Çoğu şehir dışında yaşayan hemşehrilerimizin bir alışkanlığı da; Bayburt'ta çirkin buldukları binaların yıkılmasını istemektir. Tüm şehirlerde olabileceği gibi burada da "daha çok son dönemlerde olmak üzere" böyle binalar türedi.

Bunların yıkılması ne kadar gerçekleşir bilmem ama Bedesten gibi şehrin önemli tarihi eserinin bir gün ortaya çıkacağı temennisi gittikçe yaygınlaşıyor. Yıkılmaya ilk aday yer ise; çirkin görünümü ile dört dönemdir araç ve insanlara tepeden buz fırlatan Belediye binasının çatı katıdır.
Gayretli ve iyi niyetli haliyle kendisini sevdiren başkanımızın; yakın geçmişin çok göze batan, DSİ'nin rızası olmadan dere kapatmak ve bina yapmak, parkı yol etmek, gelişigüzel yapıldığı için tez zamanda yıkılan havuzlar yapmak gibi hatalardan beri olacağını umuyor, başarılı bir dönem geçirmesine dua ediyoruz.

Basit enfeksiyondan ölünen dönem 

Bu antibiyotikleri icad edenden Allah razı olsun diye düşünmekte iken, karşımda televizyonun haber programına kaydı gözüm ve kulağım. Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta; her enfeksiyonda hekimlerin hemen antibiyotik kullanması sonucu antibiyotiklere direnç  kazanıldığını, böyle giderse, hiç bir antibiyotiğin bulunmadığı ve insanların basit enfeksiyonlardan öldüğü dönemlere dönüleceğini anlatıyor. Aynı programda Dünya Sağlık Örgütü'nün; pek çok hastalıkta antibiyotiğe direncin yüzde 50'yi geçtiği de anlatılınca, 1990'lı yıllarda antibiyotiklerin reçetelenmesinde kısıtlama olmadığı zamanı hatırladım. En pahalı enjektabl antibiyotiği hastalığına bakmadan ayaktan tedavide her hastaya 10 kutu yazan doktor geldi aklıma.

Çok tehlikeli bir iş görüyordu, ismini zikretmeden olayı örnek vererek ilgili kurumu uyardım. Antibiyotiklerin bu şekilde aşırı dozda, lüzumsuz kullanımı ile insanlara verilecek zararları Bayburt Postası'nda iki gün araştırıp yazdım. (Devletin maddi zararını zikretmeye gerek yok.)

"Bütün şiirler yazıldı bitti"

Gazeteci yazar Ahmet Hakan böyle ifade ediyordu.

Her yıl daha iyi eğitilmeye ve beslenmeye aday milyonlarca çocuğun göz açtığı dünyamızda böyle bir düşünce "Batsın bu dünya" şarkısını söylemek gibi.

Farklı genlere, farklı parmak izlerine, farklı beyinlere sahip insanlar farklı şiirler söyleyeceklerdir, -güneşin doğması, yağmurların yağması devam ettikçe…-