklasa, Dünya’ya meydan okusa, birey olarak nerede duracağız?
 
Hala, bu ülkede yaşayan üst kimlik veya alt kimlikten olma ya da ezberletilen 36 etnik gruptan biri olarak; kısacası moda deyimle bizler, yani TC Vatandaşları; yine “geldikleri gibi giderler” sözünün etrafında toplanabilecek miyiz?
 
1 Mayıs'tan Nevruz'a, sendikadan mezhebe, etnik kimlikten cemaat ve takım rengine, hatta aldığımız gazeteye ve izlediğimiz kanala kadar ayrışan ve düşmanlaşan bizler!
 
Kaçımız “hain", kaçımız “dönek”, kaçımız “yürek” çıkacağız?

***
 
Saçma deme; bak Irak’ta/Tunus’ta/Libya’da yaşıyor olsan, bir tercih yapacaktın!
 
Özgürlük? Bağımlılık? Rahatlık? Sömürgecilik? Hadi sendecilik?
 
Hadi söyle: Damat veya iç güveysinden hallice!
 
Hangisi?

01 Nisan 2011