Bugün yaşadığımız olaylar bana, daha iyiye giden bir tablonun resmini veriyor. Elbette her kurum kendi üzerine düşeni yapacaktır. Ve mutlaka da yapmalıdır zaten; yapmama halini düşünmemiz dahi abesle iştigaldir. Yargı süreçleri devam eden iddialarla ilgili hem hukukçular hem de siyasiler gerekenleri zaten yeteri kadar ve hatta fazlasıyla ve de sansasyonel yanlarıyla yorumluyorlar.
Bugün yaşadığımız olaylar bana, daha iyiye giden bir tablonun resmini veriyor. Elbette her kurum kendi üzerine düşeni yapacaktır. Ve mutlaka da yapmalıdır zaten; yapmama halini düşünmemiz dahi abesle iştigaldir. Yargı süreçleri devam eden iddialarla ilgili hem hukukçular hem de siyasiler gerekenleri zaten yeteri kadar ve hatta fazlasıyla ve de sansasyonel yanlarıyla yorumluyorlar.
Ben bu konuların teknik analizlerini yapacak konumda değilim ama mevcut durumu bir sosyolog gözü ile tahlil edebilme hakkımın ve haddimin olabileceğine de her halde inanılmalıdır.
Neyse işin bu tarafını fazla uzatmadan söylemek istediklerime gelmeliyim herhalde. Bu ülkede, aksi asla düşünülemeyecek bir durum yıllarca hüküm sürmüştür. Ne mi? İki yüzlülük elbette… Yapılanlar ve yapılmaya çalışılanlar hep maskelenerek devam etti. Hani hatırlar mısınız? Bir filmde Şener ŞEN, İlyas SALMAN’ı her seferinde “Yaptım Bilo, ama hele bir sor bakalım neden yaptım?” diye başlar ve ona verdiği zararı maskelemeyi başarırdı; daha doğrusu başardığını zannederdi. Fakat işin sonunda, saf ve dolandırılmaya müsait “Bilo” bütün sürecin hesabını, saflığından beklenmeyen bir uyanıklıkla aldı.
Bu örneği elbette boşuna vermedim. Sizce de bu millet, birileri tarafından yıllarca yapılanları anlamayan, fehmedemeyen bir mantıkla değerlendirilmedi mi? Yapıldı ama yapılanlar her seferinde hiç alakası olmayan noktalara bağlanmadı m? Nasıl olsa bu millet birilerine göre, ne demokrasiyi, ne insan haklarını ve özgürlüğü nede hukukun üstünlüğünü bilirdi. Hal bu iken bu milletin, bende dâhil olmak üzere bana göre tek suçu devletine ve onu idare eden güç organlarına karşı en ufak şüpheyi dahi zillet olarak değerlendiren tertemiz bir duygu ile bağlılık göstermesi olmuştur. Fakat bu millet yaşananlardan sonra asla eskisi gibi olmayacaktır. Bir adım daha öne geçerek “Güven kontrole mani değildir.” anlayışıyla sorgulayacaktır; birileri birileri “Bilo” olarak göremesin diye.
Fakat dilerim ki mevcut iddialar gerçek çıkmasın. Eğer çıkarsa herkes gibi benimde yüreğim çok acır ve sızlar. Dilerim ki bizler birileri tarafından “Bilo” yerine konulmamışızdır.
Birilerinin iki dudağı arasından çıkan iki cümlenin neleri yerle yeksan ettiği durumların bir hukuk devletinde işi hiç ama hiç olmasın. Biz Millet olarak “Krallara layık” (!) da olsa bu türden ödüllendirmeleri(!) bu Millete zulüm olarak görüyoruz.
Bana göre bu sürecin en faydalı kısmı her şeyin ikinci bir yüzü olmayacak kadar aşikar ve alenen ortada olması. Bu millet her şeyin ne olduğunu artık çok iyi biliyor. Gerçekler acı olsa da onunla yüzleşilmesi gerektiğini de.
Tarih elbette tekerrür edebilir ama tekerrür edeceği çağın koşullarını da iyi hesaba katmalıdır. Ne bu ülke eski ülke ne bu millet eski millet.
Her birey adına, şahsımda şunu vurgulamak isterim; hiç kimse bu ülkeyi benden daha fazla hak ettiğini iddia edemez ve tabi ki sevdiğini de; ve yine hiç kimse hak ve sevgisine ölçü olarak aldığı referans noktasını da beni hesaba katmadan değerlendiremez.
Farklı düşünenlere de bir son sözüm var tabi:
Bu ülke senin değil bizim; yani hepimizin?
2010 / Mart