Ermenilerin 1918 katliamına geçmeden evvel biraz geriye gitmek istiyorum. Osmanlı yönetiminin hoşgörüye dayanan prensipleri, Ermeni cemaatini diğer azınlıklarla kıyas edince Türklerle en fazla kaynaşan topluluk hüviyetini kazandığı görülür. Ermenilerin, Türk kültürünü en fazla benimseyen azınlık olduğu bilinmektedir.
Ermenilerin 1918 katliamına geçmeden evvel biraz geriye gitmek istiyorum. Osmanlı yönetiminin hoşgörüye dayanan prensipleri, Ermeni cemaatini diğer azınlıklarla kıyas edince Türklerle en fazla kaynaşan topluluk hüviyetini kazandığı görülür. Ermenilerin, Türk kültürünü en fazla benimseyen azınlık olduğu bilinmektedir.
Devlet görevlerinde Bakanlık görevlerini yüklendikleri gibi ticaret ve sanayide de önemli mevkiler işgal etmişlerdir.
Bir örnek vermek gerekirse: II. Mahmut zamanında (1785-1839) İmparatorluğun, Ermenilere karşı tarihe geçen sempati gösterisi şöyledir:
İran’ın kuzey kesiminde yaşayan Ermeniler devamlı kargaşanın müsebbibi görülmüştür. İşkence altındadırlar. İran hükümeti huzursuzdur. Sürüp giden bu kargaşanın giderilmesi lazımdır. Osmanlı hükümeti arabulucu olarak araya girer. Çözüm ilginçtir...
Küçük büyük her Ermeni başına 3 (üç) para Osmanlı Hükümeti, İran’a ödemek kaydıyla anlaşma imza edilir. Satın alınacak Ermeniler Bayburt ve Erzurum bölgesine yerleştirilecektir.
Anlaşma imzalandıktan sonra Ermeni göçü başlar. Kuzey İran’dan gelen bu kafileler önceden belirlenen mahallelere yerleştirilirler. 1808-1839 yıllarında gerçekleşen bu yerleşme planıyla Bayburt, Van ve Erzurum bölgelerinde toprak sahibi olmuşlardır.
İlerde dağıtımdan dolayı çıkacak itilaflar göz önünde tutularak çok dikkatli ve hesaplı yapılarak hiçbir şehrimizde yüzde sekizin üstüne çıkılmayacak, her şehirde mevcut nüfusun oranı bu seviyede tutulmuştur. Osmanlı vatandaşı ile herhangi bir ayrılık gözetmeksizin aynı sosyal haklara sahip kılınmıştır.
Bu imkanlara sahip olmalarına karşılık aradan kısa bir süre geçtikten sonra kendilerini bağırlarına basan dostlarını arkadan vurmuşlardır. Bayburt’ta yaptıkları katliamlar bunlardan biridir.
Osmanlı padişahının himayesine gelip yerleştiği, iş-güç sahibi olduğu ülkemizde 1916 Rus işgalini bir fırsat bilmiştir. Savaş başlamadan Bayburt Belediye Başkanlığına seçtiği Hafız Ağa başta olmak üzere göç etmeyen bütün Bayburt halkına düşman kesilmiştir.
İşgalde, Rus askerlerine yakınlık gösterip onların güvenini kazandıkları için 1917 yılında Moskova’da çarlığın yıkılmasıyla iktidara gelen kominist yönetimin baş tacı olmuşlardır. Rus birlikleri ihtilal hükümetinin emriyle memleketlerine dönünce meydan Ermenilere kalmıştır.
Ermenilerin niyetleri başkadır. Osmanlı hükümdarlığı tarafından yerleştirildikleri şehirleri “çoğunluğuz” sloganlarıyla Ermenileştirmek isterler.
Fırsat bu fırsattır. Nasıl olsa yerli halkın bir kısmı göç etmiş, geride kalanlar da yok edildiğinde şehirler Ermenilere kalacaktır. Çalışmalar bu yöndedir. Bayburt’u çok sevdiği ve prensipleri uymadığı için göç etmemiş, Belediye Başkanlığı görevini devam ettirmekte olan Hafız Süleyman Efendi’den başlayarak bu emellerine ulaşmayı hedeflerler. Şehir halkını da taciz etmek için hiçbir eziyetten çekinmezler.
Hafız Ağa’da değerli bir yöneticidir, 1863 yılında Bayburt’un Kaleardı Mahallesinde doğmuştur. Yakutiye Medreselerinde Müderrislik etmiş, küçük yaşta Kuran’-ı Kerim’i hıfz etmiştir. Bayburt’ta Ahiliğin son temsilcisidir. Kaleardı’ndaki malikanesinin bir bölümü Zaviye görevi yapan bir mekan olup Ahiliğin bir okuluydu. Çıraklıktan ustalığa geçme, işçi hizmetlerinde peştemal bağlama salonu görevini yapmıştır. Bir ucu İstanbul’da geniş bir hayvan pazarı işleticisi olmuş, üreticiyi mağdur etmemek için İstanbul’daki satış fiyatı ödemelerde esas alınmıştır.
Zeki ve memleket sever bir yönetici olan belediye başkanı Ermenilerin oyunlarına gelmemek için elinden gelen gayreti göstermişse de, hareketin önceden duyurulması başarısız kılmıştır. Fakat kadın militanlar görevlerini başarıyla tamamlamışlardır. Bayburtlu bu hanımların kimler ve kaç kişi oldukları maalesef henüz belirlenememiştir. Erzurumlu Nene Hatun gibi anıtları dikilmelidir. Binbaşı hanları olarak bilinen handa Ruslardan kalan cephaneliği çok büyük bir gürültü ile havaya uçurmuşlardır.
Bu sesi son nefesini vermekte olan Hafız Ağa büyük bir huşu ile dinlemiş, Ermeniler ise tedirgin olmuşlardır.
Belediye Başkanı’nın naaşı sevenleri tarafından unutulmaz sokaktan (Taş Mağazalar’dan) alınıp Ulu caminin avlusuna gömülmüştür. Cami avlusuna şadırvan yapılırken tahrip olan mezarı ablam Leman Yavuz ile beraber 2002 yılında Belediye Başkanı olan Hükmü Pekmezci’den rica ederek Anıt Mezar olarak onartmıştık.
Hafız Ağa’nın şehadetini hanımı Kiyme Ninemizin sağlığında kendisinden dinlediğimiz şekilde nakletmek istiyorum.
Ağızdan ağıza Şehit Osman Tepesinden bomba atılmasına değinerek gerçeği şöyle ifade etmiştir:
Ermenilere karşı mücadele veren gizli bir örgütün var olduğu ve bu örgütte kadınlarında görev aldığı söyleniyordu ama çok gizli tutuluyordu. Her şey o gece olacaktı. Baskın harekatını önceden haber alan Ermeniler önleyici tedbir almışlardır.
Hanımların harekatı plan üzerine gerçekleşmiş, Hafız Ağa şehedati sırasında belirttiği sağ kalanlardan öğrenilmiştir.
Belediye Başkanının evden alınış biçimi de olayı doğrulamaktadır. Yatsı namazı kılındıktan sonra evin kapısı çalınır. Ermeniler tarafından eve misafir almak, hele gece yatısına kalmak yasaklanmıştı. Oysa o geceyi bize anlatan Yedigöze köyünden Abbas Beyin kızı Firdevs Hanım çocuk yaşta akrabaları İbrahim ve Mehmet ile beraberdir.
Kapının çalındığını duyan Abbas Bey üç çocukla birlikte evin arka tarafına kaçar ve samanlıkta gizlenirler. Gelenler iki Ermeni askeridir. Kapıyı açan Hafız Ağa’ya önemli bir toplantı olduğunu, Arşak Paşa’nın emri ile kendisini o toplantıya götürmek için geldiklerini söylerler. Gecelik kılığında olan Başkanın “gündüze ertelenemez mi” sorusuna, önemli olduğu cevabı verilir. “Öyleyse sırtıma kürkümü alıp geleyim” der, yukarı çıkar. İşin ciddiyetini anlayan Abbas Bey bende sizinle geleyim diyerek Ulu Caminin önüne kadar arkalarından takip eder. Başkan “Abbas boynumun atkısını getirsin” diye askerlere söylenince, askerler Abbas’ın geri dönmesini, kendisine de boynuna kırmızı bir kaşkol saracaklarını söylerler. İki asker ve Başkan karanlıkta ilerlerken Abbas Bey geri döner.
Hanımı Kıymet Nine durumu sorunca Abbas Ağa, Hafız Ağa’nın çok sakin olduğunu ve konuşa konuşa gittiklerini belirtir ve kendiside istenmediğinden geri döndüğünü söyler.
Ermenilerin büyüğünden küçüğüne kadar gördüğü sıkıntılara rağmen Başkan’ın gayet sakin olması beklentilerini gerçekleşeceğini göstermektedir. Güvendiği kadın ve erkek milislerin görevlerini yapacağı inancındadır.
21 Şubat ayazında yerler donmuş, karlı karanlık gecenin içinde ayak sesleri kesilinceye kadar hanımı Kıymet nine ve misafirleri Ulu Cami’nin arkasındaki (şimdi yıkılmış halde) oturdukları evin kapısı önünde bildikleri duaları okuyarak Hafız Ağa’yı uğurladıktan sonra pencerenin önünde sabahlarlar.
Gece alabildiğine karanlık, ara sıra atların nal sesleri ve sık sık silah sesleri duyuluyor.
Toplantıya diyerek götürülen Başkan, Ermeni karargahında tehdit altındadır. Muhtemelen işgal birliklerinin komutanı, Türk varlığının tamamen silinmesi adına “Belediye Başkanlığının Ermenilere geçmesi için istifa dilekçenizi bize vermeniz gerekir” gibi daha pek çok isteklerini sıralamaktadır.
Hafız Süleyman Ağa’nın şahin bakışları altında bu istekler karşılık bulmaz ve reddedilir.
Hırçınlaşan Ermeni karargahı bu sırada Taş Mağazalarda yaptıkları, insanlığa yakışmayan mezalimlerini Başkan’a göstererek korkutmak isterler. Başkan’ı yine silahlı askerler nezaretinde oraya götürürler. Mezalim sürmektedir. Günahsız insanlar mağazalara doldurulmuş yakılmaktadırlar. Başkan bu manzara karşısında çok duygulanır. Öfkesini, ellerini göğe açarak katilleri Allah’a şikayet eder.
Bu sırada çok güvendiği kadın milisler cephanelikte girdikleri müsademeyi başarmışlardır. Bayburtlu hanımlar verdikleri zaiyata aldırış etmeden görevleri olan cephanelikleri havaya uçurmak için harekete geçerler. Ellerindeki yağlı paçavralarla cephanelikleri tutuştururlar.
Çıkan şiddetli ses ve gürültü Bayburt’u cehenneme çevirmiştir. Mitolojik kahraman görünümündeki Başkanımız gözyaşları ile Allah’a şükretmeye devam eder.
Neye uğradıklarını şaşıran Ermeniler selameti Bayburt’u terk etmekte bulurlar. Panik halindedirler. Başkan gururla manzarayı izlerken Ermenilerden birisi başkanın arkasından balta ile kafasına vurarak son zehrini döker.
Sabah olmak üzeredir. Kıymet Nine ve misafirleri da fazla dayanamazlar. Taş Mağazalara gittiklerinde Hafız Ağa’yı kürkünün etleri yanık vaziyette ölmeyen insanlar arasına karıştığını görmüşlerdir.
Malını ve canını düşünmeden Rus ve Ermeni işgaline karşı çıkan Bayburt Belediye Başkanı bu davranışı ile yücelik mertebesine çıkmıştır. Örneği az görülen silahsız bir kahramanlık örneği yansıtmıştır.
Kabri Ulu Cami avlusunda bulunmasına rağmen kendisi ve diğer şehitlerimiz Bayburtluların kalbinde yaşamaktadırlar.
Yalnız 21 Şubat’ta değil, her zaman sizleri sevgi, saygı ve rahmet ile anmaktayız. Huzur içinde uyuyunuz aziz şehitlerimiz. Allah’ın rahmeti üzerinize olsun.
2010 / Şubat