Kıratlı köyünden Hikmet Turgut, dedesinin babası olan ve ismi şehir merkezine yakın köylerde arazi ismi olarak halen yaşayan Culfa’yı her fırsatta anlatır. Asıl adı Abdullah olan Culfa’nın hareketli ve sıra dışı hayatı yakın geçmişte yaşayan farklı ve önemli bir insan olduğunu gösteriyor. Şehrin insan çeşitliliği ve zengin kültürüne örnek gösterilecek böyle bir şahsiyetin hayat hikâyesi araştırılıp yazılmayı değer.
Soy adı kanunundan sonra Turgut soy adını alan Culfa’nın ailesi tahminen günümüzden 150 yıl kadar önce Gümüşhane’nin Tekke beldesinden Bayburt’a gelip yerleşmiş. Culfa ismiyle bilinen Abdullah’a, Ozulu caddesinde dükkânları olan babası, iyi bir eğitim aldırmış. Şehrin müftüsünün kızıyla evlenen Abdullah, bir süre köylerde hocalık yaptıktan sonra yukarı Kıratlı’da, Devlete ait kıymetli bir araziyi satın alarak, görev yaptığı köylerin ahalisini şaşkınlığına aldırmadan imamlığı bırakmış, o yıllarda gayrimüslimlerin ve alevilerin yaşadığı eski adı Herortu olan Kıratlı köyünü mesken seçmiş.
Kıratlı’da satın aldığı büyük ve kıymetli arazinin bir parçasını onun gibi devletten alıp mülk edinen İspir köylerinden Ziya bey ile ilk zamanlar anlaşamayan Abdullah, bir de adamın kızını evlenme niyetiyle de olsa kaçırınca işler iyice karışıyor. Araya hatırlı insanlar girince bir müddet sonra sulh olup barışıyorlar.
Birinci Dünya Savaşı sürerken Tehcir günlerine yakın zamanda, köyden iyi yapı ustası olan iki kardeş Ermeni’yi korumasına alıp, giden kafileden ayırarak, onlara yukarı köyde kendisi için çok güzel, büyük bir taş konak yaptırıyor. Konak pek az evde olan mükemmellik ve konforda inşa edilir; bahçeli konağın ortasında bulunan göbektaşından çıkan, kerhiz denen, taştan yapılmış su boruları köyün alt başına kadar uzanır.
Kıratlı’ya yerleşmeden önce on beş yıl kadar Danişment, Mutlu ve Kabaçayır köylerinde imamlık yapan Culfa yani Aptullah, babasından görüp öğrendiği gibi, bu köylerde tapuda halen kendi ismiyle geçen kıymetli araziler satın alarak, insanlarla güzel münasebetler, dostluklar oluşturur.
Aniden imamlığı bırakması, namazı doğru kıldırıyor muydu, abdestsiz kıldırdığı olur muydu gibi şüpheler uyanmasına sebep olsa da, imamlığında kolaylaştırıcı hoş görülü uygulamaları daha çok hatırlanıyor. Mutlu köyünde yağmurlu bir cuma günü, ezan vaktinde sevdiği bir insan olan Ahmed’in on horum otu mereğe yaklaştırmış yıkmak üzere olduğunu görünce namazı geciktirerek Ahmet’in otları mereğe atmasını sağlamak istiyor ama Ahmet otları yağmurun altında bırakarak camiye geliyor. Namazdan sonra çağırdığı Ahmet’e "-Otları niye ıslattın ben senin için namaz vaktini geciktiriyordum." demesi halen anlatılan hadiselerden.
Yıllar içinde köyde üç hanımı ile hayatını devam ettiren Culfa, köyün en güzel kızı Gülistan’ı çeşme başında su içerken kaçırıp Erzincan’a götürüyor. Kaçırdığı kız nişanlı olduğu için cezasının çok ağır olduğunu bildiğinden bir süre sonra askerden dönen Gülistan’ın eski nişanlısı Osman’ı karşısına alarak anlaşmaya, dost olmaya çalışıyor ve ona iki kızını göstererek beğendiği Müşerref’i eş olarak veriyor, yeteri kadar da arazi teklif edince sonunda bu olayı da tatlıya bağlıyor. Aptullah; kızıyla evlenip eniştesi olmayı kabul eden Osman’a güzel bir ev yaptırmayı da ihmal etmiyor.
Araziye, çok evliliğe yani kadına gereğinden fazla meyleden Culfa’nın aksine küçük kardeşi Mehmet biriktirdiği üç küp altınını harcamayarak, yöresel halk inancındaki gibi kırklara karışmak için uğraşır ama bu emeli gerçekleşmez. Culfa kendisinden önce ölen kardeşine cenaze töreni düzenler. Culfa’nın zamanla çoğalan ailesi, torunları günümüzde Kıratlı köyünde ve büyük şehirlerde hayatlarını idame ettirmekteler.