Cumhurbaşkanlığı seçiminin sandık sonuçlarına göre, Sayın Erdoğan Cumhurbaşkanıdır. Kendisini ve partisini tebrik ederim. Temennimiz makamına oturduktan sonra, asla seçim kampanyasındaki ruh haline dönmemesidir...
Elde edilen sonucu, soğukkanlı bir biçimde tahlil etmekte; en azından yeni yanlışlara düşmemek için sayısız faydalar var. Çatı projesinin sahibi olan partiler, bize göre kendi tabanlarıyla mutlak bir biçimde kaynaşabilecek kendi tabanlarını tatmin edecek adaylar seçmeli ve onlarla meydanlara inmeliydi. Böylece “benim partim Cumhurbaşkanlığı adayı çıkarmaktan aciz mi?” yarası partililerde açılmayacaktı. Oy vermemenin temelinde, bu acının isyanı vardır. Katılım yüksek olacağı için, seçim ikinci tura kalacaktı. Bu iki parti; CHP ve MHP hangisinin adayı çok oy almışsa onda birleşerek ikinci tura girecekti. Böylece seçim sonucu çok farklı olurdu.
CHP ve MHP’nin önemli siyasi geçmişleri var. CHP’ye Cumhuriyeti kuran parti demek “aşırı” bir beyan değildir. CHP tarihi tecrübelerinin ışığında, parti tüzüğünde yer alan “altı oku” bugün nasıl anladığını öncelikle anlatan bir siyaset belgesi hazırlamalıdır. Bu belgede dış politika, ekonomi, eğitim problemlerinde CHP’nin çözüm çareleri kamuoyuna sunulmalıdır. Laikliğin delik deşik edilmek istendiği günümüz Türkiye’sinde, jakoben olmayan bir laiklik anlayışının savunulması CHP’nin varlık sebebidir. Ayrıca İktisadi Devlet Teşekküllerini kuran, ülkenin sanayileşmesinin kapısını açan CHP’nin özelleştirmeler konusunda kamuoyuna vermesi gereken çok ciddi mesajlar vardır. CHP bünyesinde iyi yetişmiş, diller bilen, okuyan, araştıran kadrolar var. Bunların hazırlayacakları raporlar partinin yetkili kurullarında görüşülerek bir beyaz kitap haline getirilmeli, CHP iktidar olursa Türkiye’de neler yapacağını bu eserde anlatmalıdır...
Ne yazık ki CHP ve MHP bugüne kadar siyasi mücadelelerini hep Tayyip Erdoğan’ın cevizlerinin çürük olduğunun üzerine kurdular. Hâlbuki benim cevizim daha sağlam demeliydiler. Bunu söyleyebilmek için, iktidara karşı tez üretmek gerekirdi.
Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye’nin temel meselelerinde büyük kavga vermiş, davasını Adalet Partisi ve CHP karşısında Meclis kürsüsünde çok onurlu bir biçimde savunmuştur. 1980 darbesiyle ezilmek ve silinmek istenen MHP 1980 öncesi bağrına gömdüğü şehitlerinin acısına; terörü teşvik etmek gibi vicdansız bir ithamın yaralayıcı çirkinliği de eklenmiştir. “MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası” yakın siyasi tarihimizin çok önemli köşe taşlarından birisidir. Bu davada bütün kadro; 70 yaşındaki genel idare kurulu üyelerinden 17 yaşındaki gençlere kadar idam talebine meydan okumuştur. Mamak’ta yapılan savunmalar başta MHP yönetici kadrolarının, fikir ve düşünce zemininde ne kadar güçlü olduklarını kamuoyunun vicdanına yerleşmiştir. MHP merhum Türkeş’in yönetiminde kültür ve eğitimi birinci planda ele almıştır. Günümüz artık MHP’den sağlam cevizler bekliyor. MHP bünyesinde çok iyi yetişmiş kıymetli arkadaşlarımız var. Ayrıca MHP’nin dışında bu partiyle düşünce ve gönül bağı olan kadrolar mevcut. Bütün bunların birikimi Türk dünyası ve Türkiye içindir. Ancak gücün yeterince eser haline getirildiği, elle tutulur projelere çevrildiği; “Türkiye’de MHP iktidar olursa neler olacak?” başlıklı bir kitapla kamuoyuna sunulduğu henüz görülmemiştir.
Ortak aday Sayın İhsanoğlu, bir ilim adamı olarak elinden geleni yapmıştır. İhmaller, ihanetler, sorumsuz davranışlar oyunu %38’de kilitlemiştir. Unutmayalım, siyaset uzun soluklu bir iştir. Zaferin sırları çoğu kez mağlubiyetin küllerinde gizlidir.
CHP ve MHP’nin sayın yöneticileri bu tabloyu samimiyet ve soğukkanlılıkla görmeli, ele almalı ve Sayın Erdoğan’ın halkın oyunu neyle kazandığını iyi değerlendirmelidir. Merhum Erbakan’ın “adil düzeniyle” çıkılan yolda en önemli konu Anadolu’nun sanayileşmesi geliyordu. AKP bu projeleri çiğnedi. Cumhuriyetin bütün birikimlerini sattı. Muhafazakârlığı sonuna kadar sömürdü. İnsanımız iki cepheye bölündü.
Ayrıca klasik devlet düzenimiz de partizanlık ve yersiz müdahalelerle iyice yara aldı. Türk Silahlı Kuvvetlerinin uğradığı komplolar milli iftiharımız olan bu kurumu sarstı ve kırdı. Basın Başbakan’ın öfkesinden yeterince nasip aldı. Adalet kurumu ne yazık ki “mülkün temeli olmaktan” çıktı. Emniyet teşkilatı göklere çıkarılıyordu. Oradan yere çarpıldı. Bu tablo Başbakan Erdoğan’ın samyeli gibi esip kavurduğu her şeyin yeniden ele alınmasını, düzenlenmesini bekliyor. Sayın Erdoğan vicdanını satmamış bir hukukçu kadrosu kurarak yalama olmaya yüz tutmuş devletin yivlerini onarmak zorundadır.
İkincisi, tarafsızlıktan asla ayrılmadan bütün milletin Cumhurbaşkanı olmalıdır. Tarihimizde çok büyük devlet adamlarımız var. Bunlar, “Bir çivi bir nalı düşürür, bir nal bir atı düşürür, bir at düşerse bir yiğit düşer, bir yiğit düşerse bir ordu bozulur” ölçüsüyle devlet teşkilatına bakmışlardır. Devlet yönetimiyle aşiret idaresini karıştırmamak lazımdır. Sayın Erdoğan tam bir yol ayrımındadır. Dileğimiz devlet adamlığını tercih edip her türlü küçüklüğün üstüne çıkmasıdır. Devlet adamı; ne kadar acı da olsa, gerçekleri gören ve söyleyebilen adamdır.