Tepeden tırnağa Hıristiyan, “Aynalara Bakın” adlı şiir kitabı (Yay Yayını) bir Hıristiyan mümini olmaktan öteye geçip bir misyoner duruşuna yöneliyor.

Kitapta şiirler yanında resimler de var, onlar da Hıristiyanlık saçıyor. Ve arka kapakta da zaten kitabın ana izleği itiraf ediliyor: “Şiirlerimi ruhsal bir esinleme ile yazdım. İsa Mesih’i seven ve Tanrı’ya dua eden bir insanım. Her şey entelektüel bakış açısıyla gelişti ve bu çalışma çıktı ortaya.”

Bu sözlerin ikinci tümcesine inanacak kadar saf değiliz. “Her şey entelektüel bakış açısıyla gelişti ve bu çalışma çıktı ortaya…” Hangi entelektüel bakış açısı? İncil’de entelektüel bakış açısı ne gezer? Bence sen devşirilmişsin arkadaşım.

Tüm Sami dinlerin kutsal kitaplarını didik didik etmiş bir araştırmacı yazarım ben. İncil’de martavaldan başka bir şey göremedim. Örnek de vereyim ki, sözüm havada kalmaya:

İşte İncil’den bir bölüm:

BEŞ BİN KİŞİYİ DOYURMUŞ BEŞ EKMEKLE VE SU ÜSTÜNDE YÜRÜMÜŞ
İsa Beş Bin Kişiyi Doyuruyor
(Mar.6:30-44; Luk.9:10-17; Yu.6:1-14)
13 İsa bunu duyunca, tek başına tenha bir yere çekilmek üzere bir tekneyle oradan ayrıldı. Bunu öğrenen halk, kentlerden çıkıp O'nu yaya olarak izledi.
14 İsa tekneden inince büyük bir kalabalıkla karşılaştı. Onlara acıdı ve hasta olanlarını iyileştirdi.
15 Akşama doğru öğrencileri yanına gelip, “Burası ıssız bir yer” dediler, “Vakit de geç oldu. Halkı salıver de köylere gidip kendilerine yiyecek alsınlar.”
16 İsa, “Gitmelerine gerek yok, onlara siz yiyecek verin” dedi.
17 Öğrenciler, “Burada beş ekmekle iki balıktan başka bir şeyimiz yok ki” dediler.
18 İsa, “Onları buraya, bana getirin” dedi. 
19 Halka çayıra oturmalarını buyurduktan sonra, beş ekmekle iki balığı aldı, gözlerini göğe kaldırarak şükretti; sonra ekmekleri bölüp öğrencilerine verdi, onlar da halka dağıttılar. 
20 Herkes yiyip doydu. Artakalan parçalardan on iki sepet dolusu topladılar. 
21 Yemek yiyenlerin sayısı, kadın ve çocuklar hariç, yaklaşık beş bin erkekti.
İsa Su Üstünde Yürüyor
(Mar.6:45-56; Yu.6:15-21)
22 Bundan hemen sonra İsa öğrencilerine, tekneye binip kendisinden önce karşı yakaya geçmelerini buyurdu. Bu arada halkı evlerine gönderecekti. 
23 Halkı gönderdikten sonra dua etmek için tek başına dağa çıktı. Akşam olurken orada yalnızdı. 
24 O sırada tekne kıyıdan bir hayli uzakta dalgalarla boğuşuyordu. Çünkü rüzgar karşı yönden esiyordu.
25 Sabaha karşı İsa, gölün üstünde yürüyerek onlara yaklaştı. 
26 Öğrenciler, O'nun gölün üstünde yürüdüğünü görünce dehşete kapıldılar. “Bu bir hayalet!” diyerek korkuyla bağrıştılar.
27 Ama İsa hemen onlara seslenerek, “Cesur olun, benim, korkmayın!” dedi.
28 Petrus buna karşılık, “Ya Rab” dedi, “Eğer sen isen, buyruk ver suyun üstünden yürüyerek sana geleyim.”
29 İsa, “Gel!” dedi.
Petrus da tekneden indi, suyun üstünden yürüyerek İsa'ya yaklaştı. 
30 Ama rüzgarın ne kadar güçlü estiğini görünce korktu, batmaya başladı. “Ya Rab, beni kurtar!” diye bağırdı.
31 İsa hemen elini uzatıp onu tuttu. Ona, “Ey kıt imanlı, neden kuşku duydun?” dedi.
32 Onlar tekneye bindikten sonra rüzgar dindi. 
33 Teknedekiler, “Sen gerçekten Tanrı'nın Oğlu'sun” diyerek O'na tapındılar.
34 Gölü aşıp Ginnesar'da karaya çıktılar.”

Böyle diyor İncil ve dinler hep böyle akıl ve bilim dışı mucizelerle yüzyıllardır insanları kandırmaya devam ediyorlar. Ve tarih boyunca Hıristiyan dünyası, bırakın beş ekmekle beş bin kişiyi doyurmayı, beş bin kişinin ekmeğini kapıp beş kişiye yedirdi. Su üstünde yürümeye gelince, kendileri değil ama gemileri yürüdü, Amerika kıtasını zapt ettiler, oranın yerlilerini katlettiler, zenginliklerini sömürdüler, Afrika’dan oraya zenci köleler taşıdılar, Afrika’yı da sömürüp çoğuna Hıristiyanlığı dayattılar.

Anadolu’da eskiden anlatılan bir fıkra, cuk diye oturacaktır bu beş bin kişiye ekmek palavrasına. Onu yazalım: Avurtları çökük bir Anadolu köylüsü, koşmuş öküzünü tarlasını sürüyordu. Hayatında kendini hiç zora koşmadığı kan damlayan yüzünden ve kalıbından belli olan bir sarıklı geldi, selam verip oturdu, köylü de mola verdi mecburen. Başladı anlatmaya sarıklı. İsa Aleyhisselam beş ekmeği 5 bin kişiye pay etmiş, hepsi doymuş, geriye de yedi sekiz sepet ekmek artmış. Köylü şöyle bir baktı sarıklının yüzüne, şöyle dedi: 

- Nerde o günler a efendi? Bak biz düşmüşüz Öküz Aleyhisselamın ardına, ekmek arıyoruz.

Evet biz yine şair Baran Doğu’nın kitabına dönelim.

19’un sayfada diyor ki: “Tinsel günahlara, yetişkin adamlara/Son sözü söyleyen öncü hazret/İSA idi” 
Bunu yaz, sonra da sosyalistlik, devrimcilik tasla (birazdan Baran Doğu’nun “Devrim Gecesi Notları” adlı kitabından da söz edeceğiz). Olacak iş değildir.

“Meryem Anne” şiirinde denilenleri ise ancak bir rahip-papaz diyebilir: “Sevgili Meryem anne, doğan Rab/ebedi müjde sonsuz ışık/hoş geldin İsa, merhaba dünya, merhaba gökyüzü, merhaba insanlık…”

Ve duası Baran’ın: “İnanmak ve yüceltmek imanı/haçı özlemek dokunmak ona.” Haçı özleyip ona dokunmaya can atan bir sosyalist, bir devrimci. Breh breh breh! Bak kardeşim, geçen yıl tercümesini benim yaptığım “Bilimsel Ateizm” diye bir kitap çıktı Berfin Yayınları’ndan. Sovyetler Birliği’nde orta ve yüksek öğretim kurumlarında okutulan bir ders kitabı. Bu kitapta, tüm dinler, bu arada Hıristiyanlık da tüm mezhep ve kollarıyla anlatılmakta. Bir al oku, sonra kendine sor, senin ne olduğunu.

“İsa’m konuş benle Rab’bim ve anlatmak istediklerini söyle bana
Bana sesleneceğin âna değin çağrım devam edecek”

Diyen birinin sosyalizmde yeri var mıdır? “Tarihin içinden gelen İsa çok muazzam”, diyorsun, bence “Tarihin içinden gelen Marx ve Lenin muazzam, Engels muazzam, Mustafa Suphi, Sultan Galiyev muazzam”dır. Sosyalist bunu böylece der ve ödünsüz savunur.

Eveet şimdi geçelim Baran’ın 840 sayfalık “Devrim Gecesi Notları” adlı şiir kitabına (Kafekültür Yayınları). Burada da dinlerle ilişkilendirmeler devam ediyor. 153. Sayfada Hıristiyan Kızı Tijen’e şiirler var. 210’cu sayfada bu kez aşk Kürt kızına kayıyor. Uzun bir metin, şiir denilemez. Düz tümceler kırık dökük edilmiş, bölük pörçük, bir öykü anlatımı aslında.

Ve 760’ıncı sayfa… Burada Baran, taktisyenliğe soyunuyor ve sosyalistlere taktik veriyor: “İslam dinini gene sosyalistler anlatmalı.”

Nasıl olacakmış bu? “Yaşasın tüm din ve inançların kardeşliği” denilecekmiş. Bu ütopya bile değil, böyle bir şey denilemez, denilse de yer bulamaz, çünkü din, gerek bilim, gerekse Marksist-Leninist ve de Maoist sosyalizmle asla uzlaşamadı, uzlaşamaz. Tam burada bir cevher daha yumurtluyor Baran: “Tüm inançlar kutsal, hiç kuşkusuz ateizm de bir inanç ama anlamsız.” Bunu elbette diyebilirsiniz, ama sosyalistlik, devrimcilik taslayamazsınız, Türk Solu’nun simge isimlerine (Çayan, Gezmiş gibi) şiirler yazamazsınız, bu ikiyüzlülük olur. Hem “Muhammed’in devrim şehitleri” (791.sayfa) diyeceksin, hem de sayfalarca devrim şiirleri yazacaksın. Ne Müslümanlar ciddiye alır seni ne de devrimciler. Hiç kusura bakma kardeşim.

E peki bu iki kitapta sevdiğim, beğendiğim hiç şiir olmadı mı? Var. Birisini sunayım ve o dizelerle yazımı bitireyim.

“saçların üzre: 
                     “rus kızlarına”
-saçların gece kokuyor-
kızıl saçların var
ne güzel onlar
adeta sosyalizm kızılı
aşkın alelâde tonu 
hani ellere kına vurulur
gerdek gecesinin rengi çiziştirilir ya
öyle ki;
ben kızılı ilk sende tanıdım
sessizliğin bütünsel müziğinde/
                                    değen ilk renk
kızıl oldu durağanlığımda
öyle ki!